Paylaş
Uluslarası Hukukun ihlali sonucunu doğuran bu eylemler hakkında, Roma Statüsü ile 1998 yılında Lahey’de daimi olarak görev yapmak üzere kabul edilen, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne müracaatta bulunmak gerekmektedir.
Türkiye, Roma statüsünü imza ve onaylamamış olduğu için, bu müracaatın, Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılık makamına, insan haklarını savunan NGO‘lar (sivil toplum örgütleri) ile temasa geçerek, onlar vasıtası ile yapılıp, saldırı emrini verenler hakkında somut müeyyide tatbiki için hukuki süreci başlatmak, kınama, lanetleme, v.s gibi soyut planda sonuçlar doğuracak diplomatik temaslardan daha etkili bir yol olarak değerlendirilmelidir.
Bu yolla, Uluslarası Ceza Mahkemesi’nin görevine giren suçlar arasında sayılan ‘saldırı’ suçunu, silahlı resmi güç kullanarak işleyen “Roma Statüsünde açık bir tanımı yapılmamış olmasına rağmen” ve bu yolla kendi pozisyonlarını kabul ettirmeye çalışanlar hakkında da uluslararası bir içtihat oluşturma imkanı bulunabilecektir.
Arap Birliği, İslam Konferansı’ndaki kınamalar bu konuyu halletmez. ‘One minute’ artık hükmü kalmadı; daha ilerisi de Lahey’den geçiyor.
S.Ö.
Nâzım Hikmet ve Kürtler
3.6.1963 tarihinde ölen Nâzım Hikmet için 3-6 Haziran tarihlerinde anma günleri düzenlenmektedir. Yaptığımız çalışmalarda ünlü şairin farklı bir yönünü tespit ettik: Nâzım Hikmet ve Kürtler...
Ünlü şair, Kürtlere nasıl baktı? Kürtlere kuyruklu diyenlere şiiriyle nasıl bir cevap verdi? Nâzım Hikmet, Mustafa Kemal Atatürk’e açık mektup yazan Kürt dilbilimci Kamuran Ali Bedirhan ile yakın arkadaştırlar. Nâzım Hikmet, Kamuran Ali Bedirhan’a yazdığı mektupta şu görüşlere yer verir:
Nâzım Hikmet; Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğinden söz eder. Kürtler ve Türkler, Kurtuluş Savaşı’nı birlik ve beraberlik içinde yaptıklarını belirtir. Üzüntüleriyle, sevinçleriyle, zafer ve yenilgileriyle ortak bir geçmişe sahip olduklarını belirtir. Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar birçok mağduriyetlerle karşılaşan Kürtler ve Türklerin birlik ve beraberlik içinde bütün zorlukları yendiklerini ifade etmiştir. Nâzım Hikmet, Anadolu insanının hikâyesini anlatırken, hem Türk’ü hem de Kürt’ü yazdı. Onun için, Türk ve Kürt’ün kaderleri birdi. ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’nı da Kürtler ve Türklerin beraber yazdığını söylemiştir.
Nâzım Hikmet 25.7.1951 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkartıldı. 2009 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile Nâzım Hikmet’e Türk vatandaşlığı hakkı tekrar verildi.
Nâzım Hikmet, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ adlı şiir kitabının 87 ile 261 sayfalarında Kürtlerle ilgili şu dizelere yer verir.
Aydınlı Jandarma Başçavuşu Hüsnü’nün, karısı Emine’yi konuştururken şöyle yazdığını öğrenmekteyiz.
Nâzım Hikmet bu şiirinde Kürtleri hor gören, küçümseyen anlayışa karşı gelip, Kürtleri onore ederek över.
“Hüsnü Çavuşla on beş yıl, bayan hemşire,
kalmadı gezmediğimiz yer.
Karadeniz’de içinde Lazların,
şarkta Kürtlerin arasında.
Kürtlere kuyruklu derler
yalan.
Kuyrukları yok.
Yalnız çok asi, çok fakir insanlar.
Zenginleri de var
ama az...”
Hayatı hapishanelerde geçen Halil’in, Diyarbakır Cezaevi’ndeki macerasını anlatan Nâzım Hikmet, Kürt ağalarını eleştirir:
“Ve şarkta
akrepleri, toprak koğuşları, karpuzlarıyla ünlü hapishanede
Halil’in üstüne uşaklarını saldırttı Kürt beyleri
ve beline inen odunla devrilmeden önce Halil
aynı rahatlıkla yardı üçünün kafasını.”
