İstanbulluların bir dönem en önemli turizm merkezlerinden olan tesisler,
'ballı özelleştirme'den sonra
'ballı kiralama'nın kurbanı olup gitmiş.
Eski
ANAP'lı olduğunu söyleyen bir okurumuzdan (Kilyoslular da anlatmışlardı) tesisin başına gelenleri öğreniyoruz:
‘‘TURBAN, 247 dönümü tapulu; 142 dönümü de
Hazine'den tahsisli olmak üzere toplam 389 üzerinde kuruluydu.
Özelleştirme İdaresi, buranın tapusunu bilabedel Sarıyer Belediyesi'ne verdi. ANAP'lı Belediye de geçen yıl aylığı 70 milyardan 10 yıllığına kiraya verdi. Sözleşmede, tahsis alanı 80 dönüm geçiyor. Ancak kiracı veya kiracılar alanın tümünü tel örgü ile çevirdiler. Futbol sahası yaptılar; yeşil alanı mahvederek otopark yeri açtılar. Yani ranta kurban ettiler
Turban'ı.
Anlamadım; burasını bir kişi mi, birkaç kişi mi kiraladı?
Efendim kiracı
Erdal Delikara isimli bir şahıs gözüküyor. Daha önce
Laleli yöresinde
'Dallas' Oteli'ni işletmiş. Halen başkanlığını Belediye Başkanı
Sedat Özsoy'un yaptığı
Sarıyerspor yöneticisi. İnanmak istemiyorum ama Başkanın da gizli ortağı olduğu konuşuluyor. 2001 Mayıs'ında bu yer kendisine ihalesiz kiralanırken, bir holdingin sahibi olan
Halil Durmuş'un,
Delikara'ya yardımda bulunduğu belirtilmişti. Ancak daha sonra çekildi. Onarımda çalışan işçilere para ödenemiyor; kriz fena vurdu.
Sarıyer Belediyesi'ne bu imtiyazı kim verdi?
Orasını bilmem; zamanın Özelleştirme İdaresi'nden sorumlu Devlet Bakanı
Yüksel Yalova'ya sormak lazım.
Otelin şimdiki durumu nedir?
Sözleşmeye göre, kiralayan iki yıl içinde 4 yıldızlı otel yapacak; süre 2003 Mayıs'ında bitiyor. Şu ana kadar ortaya çıkan bir şey yok. Birkaç konaklama binasında onarım yapıldı, altyapı tesisatı yenilendi. İşin ilginç yanı kira 70 milyar ama belediye 35 milyarını onarım masrafına katkıda bulunmak için almıyor. Bu nedenle sözleşmeye uyulup uyulmadığı tartışma konusu oluyor. Kilyoslular, kapatılan plajın halka açılmasını istiyorlar; Bu konuda muhtarlık ve Güzelleştirme Derneği Sarıyer Kaymakamı'na şikayette bulunuyorlar.
İşte size bir özelleştirme öyküsü...
Efsane-fesane
TOPLUMUMUZDA her zaman abartı egemendir’’ diyen bir okurumuz
FB için geçen yıl bazı çevrelerce dile getirilen
‘‘Efsane geri döndü’’ sözüne takılmış:
FB'nin geçen yılki şampiyonluğu o kadar abartıldı ki adeta gerçeklerle birlikte başarısı örselenir oldu.
Belli ki efsanenin sözlük anlamı unutulmuş veya
efsane ile
fesane karıştırılmıştı.
Meydan Larousse,
efsane'nin zamanla
fesane olarak da adlandırıldığını vurgulayarak, efsanenin sözlük anlamı
‘‘Nakledenin hayal gücünde biçim değiştirerek olağaünüstü niteliklerle donatılarak anlatılan öykü, söylence...’’ şeklinde tarif ediyor.
Bence
Fener efsanesi;
M. Larousse tarifiyle örtüşmenin yanında
fesane tanımı ile eşdeğer bir nitelemedir.
Fesane bildiğiniz gibi ansiklopedik sözlük tanımı
‘‘Gerçeğe dayanmayan asılsız öykü.’’
