Paylaş
Çantasından bir tahta çıkarmış, tahtaya bir jilet saplamış ve jiletin önüne bir parça peynir koymuş.
Eee demişler
nedir bu?
Demiş ki bu bir fare kapanıdır! Sormuşlar: Peki nasıl çalışıyor? Açıklamış, peyniri gören fare tahtaya çıkıyor jiletin üstüne boynunu koyuyor ve Allah Allah kim koymuş bu peyniri buraya diye başını sağa sola sallayarak söyleniyor ve boynu kesilip ölüyor!
Şimdilerde aklı bir karış havada gezen ‘Yetmez ama evet’çi gazeteci, yazar, sanatçı, ikna heyeti üyeleri ve liberaller aynen bu farenin durumundalar!
Şaşkınca ülkenin gidişine, açılımın geldiği noktaya, IŞİD ve dinci kalkışma çabalarına bakıp, iktidara verip veriştiriyorlar! Havalı laflar da buluyorlar! Gitti ‘apoletli Kemalizm’, geldi ‘sarıklı Kemalizm!’
“Affedersiniz, bunlara gazeteci bile diyorlar!”
Yandaşların işi daha kolay! Padişahım ne derse ona evet! Öyle ya, onlar patlıcanın değil, padişahın dalkavuğu, farklı mı olacaktı sanki? “Demokratikleşiyoruz” diye milli olan bütün unsurların yıkımına çığlık çığlığa destek verenler, sonrasında “Milli orduya kumpas kuruldu” diyebiliyorlar!
Bir yangın yerinin ortasında kalan bu ülkenin bütün savunma refleksini yıktıklarını ise çok çabuk unutuyorlar!
O PLAN BUGÜNLER İÇİNDİ
1. Ordu Komutanlığı’nda, EMASYA planı çerçevesinde oynanan plan tatbikatının olasılığı en yüksek tehlikeli senaryosu neydi?
Doğu ve Güneydoğu’da “Ayrılıkçı” bir isyan ve kalkışma çıkar, bundan cesaret alarak Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde ve Güneydoğu’da dinci ve irticai ayaklanma bunu takip eder!
Aynen “Balkan Savaşları” sırasında olduğu gibi!
Aynen “Kurtuluş Savaşı” sırasında olduğu gibi!
Aynen “Cumhuriyet’in ilk yıllarında” olduğu gibi!
Mevcut komşularımıza ve son bir aydır yaşananlara bakın bakalım şimdi ne oluyor?
Ama 1. Ordu’da olanlar “darbe planıydı” değil mi?
EMASYA bir darbe planıdır diye iptal ettiler, şimdi neyi yerine koyacaklarını bilemiyorlar! Oysa o plan ve benzerleri bugünler içindi!
Özel Kuvvetler’i, savunma gücünün bel kemiğini sahte ‘suikast ihbarları’ ile deşifre ettiler, etkisiz hale getirdiler.
Hep bir plan ve kumpas çerçevesinde, efendilerinin isteklerini hayata geçirip, uşaklık yapmayan, ülkesine ve milletine hizmet eden, yüzlerce general, subay ve astsubayı zindanlara tıktılar, tasfiye ettiler, şimdi şaşkınca yangın yerine dönmüş bu tabloya bakıp şaşırıyorlar!
Sorun bakalım bunlara, kim koymuş bu peyniri buraya?
(Adının yayınlanmasını istemeyen bir okur)
Türkiye, Amerika gibi gökdelen yapıyor ama plan yapamıyor
MİMAR Doğan Kuban’ın Cumhuriyet’in Bilim Teknoloji Eki’ndeki ‘Düşünce insanda yoğunlaşmalı’ yazısından bir bölüm daha alıntı yapıyoruz:
-Geri kalmış ülkeler, paralel olgularla eşitliği birbirine karıştırıyorlar. Araba kullanan Türk, araba kullanan Amerikalı ile paraleldir ama araba yapan Amerikalı ile eşit değildir. Türkiye, Amerikalı gibi gökdelen yapıyor. Paralel bir iş. Ama plan yapamıyor. Okullar ve üniversiteler artıyor. Fakat öğreti düzeyi düşük. Kaldı ki Amerika’da her 80 milyon nüfusa 800 üniversite var. Türkiye büyük bir yalan ortamında yaşıyor. Buna olanak veren, toplumun cehalet mirasıdır. Bu, kavramsal düşüncenin gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor.