Yrd. Doç. Dr. Ramazan TOPDEMİR-Adıyaman Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yanlışlık mı, yandaşlık mı
YENİ Şafak, pazar günü manşetten ‘Yüksek yargıda şike kokusu’ başlıklı bir manşet vermiş. Spotta da “İstanbul bağımsız milletvekili Ahmet Tan, eski üyelerin yeni üyelerle yaptığı görüşmelere dayanarak, Anayasa Mahkemesi’nin değişiklik paketini iptal edeceğini ileri sürdü” deniliyor. Tan, Flaş TV’de yaptığı konuşmanın “Yandaşlık değil, yanlışlık sonucu yapıldığına inanıyorum” diye bir açıklama yaptı.
Ahmet Tan, TV’de kendi görüşmesini belirtirken “Bu anlamda ben TV programında, kokteyllerde, toplantılarda görüştüğü eski ve yeni Anayasa Mahkemesi üyelerinin görüşlerini aktardığını” söyledi ve şöyle devam etti:
“En dolambaçlı ima ile de olsa, Anayasa Mahkemesi’nin ‘şike’ yapacağını söylemek için deli değil, zırdeli olmak gerekir. Haberin manşeti ile içeriği arasındaki çelişki ve çarpıklıklar da belli ki gözden kaçmıştır.
Benim (haberde) ‘ihsası reyde’ bulunduğum söyleniyor.
Malumunuz, ‘ihsası rey’ davaya bakacak yargıcın oyunu önceden belli etmesi anlamına gelir. Bendeniz Anayasa Mahkemesi yargıcı olmadığıma göre ihsası reyde bulunamam.
Hele ‘eski üyeler ile yeni üyelerin bir araya gelerek görüştüğü’nün yazılması akıllara ziyan bir durumdur.
Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar konusundaki bir tahminden ibaret olan söz konusu TV yayınından ‘şike manşeti’ çıkarılması hakkaniyet ve mesleğimiz adına üzücüdür.
‘Şike’ iddiasına maruz bırakılan Anayasa Mahkemesi yargıya başvurmadıkça, bir meslektaşınız olarak beni yargıya gitmek zorunda bırakmayacağınızı umuyorum.”
Bu bizim savaşımız değil
İSRAİL’in uluslararası sularda yaptığı bu saldırı hiç tartışmasız vahim bir olaydır. Ama kesinlikle bu savaş bizim savaşımız değildir. Önce bu bilinçte olmak lazım. Yani açıkça konuşalım, biz Türkiye olarak İsrail-Gazze savaşında taraf mıyız, arabulucu muyuz?
Arabulucu olarak faydamız çok olabilirdi ama taraf olarak kendimiz de dahil zarar olmaktadır.
İsrail ‘Göndermeyin gemiyi’ demiş. Uluslararası bir karar mıydı bu karar? Bu saldırı İsrail’in karasularının ihlali değilse de onların savaşına yapılan bir karışma değil midir? Bu savaş bizim savaşımız değil. Dışişleri bürokratlarına ‘Monşer’ diyerek alaya alanlar, ‘One minute’ olayına destek verenler bilsinler ki Dışişleri sabır ister ve duygusal değildir. Satranç gibi oynanır derler, demek ki diyenler haklı imiş. İsrail askerlerinin gemiye silahlarla girmesi tabii ki yanlış. Ama İsrail askerlerine gemidekilerin saldırması da doğru mudur? Akla uygun mudur?
Gemidekilerin eşlerinden biri, eşinin geri gelmeyi istemediğini ve vururlarsa vursunlar dediğini söyledi. Şimdi bu ruh hali yardım için midir? Bu konu bence din savaşına doğru götürülüyor. Bizim ülkemiz Müslüman bir ülke ama savaş bizim savaşımız değil. Sonuçta savaş olursa hepimizin savaşı olacak, kimsenin bunu istemediğine eminim.
Önce kendi ülkemizin ulusal çıkarlarına bakmamız lazım. Olayları çok vahim olarak niteleyip uluslararası camia nezdinde götürmek lazım.
Funda YAMANEL
Biliyor musunuz
CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın Başbakan’a; “Son 5 yılda ülke genelinde yapılan ya da dinlenildiği ortaya çıkan kaç medya kuruluşu vardır, bu dinlemelerin yasal dayanağı var mıdır, yasal dayanağı olmadan yapılan dinlemelerle ilgili olarak bugüne kadar hakkında işlem yapılan kurum, kuruluş, çete ya da kişiler var mıdır, varsa bunlar hakkında bir işlem yapılmış mıdır?” diye sorduğunu...
GÜNÜN SÖZÜ
“Haydut İsrail’in saldırısına Tayyip Erdoğanlar seyirci kalmıştır.”
(Hasan Basri Özbey)
Paylaş