Paylaş
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi, başından beri “rant pazarı” imalathanesi gibi çalıştı.
Kadir Topbaş bugün ortaya çıkıp ne söyleyecek ki... Nitekim uzun süre ekranlarda yer alamadı önceki gün...
Daha sonra ortaya çıkıp bu felaketin sorumlusunu “çarpık yapılaşmaya” bağladı.
Topbaş yüreğini ortaya koyup “Şu kadar plan tadilatını imzaladım, özür dilerim” diyebilir mi?
Plan değişikliklerinin tümü 1/5000’lik planlarda yapılmadı mı?
Büyükşehir’in sınırları, eski il sınırlarına dönüştürüp Çatalca ve Silivri köyleri “mahalle” olunca onlara bölge planı yapıldı.
Halbuki bunlar korunması gerekirken yeniden yapılaşmaya açıldı.
Dolayısıyla doğamız taksit taksit satışa çıkarıldı.
Hepimiz seyrettik.
Önce imara açıldı, şimdi de timsah gözyaşları dökülüyor.
Ranta karşı savaş açtığı için CHP yönetimi tarafından Belediye Meclisi’ne üye yapılmayan Hüseyin Sağ’ın kulakları çınlasın.
Daha geçen dönem kendi partisi dahil meclisin “suç haritası”nı ortaya çıkartmıştı.
İMARA AÇILAN KÖYLER HANGİSİ
Geçen mart ayındaki yerel seçimlere gidilmeden önce Büyükşehir Meclisi “çalıştı”. Köylere yeni imar planı yapıldığında hemen itiraz etti. Ama dosyalar seçimlerden önce (28.11.2008) geçiverdi. Hangi köyler mi bunlar?
ÇATALCA: Akalan, İnceğiz, Gökçeali, İzzettin, Subaşı, Çanakça, Çakıl Mahallesi, Hadımköy (belde), Durusu (belde), Balaban, Boyalık, Baklalı, Elbasan, Oklalı, (Çiftlikköy) Sefaköy, Örencik, Başakköy.
SİLİVRİ: Çeltik, Küçükkılıçlı, Büyüksinekli, Gazitepe, Kurfallı, Büyükkılıçlı, Fener, Büyükçavuşlu, Beyciler, Çayırdere; Küçüksinekli, Danamandıra, Akören, Seymen, Bekirli, Sayalar, (Çanta) Yolçatı Köyü.
Bunlar “oyçokluğuyla” geçen seçim rüşveti değil mi?
Peki bu sel felaketinde en çok kim zarar gördü, Çatalca, Silivri..
Suçlular işte ortada..
GÜNÜN SÖZÜ
“Topkapı’dan ötesi İstanbul mu? ‘İstanbul 2010 Avrupa Dere Yatağı Başkenti’ olsa
daha çok yakışır.”
(Cihan DEMİRCİ-Mizahçı)
Su terazisinin adaleti
BÜYÜKÇEKMECE’de Mimar Sinan’ın tarihi köprüsü vardır. Yapılışı “devri Kanuni” ile 1560’lı yıllardır... İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan yol üzerindedir. Bir “altın kolye” gibidir... Üzerinden nice ordular geçmiştir, nice bezirgânlar, nice sultanlar... Bu kadar yüzyıldır altından Balkanlar’ın Istranca’sına damlayan her yağmurun damlası, bu köprüyü selamlayarak Marmara’nın maviliğine kavuşmuştur.
Nice seller görmüştür; nice feyezanlar... Yani, ani gelen seller.
Bunlar onlarca sene arayla ani ve anormal yağış debileri.
Mimar Sinan’ın köprüsü, taştan yapılmıştır, yüzyıllardır “taş” gibi durur ayakta.
Büyükçekmece’ye kar yağar 50 santim, köprünün üstünde bir parmak yüksekliği durmaz..
Batı’nın bilimine dönünce, ne üniversitelerimiz, ne mühendislerimiz, hiç merak etmemiş bu köprünün “tılsımı”nı... Çevresindeki bütün coğrafyayı kar kaplar, bunun üzerinde kar durmaz... Viyadüklerin girişlerinde de hep tabelalarımız vardır; ikaz eder, önce buzlanma köprünün üzerinde olur!
Nitekim Büyükçekmece Gölü’nü dolduran son sellerde, Mimar Sinan Köprüsü gene görevini yapmış, kapaklar açılınca gelen ani feyezanı karşılamış, üzerine almış, deniz tarafına geçirmiştir...
Ama öbür tarafındaki “yeni” köprülerde su boğulmuş ve geriye vurmuştur!
Felaketin bir nedeni de budur.
Suyun terazisinin adaleti budur işte!
Hükümet ‘Dıştürkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’ kuruyor
“ADRİYATİK’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası” sözü bu coğrafyada yaşayan 250 milyon Türk ve akraba topluluğu mensubunu, dünyada her devletin yanında görmek istediği ve iştahını kabartan siyasi ve ekonomik bir güç yapmaktadır. Dünyadaki birçok devlet, bu gücü yanına çekmek için türlü entrikalar çevirmektedir. Oysa ülkemiz bu gücün tam göbeğindeki ağabeydir ve bu ülkelerin ve akraba topluluğunun güneşidir. Fazla çaba harcamasına da gerek yoktur, sadece planlama ve koordinasyon yapması yeterlidir. Peki Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar bunu yapabilmiş midir? Veya ne kadar yapmıştır?
Uzun yıllar Balkanlar’la ilgili çalışmış biri olarak çabaların çok hantal, bürokratik ve dağınık olduğunu; niyetin iyi, ama icraatların yetersiz ve verimsiz olduğunu söyleyebilirim. Yalnızca Dışişleri Bakanlığı’mızın bu konularda çalışma yapması, diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirme görevi olan bu bakanlığın, Dıştürklerin sorunlarının çözümünü bazen ötelemesine yol açabilmektedir.
Dıştürkler, yıllardır salt kendileriyle ilgili bir kurum kurulmasını dört gözle beklemektedirler. Acaba o zaman geldi mi diye heyecanlandık 5 Eylül Cuma akşamı. Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa Türkiye’deki bütün Rumeli ve Balkan dernek ve vakıfları Dıştürklerden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik tarafından iftara davet edildi. Başta, normal bir iftar gibi gözüken davette, Sayın Çelik’in bir cümlesi birden heyecanı doruğa ulaştırdı. Sayın Bakan, bizlere Dıştürkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı kanun teklifinin son aşamaya geldiğini müjdeledi ve katkımızı beklediğini söyledi. Dernek ve vakıflardan istisnasız destek alan bu çalışmanın bir an önce hayata geçirilmesi, muhakkak Türkiye dışında yaşayan Türkleri ve akraba topluluklarını da heyecanlandıracaktır, bu da Türkiye’nin gücüne güç katacaktır. Bakan Çelik’i bu konunun milli olduğu ve partizanlıktan uzak tutulması gerektiği hususlarında kararlı gördük. İftar sonrası, kendi aramızdaki sohbetlerde ise, şu ortaya çıktı: Dıştürkler bu kanunu tam destekliyor ve TBMM’nin de firesiz tam desteklemesini istiyor. Maharet? Maharet Çelik Bakan’da. Bakalım soyadı gibi bir iradeyle bu rüyayı gerçekleştirebilecek mi?
Taner MUSTAFAOĞLU-Rumeli Türk Dernekleri Federasyonu Kurucu Genel Başkanı
Paylaş