-Napolyon’un Kahire’yi almasına karşın Osmanlı, Avrupa’yı Fransa’dan öğrendi. Batı teknolojisi ve ikinci derece Batı uygarlığını da Fransız ve Almanlardan öğrendik. Günümüzde de Amerika burnumuzdan çekip götürüyor.
-Rusları, Osmanlı İmparatorluğu’nu tehdit eden en büyük düşman olarak bellediğimiz için Marx’ın düşünceleri üzerine kurulu Batı düşünsel açılımlarını da hep dışladık. Marx’ı tümüyle unutup onun fikirleriyle yoğrulmuş Fransız, Alman, İngiliz, Amerikalı sayısız düşünür ve yazarın 20. yüzyılı nasıl etkilediğini Türkiye’nin aydınları pek öğrenemediler. Çağdaş Batılı akademisyen ve ekonomistlerin anlattıkları da bu yüzden dışlanıyor.
-Türkiye’nin her alanda sorunu olması, geri kalmışlık olgusundan kaynaklanıyor. Aslında bunun tanımı “Çağdaş gelişmiş ülkelerin ulaştığı entelektüel düzeyin altında yaşamaktır”.
Büyük kente gelen köylü birkaç yılda ne kadar kentli olabilirse biz de o kadar çağdaş olabiliyoruz.
ABB, ‘asfalt salması’ yaptı
ANKARA Büyükşehir Belediyesi (ABB) yıllar önce yapılan ve artık bozulmaya başlayan sokak asfaltları için salma yaptı.
Bestekâr Sokak’ta yıllardır hiçbir asfalt döküm/onarımı olmadığı halde bizim 12 daireli apartmanın her bir dairesinden 380 TL haraç istiyor. İsteyen peşin ödeyip % 25 indirim kazanıyor, isteyen 4 taksit yaptırabiliyormuş.
Kavaklıdere’nin cadde ve sokakları yandaşlara kira(!)lanmış durumda; caddeler Gökçek’in oğluna ait, ara sokaklar diğer yandaşlara... İki dakika dursanız bile 5 TL ödemeniz gerekiyor, vermeyen ise bıçkın görevliler(!) tarafından dövülüyor... Bu ‘Deli Dumrul’ haracını neden bizden istiyorlar ki? Sokaktan para kazananlar versinler. Biz evimizin önüne arabamızı bırakamıyoruz, asfalt parasını biz ödüyoruz.
M. İnal UŞŞAKLI
Y. Müh. Mimar
Göz, yüz, dil...
KAYSERİ’nin eski ‘kurt politikacılarından’ ve rahmetli Prof. Dr. Turan Feyzioğlu’nun Güven Partisi’nin il başkanlığını yapmış olan Ali İhsan Yıldırım’la telefonda konuşurken, “Politikada başarılı olmanın üç sırrı vardır” dedi.
“Nelerdir” diye sorunca da şunları söyledi:
1- Ağlayan göz.
2- Utanmayan yüz.
3- Yalan söyleyen dil.
Siyasetçileri şöyle bir gözünüzün önünden geçirirseniz, neleri göreceksiniz acaba?
Mesaj panosu
-SUSKUNLUK yayılıyor. Türkiye, tek bir kişinin korkuları, saplantıları, inatları, toplum başmühendisliği ısrarı nedeniyle ‘yazboz tahtası’ görünümünde. Anayasa askıda. Büyük iş âleminin gıkı çıkmıyor. (Yavuz BAYDAR)
-TÜRKİYE, aklı başında herkesi dehşete düşürecek bir biçimde uçuruma doğru gidiyor. (Mehmet ALTAN)
-HER Allah’ın günü anayasa çiğneyen, Türkiye’yi uçuruma sürükleyen bir Cumhurbaşkanı! (Hasan CEMAL)
-İTİBARLARI zedelenen, tamamen suçsuz oldukları ilan edilen 17 Aralık mağdurlarından Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından Türk milleti adına özür dilenmeli ve kendilerine devlet tarafından tazminat ödenmelidir. Bu konuda bir kampanya düzenlenmelidir. (Erkan ÖZYÜREKLİ)
Paylaş