Paylaş
Ev sahibi Kemal Kılıçdaroğlu (CHP), katılımcılar İstanbul Müftüsü’nden cami imamlarına kadar din görevlileri, akademisyenler ve gazetecilerdi. CHP’den Kılıçdaroğlu dışında sadece Gürsel Tekin, İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı ve toplantı koordinatörü eski müftü İstanbul Milletvekili İhsan Özkes vardı. Ali Bulaç, Fehmi Koru ve Ahmet Hakan geçen yılki toplantıda da vardı. Bu yıl Gülay Göktürk, Ceyda Karan, Abdülaziz Bayındır ve Koray Çalışkan da yeni isimler olarak aramızdaydı.
Kamuoyunda ‘CHP iftarında sarıklı cübbeliler’ diye adeta aşağılanarak anılan kişiler meslekleri gereği öyle giyinen imam/müezzinler, din görevlileri idi.
Bunda yadırganacak bir durumun olmaması gerekir.
OFLU İSTİHAREYE YATMIŞ
Hatta toplantıda da bunun konusu geçti. Ahmet Berber isimli din görevlisi “Ben Ofluyum, sarıklı cübbeli biçimde CHP iftarına gidilir mi diye düşündüm, CHP’liler nasıl karşılar, etrafım ne der diye düşündüm!’ dedi ve ekledi: ‘İstihareye yattım ve Allah’tan hayırlı sonuç çıktı ve geldim” (Gülüşmeler!).
Görüyor musunuz din-siyaset ilişkilerinin toplumda yarattığı yırtığı?! Toplantıda imam ve müezzin olan din görevlileri daha çok konuştu. Tatlı-sert biçimde hem CHP, hem AKP eleştirildi. Sanılanın aksine, din görevlilerinin de iyi koşullarda çalışmadıklarını öğrenmiş olduk. Mesleki sıkıntıları ile ilgili Kılıçdaroğlu’ndan destek istediler. Konunun iktidar ve anamuhalefet tarafından çözülmesini istediler.
Toplantı nezaket, açıksözlülük ve saygı temelinde geçti. Bana göre tek aksilik meslek sorunlarına odaklanmaktan toplumu ilgilendiren daha genel konulara girmeye fırsat kalmamış olmasıydı. Bu nedenle çok konuşma gereği duymadım. Toplantının bu eksik yanını Kılıçdaroğlu epey toparladı. Muhabbet ve tasavvuf üzerinden insan sevgisine ve bir arada yaşamaya vurgu yaptı. Sünnilik-Alevilik ayrımını ortak değerlerde ikisini birleştirerek aştı. Kurgusu güzel, kavramları kullanışı isabetli, hitabeti akıcı idi.
Kılıçdaroğlu’yla daha önce konuştuğum ve çok iyi bildiği bir konuda ilahiyat profesörlerini ve dindar kesimlerin okuduğu gazetelerin yazarlarını bugün bir de müthiş biçimde ters köşeye yatırdığına tanık oldum.
Konu şu: Kılıçdaroğlu, eskiden herkes ‘Dünya düzdür’ derken bir kişi çıktı ve ‘Dünya yuvarlaktır dedi ve engizisyonda yargıladı’ dedi. Ve ekledi: Bakın bugün kimse ‘Dünya düzdür’ diyebiliyor mu?
Kılıçdaroğlu bu soruyu sorduğunda hiç kimseden ses çıkmadı. Ben ise sesimi çıkarmadan hem keyifle hem şaşkınlıkla izledim. Oysa hâlâ ‘Dünya düzdür’ diyenlerin olduğu bir dünyadayız.
Şöyle ki: Gazali’den sonra Eşari Kelamcılarının en büyüklerinden Fahreddün-ü Razi vardır. Razi’nin ‘Tefsir-i Kebir’ (Büyük Tefsir) isimli tefsiri Suudlar gibi pek çok İslam coğrafyasında adeta resmi tefsir kabul edilir. Burada Razi, çeşitli ayetlere dayanarak ‘dünyanın düz olduğunu’ iddia etmektedir. Ve günümüzde sırf Razi’nin bu yaklaşımı nedeniyle ‘Dünya yuvarlaktır’ demek tehlikeli hatta yasak. (Bunu demeyi Mekke’de deneyin bakalım ne olacak?!)