Peki zaferleriyle ulusu onure eden ve gönence boğan
GS'yi nasıl tanımlayacağız?
GS'nin ülkemiz
'ilk'lerini sıralamak kanıksandı artık; sıra Avrupa ve dünya ilklerinde.
Arabacı olmaktan aciz kişiler araç sürüyor
SABAH evden çıkıyoruz, akşama sağ salim dönebilecek miyiz hiçbir şeyin garantisi yok. Bu yüzden daha evvel yazdığım gibi bir kere ehliyet sahibi olanlar uzun yıllar ne sağlık kontrolünden ne de trafik kursundan geçiyorlar. Allah'a şükür bari bu konuda devletimiz ehliyet verdiği vatandaşına sonuna kadar güveniyor! Ama kullandığı aracına ise en çok iki yılda bir muayeneyi şart koşuyor (ama ne muayene, aynen resmi geçit ve haraç verme). Sonra da
Türkiye'de neden trafik canavarları türüyor deniyor. Bence asıl sebep bu... Salı günü
Ankara'daki kazada şoför otobüsün freni patladı demiş. Alakası yok. Otobüsün içindeki yolcuların dediğine göre yokuş aşağı hareket halindeki otobüste asıl kullanan muavinle şoför yer değiştiriyormuş. Cahilliği düşünebiliyor musunuz? Şimdi ne olacak? Ben söyleyeyim; 4 kişiyi öldürüp 7 kişiyi ağır yaralamanın cezası 1 ay hapis ve 5 milyon ağır parası cezası! Elinize silah alıp adam öldürmeye gerek yok. Husumet beslediğine arabanla kazaen çarp öldür, bir ay yat çık.
Ne yazık ki, bugün trafikte yer alan
taksi, minibüs ve
otobüs şoförlerinin pek çoğu kullanma özürlü... Zira yurdumuzda ilkokul diplomasını dışardan zorla almış, at arabası bile kullanmaktan aciz kişilerin en kolay icra edebildikleri meslek şoförlüktür. Ama denilebilir ki, sabahtan akşama kadar bu trafikte direksiyon sallayan ve günümüz ekonomik şartlarında bu kişiler çıldırmayıp ne yapsın? Ayrıca tahsilli sürücülerin de ne biçim araç kullandığına dair kötü örnekler yok mudur? Tabii vardır ama kötü örnek kurallara uymamayı gerektirmez. Ayrıca ileri sürücülük tekniği uzmanı Sayın
Demir Bükey'in dediği hiçbir zaman akıldan çıkartılmamalı:
‘‘Aracınızı kullanırken o anda hayatınızın en önemli işini yapıyorsunuz.’’
DSP Milletvekili ve Trafik Komisyonu Başkanı Sayın
Ahmet Tan'ın meşhur trafik yasa taslağının bir türlü
TBMM gündemine alınmamasıyla ilgi şikáyeti vardı. Kendisinin bile taslağın gündemin kaçıncı sırasında olduğunu bilmediğini öğrendik. Yine tatil dönemi geliyor. Allah hepimizi trafik kazalarından korusun.
M. Selçuk DAMGACI ANKARA Suçumuz sakat olmak mı?
SORUNLARIMIZI ve özrümüzü anlatacağımız bir yetkili bulamıyoruz. Devlet de bu ülkede yaşayan %6'lık bir çoğunluğun sesine kulak vermiyor.
Feke'de doğdum; 1.5 yaşında çocuk felci hastalığı geçirdim. Babamın durumu iyi olmadığı için tedavi ettiremedi ve sol bacağım sakat kaldı. Liseyi bitirdim; S.Ü. Karaman Meslek Y.O'nun tarım alet ve makineleri bölümünü bitirdim. %40 sakat raporum ile iş aramaya başladım. Devlet bu bölümle ilgili işçi almıyor. Bir özel sektör ilanında
'fiziği düzgün olanlar...' diye yazıyor. Devlet büyükleri sakat ve eski hükümlü çalıştırma oranını artırdık diyorlar. Hani nerde uygulama gösterin, lafla olmuyor, uygulama gerek. Onların çocukları sakat değil. Bugüne kadar kaç sakat istihdam edildi. Ancak torpille yeğenleri ve yakınları işe yerleştirildi.
