Kaz Dağı’na dozer

"İDA’nın efsanelerinden gelen 2500 yıllık mirasımız; ulusal değerlerlerimiz, zengin tabiatımız, faunamız, oksijenimiz, 2004 yılında çıkartılan 5177 sayılı Maden Kanunu ile ulus ötesi madenciler ve onların işbirlikçileri tarafından yok edilmeye başlandı. Kaz Dağı’nın altı üstüne getiriliyor.

Kaz Dağı’nın içerisinde barındırıp beslediği 1.5 milyon insanımızın yaşam alanı büyük bir tehlike altındadır. İda’nın bin pınarlı su kaynaklarına el koyan madencilerin yaptıkları sondajlar sonunda kullandıkları kimyasallarla yerüstü-yeraltı suları giderek zehirlenmektedir.

Şu anda Kaz Dağı eteklerinde Bahçedere Köyü’nün yaşam alanı sınırlarında 3400 hektarlık (34 bin dönüm) alanda, ruhsat verilen Global Madencilik AŞ tarafından kurşun, bakır ve arkasından da altın cevheri elde edilmek üzere tam bir doğa -ve de canlı hayvan- katliamı yaşanmaktadır.

Ne yazık ki, Kaz Dağı’nın doğası yitirilmekte, yöre halkı endişeye sürüklenmektedir.

Madencilere, dünyanın en kaliteli ekolojik zeytinlerine sahip olan yöremizin mahvolacağını söylüyoruz. Onlar ise saf insanlarımızı, "İstihdam yaratacağız, çıkardığımız madenden sizler de zenginleşeceksiniz" diye kandırmak istiyorlar. Halbuki yapılan sondaj ve maden çıkarma faaliyetlerinin zeytin alanlarımızın sınırında bulunduğunu, Zeytin Kanunu’nun 20. maddesine göre 3 km alan sınırları dışında maden faaliyetleri yapılamayacağını görmezlikten geliyorlar.

BU RUHSATI NASIL VERDİNİZ?

Maden İşleri Dairesi
sorumluları bu ruhsatları nasıl veriyor? İşveren Hasan Bey’e, "Nasıl aldınız bu belgeyi?" diye sorduğumuzda "Daha ortada bir şey yok, önümüzü göremiyoruz, şu an arama yapıyoruz" diye kaçamak yanıtlar veriyor. "38000 dönüm orman arazisini kiraladınız, nasıl bir işletme yapacaksınız; açık ocak mı? Çam ağaçlarını kesecek misin?" sorularımıza ise sessiz kalıyor.

En önemli eko-turizm merkezi olan Kaz Dağı’nda insanlarımızın geçim kaynağı olan turizm, zeytincilik ve ormancılık yapılmaması mı isteniyor? Eğer öyle ise bizler buradan göç etmek zorunda kalacağız."

Bunları söyleyen Troia-İda Platform Başkanı Ecz. Muzaffer Bayraktar... "Zengin kültür ve doğamızda insanca yaşamak ve üretmek istiyoruz. Oluşan tehlikelere karşı herkesi duyarlı ve taraf olmaya çağırıyorum" diyor.

(0533-686 15 16)

9 Eylül savaşı...

Mustafa Sarıgül diyor ki: "Pazar (bugün) günü ömür boyu muhalefette kalmak isteyenler Baykal’ın yanında, düşüncelerini iktidara taşımak isteyenler ise CHP Genel Merkezi’nin önünde olmalıdır."

www.yinebaykal.com’dan: "CHP’li asinin karşıt görüşlülerine inanma, içi boş vaatlerinden sakın yılma! Sen güçlüsün. Senin fikirlerin, senin düşüncelerin ülkemiz için bir ihtiyaçtır Sn. Baykal."

’Çevre raporu’ (2)

İSTANBUL İl Çevre Müdürü Doç. Dr. Mehmet Emin Birpınar’dan İstanbul’un çevre sorunlarını dinlemeyi sürdürüyoruz. Bu kez dereleri anlatıyor: "Hepsi kirli; Haramidere de, Kurbağlıdere de, Ayamama da, Kınıklı ve Tuzla dereleri de aynı... İSKİ’nin dere ıslah çalışmaları var. Maliyeti yüksek projeler... Ama istimlak sorunları büyük. Örneğin, Kurbağlıdere’de bir yer istimlak edilemeyince iş uzuyor.