Türkiye yüzyıllardır çözemediği milliyet-din-siyaset ilişkisini yerine oturtmak durumunda. Bunun için ise bu konulara gerçekten vâkıf bilginler yetişmelidir. Bunu bu akşamki iftarda bir kez daha tespit ettim. Serdar TAŞÇI
Kendimi hortumlatmam
OKUR Barış Çelik, Turkcell’i çok fena yerinden yakalamış. Başından geçenleri anlatıyor: “18 Temmuz tarihinde Turkcell’den ‘Canım Türkiye paketine hoş geldiniz, paketiniz aylık 9.90 TL’den fiyatlandırılacaktır’ ana başlığıyla mesaj aldım.
Turkcell’i benim herhangi bir işlem veya talebim olmadan bu paket ile ilgili mesaj aldığım hakkında aradığımda görüştüğüm kişi ‘Mesaj yolu ile paketi satın aldığımı ve ay sonunda faturamda ücretlendirileceğini’ belirtti. Tekrar benim böyle bir mesaj yollamadığımı ve aynı zamanda ‘Full Paket’im olduğunu, bu sebeple böyle bir tarifeye ihtiyacım olmadığını belirttiğimde tekrar, benim mesaj yolladığımı ve paketi satın almış olduğumu ve ücretlendirileceğini ifade etti.
Anladığım kadarı ile bu işlem Turkcell’in yaptığı yeni bir hortumlama şekli olarak görünüyor. Ben hukuki mercilerde takibat başlatacağım, siz de bu konuyu köşenizde gündeme getirirseniz sevinirim.”
Barış ÇELİK
Kazıklı Koyu’na ne olmuş öyle
-KÖLN’den Tayfun Keltek, Milas, Akbük Kazıklı Koyu’nda 15 yıl önce aldığı yazlık evinde tatilini geçirdi ancak kahroldu. Her geçen yıl deniz suyunun ve çevresinin kirletildiğine üzülürek tanık oldu. Bu yılki kirliliği burada yaşayamayan birisine anlatmak oldukça zor gibi görünüyor. Bundan 10 yıl öncesine kadar 3-4 metre derinlikteki balıkları rahatlıkla seyredebiliyorduk. Şu anda ise 0.5 metre derinlikteki deniz tabanını görme şansımız kalmadı. Ege’nin en önemli güzelim Kazıklı Koyu kıyıları tamamen balık çiftlikleri artıkları ile (plastik bidonlar, plastik ipler, plastik yem torbası ve çuvallar) temizlenmesi zor bir biçimde kirletilmiş. Sizden ricam, yalnız tatil yapan insanlar adına değil, ülkemizin bu gibi sınırlı sayıdaki tabii koylarımızın çevre katliamından kurtarılması için bir an önce harekete geçilmesi...
ÖZÜR
Dünkü ‘Mısır darbesi ve TC devrimi-Atatürk’e dua’ başlıklı yazının sahibi eski büyükelçi ve milletvekili
Şükrü Elekdağ’dır. İmzası bir teknik hata olarak düşmüştür. Büyük ilgi gören yazı için Sayın Elekdağ’dan özür dileriz.
İnanın işini düzgün yapan adam kalmadı
MEMLEKETTE inanın işin doğru yapan adam kalmadı nereye baksanız rezalet diz boyu... Paramızı ödeyip tatile gitmek için ETS Tur ile bir anlaşma yaptık, otel seçtik. Buraya kadar her şey normal... Bu arada Atina’dan arkadaşlarımız da bize katılmak istedi. ETS’yi aradık aynı otelde yer sorduk, tesadüf öğrendik ki otelde yer kalmamış. Ama bize haber veren yok. Efendim aynı ayarda başka otele koyacaklarmış bizi. Biz kabul etmedik çünkü oteli seçip ona göre kalmaya karar vermiştik. Bu sefer demezler mi isterseniz kalmayın diye. Nasıl yani? Biz paramızı yatırmışız, üstünden 15 gün geçmiş, heyecan yapmışız sonra ETS isterseniz gitmeyin diyor. Aradık defalarca size geri döneceğiz lafları geri dönen yok. En sonunda kızıp bağırıp çağırınca müşteri ilişkileri çıktı karşımıza... Bize 3 yıldızlı bir otel buldular, mecburen evet dedik. Çünkü Atina’dan gelen arkadaşlarımız var, onlara ayıp olacak yoksa. Sonra arada fiyat farkı oluştu; buldukları otel bizim ödediğimiz otelden daha pahalıydı. Dedikleri size 45 EURO geri vereceğiz... Fiyat listesine bakıyoruz bize söyledikleri rakam 170 EURO farklı... Yani baştan ben otelime 170 EURO daha fazla para ödemişim ama onlar geri ödeme yapınca 45 EURO geri ödüyor!
