Son günlerde İstanbul’un bir kültür başkenti olacağı pek bir hevesle konuşuluyor.
’Kültürel miras’, ’kültürel zenginlik’, ’kültürelGÜNÜN SÖZÜ "Hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse bütün kusur ve kabahatlere katılmış demektir." (Mustafa Kemal Atatürk) |
faaliyet’ diyorlar... Seçilmişin, atanmışın ağzında kültür kelimesi pek bir moda oldu.
Tepebaşı’ndaki evler yenilenecekmiş, tarihi yarımada yeniden düzenlenecekmiş, hatta İstanbullunun başına bir de Kültür Vergisi (!) geldi. Eh, madem bu kadar kültürlü olmaya heves ettik bu işi adabıyla yapalım.
Önce İstanbullu kimdir meselesini çözmek gerek.
Soruyorum nerelisiniz?
Diyorlar:
Diyarbakırlı, Erzurumlu, Trabzonlu, Urfalı, Antalyalı, İzmirli, vs. Bir Allah’ın kulu İstanbulluyum demiyor. Oysa İstanbul’da yerleşik olan herkes İstanbulludur.
Bu meseleyi çözdüğümüze göre bir de Avrupa Kültür Başkenti’ne yakışacak bir adabımız olmalı. Zahmetli bir mesele, emek ister.
Biliyor musunuz UŞAK Kışladağ Altın Madeni için verilen 06.04.2007 tarihli 1. sınıf gayri sıhhi müessese açılma ruhsatının iptali davasını gören Manisa İdare Mahkemesi’nin, söz konusu işletmenin ’ÇED olumlu belgesinin iptali davasına Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı vermiş olması’ gerekçesiyle açılma ruhsatının iptaline karar verdiğini... KEŞMİR Cumhurbaşkanı Raja Zulqarnaın Kahan’ın, Pakistan depreminde Kızılay’ın yaptığı yardımlar nedeniyle Türk Kızılayı özelinde Türk halkına teşekkür için Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali’yi ziyaret ettiğini... |
Bu konuda birilerine büyük görev düşer, orası açık.
O birileri gelir gider biz hálá
İstanbul’dayız. Bu yüzden her şeyi devletten beklememek lazım. Bu sefer değişim bizden başlasın.
İstanbullunun gerekli adaba bir adım yaklaşması için kolayca yapabileceği bazı şeyler var:
YÜRÜMEYİ BİLMEKSokaklara tükürmeyelim.
Görenlerin midesini kaldırır, üzerine basanların bedduasına sebebiyet verir.
Sokaklarda yürürken elimize kolumuza sahip çıkalım.
Sanki bizim değilmiş gibi kollarımız savruluyor, eksik kelimelerimizi tamamlamaya uğraşıyor, çok çalışıyor, çok yoruluyor. O kadar emeğe yazık, hiç gerek yok.
Halbuki sakince yanımızda dursa hem daha güvenli yerde olur, kavgaya sebebiyet vermez, hem de gereksiz ağrılarımız olmaz.
Yürürken etrafımızda başka insanlar da olduğunu unutmayalım.
Sürü halinde yürüyen hayvanlar bile ayaklarına basmazlar. Bu
İstanbul medeniyeti en azından bunu öğretsin bize.
Avrupa başkentlerinde insanlar sokağa çıkacakları zaman sadece evden çıkıp işlerini görüp geri gelmezler. İnsanlara karışmış olurlar. Bu yüzden her zaman temiz ve ütülü kıyafet giymeye dikkat ederler. Saçlarını tararlar, üstlerini düzeltirler. Biz de az olsun bu huydan nasibimizi alabilsek, otobüslerimiz, vapurlarımız o kadar
’mis’ kokulu olmazlar, daha rahat nefes alırız.
Listeyi uzatmak elbette mümkün...
2010’da bir
’İstanbul adabı’ndan bahsetmek dileğiyle....
Yazımı okumak için vaktinizi harcadığınız için teşekkürler...