Sakıp Sabancı diyor ki:
‘‘Keşke benim fabrikalarım olmasaydı da çocuklarım sağlıklı olsaydı.’’
Allah kimseyi sakatlıkla terbiye etmesin.
M.ELİBOL-ADANA Demokrasi
‘‘Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, devletin üst makamlarında bulunan kişiler yasalar çerçevesinde gösterilen tepkilere karşı hoşgörülü olmalıdır. Her önüne geleni aşırı ciddiye alacak yerde, biraz esprili, esnek olamaz mıyız?’’
(Abdullah ŞEVKİ-ANKARA) Polonya bile bizi aşağılıyor
TELEFONDA ‘‘Dayanamadım, kanıma dokunduğu için size iletmeye karar verdim’’ diyor hiddetli bir şekilde
Selçuk Dinç:
‘‘Polonya vize ücreti olarak 128 milyon lira alıyor.
Türkiye ise 10 dolar... (Macarlar 98, Çekler de 60 milyon TL. alıyormuş.) Yani Türk vatandaşlarından yaklaşık 10 misli fazla vize ücreti tahsil ediliyor.
İstanbul Konsolosluğu'nda da aşağılayıcı bir davranışla karşılaşıyorsunuz. Bizlere yapılan onur kırıcı davranıştan utandım. Ankara Dışişleri Bakanlığı'nı aradık; Vize İşleri Dairesi Müdürü
Recep Peker yerinde yokmuş; Vize İşleri Genel Müdürü
Umur Apaydın da telefona çıkmadı. Yani şikáyetimizden kaçtılar. Yahu bir ülkenin onuru, şerefi ve haysiyeti vardır. Bu beylerin, mütekabiliyet esası olduğundan haberleri yok mudur?
Ankara uyuma!’’
MESAJ
HALKIMIZ artık siyasilerin yaptığı beyanlara itibar etmemektedir. Bundan sonra da yazarlar suya sabuna dokunmadan yazılarını yazmaya devam ederlerse aynı akıbetin başına geleceğini söylemek kehanetlik olmayacaktır. Millet artık gözünü açmıştır, bu böyle biline.
Hasan Yaşar ÖZFİDAN TELEFONDA ‘‘Kanıma dokunduğu için size iletmiyorum’’ diyor
Selçuk Dinç:‘‘
Polonya vize ücreti olarak 128 milyon lira alıyor.
Türkiye ise 10 dolar...
(Macarlar 98, Çekler de 60 milyon TL alıyormuş.) Yani Türk vatandaşlarından yaklaşık 10 misli fazla vize ücreti tahsil ediliyor.
İstanbul Konsolosluğu'nda aşağılayıcı davranışla karşılaşınca utandım. Bir devletin onuru vardır;
Dışişleri mütekabiliyet diye bir sözcüğü bilmiyor mu?
ÇAĞLAR Dönmez'den; 2.1.2001'de Opel Omega 2.2 AT tipi aldım; 13 Mart'ta arıza nedeniyle servise verdim.
Tüketici Yasası'na göre, tamir süresi en fazla 30 gün olmasına karşın arabam hálá teslim edilmedi. Bu nedenle ilgili yasanın
'değiştirme yükümlülüğü'ne göre değiştirilmesini istiyorum.
ÖYKÜCÜ Sait Faik Abasıyanık yarın
Burgazada'da törenlerle anılacak. Öykü yarışmasını kazanan
Yekta Kopan'a da ödülü verilecek. Kültür Bakanı
Talay'ın da katılacağı törende çeşitli dinletiler ve gösteriler de yer alacak.
KADIKÖY'den
Ahmet Parman'dan:
Bağdat Caddesi'ni
Taksim'e bağlayan çift katlı özel halk otobüsünü kaldırmakla yanlış yaptınız. Bağdat Caddesi'nde fakirler de oturuyor.