Derelere artık sadece yağmur suları geliyor. Çünkü, bu tür derelerin çevresine boru döşeniyor artık... Buradan gelen kanalizasyon suları arıtmaya gönderiliyor. Ancak çoğunda sorun büyük. Derelerin denizle bağlantılı olduğu yerlerde sağlı-sollu istimlak yapılması lazım. Büyükşehir bu görevi, iki yıl önce bir protokolle İSKİ’ye devretti. Göksu Deresi bu yolla halledildi. Ayamama Deresi ayrı bir sorun. Ataköy’de bir arıtma tesisi yapılması gerekiyor. Ne yazık ki Ataköy’de bir arıtma tesisi yok. Haramidere’de de arıtma gerekiyor. Silivri, Selimpaşa ve Kumburgaz’ın kanalizasyonları, Büyükşehir’e bağlanmadan önce direkt olarak denize veriliyordu. Oraya da Büyükşehir bir tesis yapmak üzere çalışıyor. Gene de bu işler kısa vadede bitirilecek işler değil. 10-15 yıllık işler. Eğer bunlar yapılmazsa, özellikle Marmara Denizi, evsel ve endüstriyel atıklarla daha çok dolacak. Küçükçekmece Gölü vahim; tamamı sanayi atıklarıyla dolu.

Avrupa yakasının kanalizasyonu Baltalimanı’nda arıtılıyor; Anadolu yakasında Üsküdar’dan Beykoz’a kadar olan hattın kanalizasyonu ise denize akıyor. Sonuç olarak çöp konusunda İstanbul iyi sayılabilir."

İstanbul’da hep kurak bir yaşam olmuş

ESENYURT’un eski Belediye Başkanı Dr. Gürbüz Çapan, ’sağlıklı bir kent’ konusunda geçmişten günümüze bir çizgi çekiyor:

"Yerinden yerel yönetim, o beldenin beşikten mezara kadar, bütün sorunlarını çözen ve geleceğini planlayan birimdir. Gerçi bizde, hálá merkezin vesayeti altındadır. Buna rağmen bir yığın sıkıntıyı göze alıp fincancı katırlarını ürküterek geleceği planlayanlar olmuştur. 1950’lerde Konya (Nalçacı) ve Kayseri’de akıl ve sağduyuyla Osman Kavuncu kenti yeniden planlamayı başarmıştır.

M.S. 378’de Doğu Roma İmparatoru Valens, kendi adını taşıyan su kemerlerini (Bozdoğan) yaptırmış. Trakya’nın suyunu 100 km’lik tünel ve su yollarıyla doğal cazibe yaratarak İstanbul’a taşımıştır. Büyük sarnıçlarda depolayarak (Yerebatan Sarayı-1989’da halkın kullanımına açıldı) şehrin su ihtiyacını karşılayacak ve kuşatmalarda 6 ay, 1 yıl yetecek su depoları yapmışlardı.

Daha sonra I. Androkinos (1183-1185) katkılar sunmuştur.

Osmanlı dönemi: Fatih Sultan Mehmed büyük yenilenme ve onarmalar yapmış. Ancak Kanuni, unutulmaz yapılar ve eklerle su sorununu kalıcı biçimde çözmüştür. Osmanlı Maliyesi’nin bir yıllık geliri bu işe harcanmıştır.

Şimdi mevcut yapılar bozuk, suyun yarısı daha yoldayken sızmalarla kaybolmakta, kaçak kullanımlar, kaçak uygunsuz kuyular, sanayinin ağır kirletme baskısı gibi sayılmayacak kadar kötülükler yumak halinde büyümüştür.

New York, sanayiye esir düştü, sonra toparlandı. Ticaret ve finans merkezi oldu. Yoksulları Harlem’e toplandı. İstanbul kötü yöneticilerin elinde zil zurna sarhoş gibi nereye gideceğini bilmiyor. Hiçbir soruya cevap verilmiyor, alık alık bakılıyor."

Bizden not; son yağışa güvenmeyin, toprak 5-10 santim ıslandı. Bir hafta yağmur yağsa o barajlar dolmaz.

GÜNÜN SÖZÜ

"Doğada nasıl hastalıklı bir bitkiye tüm haşarat hücum ediyor, bitkinin işini bitiriyorsa, hastalıklı, hele bağışıklık dizgesini yitirmiş uluslar da, dış düşmanlar tarafından (ve dahili işbirlikçilerinin katkılarıyla) yok edilirler."

(Prof. Oktay Sinanoğlu)
Yazarın Tüm Yazıları