ERDOĞAN’IN VE CÜPPELİ’NİN ’GÜNEŞ’LERİ |
HERKES görüyor ya tüm üstgeçitlerde Başbakanımız ’Güneşin binlerce defa üstlerine doğduğunu’ yazdırmış.
Bu güneş sadece onun değil tüm erkeklerin üstüne doğuyor maalesef...
Benim anlamadığım ne biliyor musunuz?
Bu güneş Başbakanımızın üstüne ne yazık ki güneşi unutan kadınlar sayesinde doğuyor!
Canlı örnek mi istersiniz; Cüppeli Ahmet Hoca, güneşten alabildiğince faydalanırken, onun yanında güneşten feragat eden çarşaflı zevcesinin fotoğrafları doluydu gazete sayfalarında.
Ne garip değil mi?
Güneşin tüm kadınlarımızın da üstüne doğacağı aydınlık günler dileğiyle.
Çetin SÜMER
Diyarbakır Valisi, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti'nin lokalini sudan gerekçelerle kapattı
1977 yılında kurulan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 140 üyesi bulunan Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin lokali, alkol bulunduğu gerekçesiyle 1.5 ay önce Diyarbakır Valiliği’nin talimatıyla mühürlendi.
Bu durum bir skandaldır. Biz yerel gazeteciyiz, meslektaşlarımızla ancak burada buluşabiliyoruz, bir bira içebiliyoruz.
Böyle bir olay karşısında cemiyetimiz niye suskun kalıyor anlamıyorum.
Belki sorunu ’yasal’ yoldan halletmeye çalışıyordur.
12 Eylül darbesinde bile kapatılmayan
GGC lokalinin
AKP iktidarı döneminde bir vali tarafından kapatılmasının manidar olduğunu düşünüyoruz. Bu durum karşısında GGC’nin başkanlığını yapan
Ziya Aksoy (vefat etti), Talat Polat, Musa Özer, Ramazan Pamuk, Naci Sapan ve
Faruk Balıkçı, ne derlerdi acaba?
Tarihi
Diyarbakır surlarının ortaya çıkarılması için kendi lokalini yıkan cemiyet 5 yıl sonra bir lokale kavuşurken, bürokrasinin kurbanı oldu.
Diyarbakır’ın eski valisi, şimdiki Başbakan Müsteşarı
Efkan Ala’nın ve
Diyarbakır milletvekillerinin de 2006 Eylül ayında açılışını yaptığı cemiyet lokali bundan bir süre önce mühürlendi.
Diyarbakır’ın tek açık alanı olan
Türkiye’den ve dış ülkelerden gelen başta gazeteciler olmak üzere büyükelçi, milletvekili, sanatçı, yazarların uğrak yeri olan cemiyet,
Diyarbakır’ın aydınlık yüzünü temsil ediyor.
Doktor, avukat, işadamı, siyasetçi ve gazetecilerin mekánı olan cemiyet lokali, geçen ocak ayında
"Güneydoğu İmajında Medyanın Rolü" konulu panele de ev sahipliği yapmıştı.
İstanbul ve
Ankara’dan onlarca köşe yazarı bu lokalde ağırlanmışlardır.
Son altı yedi ay içinde bölgeye gelen ve konuğumuz olan gazetecilerin;
Hasan Cemal, Enis Berberoğlu, Muharrem Sarıkaya, Esat Yılmaer, Ümit Aktan, İlker Yasin, Oral Çalışlar, Yalçın Bayer, Yasemin Çongar, Nazım Alpman, Mete Çubukçu, Şirin Payzın, Ali Bayramoğlu olduğunu hatırlatmak isterim.
AKP iktidarının valisi olarak
Hüseyin Avni Mutlu, bir taraftan tarikatlarla iç içe girmişken, diğer taraftan da yardımcılarını ’alkol bekçiliği’ne soyundurmuştur.
Son bir yıl içerisinde
Diyarbakır’da valilik onayı ile açılmasına izin verilen dini cemaatlere yakınlıklarıyla bilinen dernek, vakıf ve okuma evleri adı altındaki kuruluşların şu ana kadar kaçı denetlenmiştir?
Vali Bey ilk önce bunun cevabını vermelidir.