Bu nasıl iştir, nasıl turdur nasıl, tatıldır.
Milletin şeker bayramı var diye kazıkla nasıl kazıklayabilirsen... Nasılsa millet koyun.
Füsun ÖZTÜRK
Milas Kazıklı Koyu da balık çiftlikleri tarafından mahvedilmiş!..
MİLAS-Akbük-Kazıklı Koyu’nun büyük bir kısmı çam ormanları ile kaplı. Bana göre de Ege Bölgesi’nin en güzel koylarından birisi. Çevresi ve deniz suyunun temiz olması nedeniyle 15 yıl önce satın aldığım yazlık evimde her yıl yaz tatilimi geçirmekteyim. Her geçen yıl deniz suyunun ve çevrenin kirletildiğini üzülerek gözlemliyorum. Ancak, bu yılki kirliliğin tarifini burada yaşamayan birisine anlatmak oldukça zor gibi görünüyor. Bundan 10 yıl öncesine kadar 3-4 m. derinlikteki balıkları rahatlıkla seyredebiliyorduk. Şu anda ise 0.5 m. derinlikteki deniz tabanını görme şansımız kalmadı.
Güzelim Kazıklı Koyu kıyıları tamamen balık çiftlikleri artıkları ile (plastik bidonlar, plastik ipler, plastik yem torbası ve çuvallar) temizlenmesi zor bir biçimde kirletilmiş. Sitemizden 1.5 km uzaklıktaki ikmal yerinden her gün 30-40 tonluk yaklaşık TIR ile taşınan balık yeminin çiftlik havuzlarına atılmasıyla yem artıklarının ve balık dışkılarının koyumuza dağılması kaçınılmazdır. Zaten koyun açık denize açılan bölümü çok büyük boyuttaki balık çiftlikleri tarafından tamamen kapatılmış durumda. Bunun da koyun suyunun kendi kendine temizlemesini engellediğini düşünüyorum. Site yönetimi Güllük Sahil Güvenliği’ne başvurdu. Gelen yetkililer suyun çok pis olduğunu kabullendiler ve numune alıp gittiler. Yine Muğla İl Çevre Müdürlüğü’nden gelen birisi şube müdürü olmak üzere iki yetkili denizin çok büyük boyutta kirli olduğunu beyan ettiler ve kaynağının araştırılması gerektiğini söylediler. Ne yapabileceklerini sorduğumuzda ise bir usulsüzlük tespit edersek ceza yazabileceklerini söylediler. Şu günlerde teknelere bağladığımız iplere 3 gün içerisinde tiksinmeden dokunmak kolay değil. İpler üzerinde yarım santimetrelik kahverengi sümüksü bir tabaka 3 gün içinde oluşabiliyorsa, bunu yüzmek için denize giren insanların sağlığını uzun vadede nasıl etkileyeceğini düşünmek yeterince korkutucu geliyor.
Sayın Yalçın Bey, size bu mektubu yazmamın nedeni bugün bizzat kendi yaşadığım olay: Denizden çıkan komşumuza deniz suyunun nasıl olduğunu sorduğumda, önceki günlere göre daha iyi olduğunu söyledi! Buna güvenerek yaklaşık 1.5 saat denizde yüzdüm. Çıktığımda bütün vücudumun sümüksü kahverengi yapışkan iğrenç bir tabaka ile kaplandığını gördüm. Sonrasında ise denizde geçirdiğim sürenin 2 katını temizlenmek için duşta keselenerek harcamak zorunda kaldım.
Sizden ricam, yalnız tatil yapan insanlar adına değil, ülkemizin bu gibi sınırlı sayıdaki tabii koylarımızın çevre katliamından kurtarılması ve sizin aracılığınız ile yetkililerin bir an önce harekete geçmesini sağlamaktır. Zira şu durumda denize girmenin sağlığımızı ne kadar tehdit edip etmediğini bilemiyoruz. Bize bu konuda hiçbir yetkili açıklama yapmıyor. Sorunumuza yapacağınız katkı ve desteğiniz için şimdiden teşekkür eder, Köln’de tekrar görüşmek ümidiyle selam ve saygılarımızı iletirim.
NOT: Görüşebildiğim tüm site sakinleri size yazdığım bu mektuptaki tüm gözlem ve düşüncelere katılmaktalar.
Tayfun KELTEK-KÖLN
Paylaş