Paylaş
“25 Aralık (bugün), İsmet İnönü’nün aramızdan ayrılışının 40. yıldönümü.
İnönü, bu dönemde, belki hayattayken karşılaşmadığı kadar ağır saldırı ve hakaretlere uğruyor.
Yaşarken kendisiyle ilgili iddiaları tek tek çürütmüş, hesabını veremediği tek bir olay bile olmamıştır.
Ancak artık yalnızca İnönü’nün değil, tanık olanların bile birçoğunun hayatta olmadığı dönemlerle ilgili eleştiriler, düpedüz iftira niteliğindedir.
Kuşkusuz, bu iftiralar, yeni kuşakların İnönü’yü hiç tanımadığı varsayımına dayanmaktadır.
Ne var ki, İnönü’yü dillerine dolayanların hesaplayamadığı bir şey var: Gezi’de görüldüğü gibi, hem yeni kuşaklar Cumhuriyet’in kurucularını çok iyi tanıyorlar, hem de bu ülkenin çok değerli tarihçileri, Atatürk ve İnönü’yle ilgili iddiaların içinin ne kadar boş olduğunu kanıtlıyorlar.
İnönü’ye yapılan saldırıların aslında Atatürk’ü hedef aldığını hep söyledik. ‘İki ayyaş’söylemi bunun bir başka kanıtını oluşturmuştu.
İnönü Ailesi saldırılara tarihsel gerçeklerle yanıt vermeyi tercih ediyor. Günlük siyasi polemiklerin içine çekilmeyi ise reddediyor. Ancak son gelişmelerin ardından, ölümünün 40. yıldönümünde İnönü’nün dürüstlüğünü hatırlatmakta yarar görüyorum.
Unutulmasın: Üç metrelik bir kumaşın hesabını bile yıllar sonra faturasını TBMM’ye getirerek veren bir liderdi İnönü...
Son yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine birçok kişinin, onun, ‘Bir memlekette namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur’ sözünü hatırlatıyor olması bir tesadüf değildir.
Bugün, İnönü’ye insafsızca saldıranların, utanma günüdür.”
Bugünün koşullarında bu ifade ne kadar doğru değil mi?
Adayı ‘tayin’ edecekseniz niçin para harcatıyorsunuz
“BEN parlak adam, yetenekli adam istemiyorum. Sonra ihanet potasına giriyorlar.”
Yani kontrol edilmez hale geldiklerini vurguluyor.
Baykal geçmişte böyle konuşurdu aday gösterdiği belediye başkanları ve de milletvekilleri için...
Biraz düşünürseniz böyle birçok isim aklınıza gelecektir. Örneğin Ertuğrul Günay gibi...
Böylece birçok adam partiden kaçırıldı, hizip noktasına çekildi, ‘tek adamlık’ öne çıkarıldı.
Muharrem İnce’nin önceki akşam televizyonda söylediği gibi...
CHP, Mustafa Sarıgül’ü kendiliğinden değil halkın isteğiyle aday gösterdi. Mansur Yavaş’ı da bu çerçevede kabul etmek gerekiyor.
Halktan talep öne çıkarıldı?
CHP çevrelerinde şimdi kızgınlıkla tartışılan bir konu var:
Belediye başkan adayı belirliyorsunuz. Bunun için ‘önseçim’ ve ‘temayül yoklaması’ yapacağınızı açıklıyorsunuz. Ama sonunda yapmıyorsunuz Adayları tartıştırmıyorsunuz. ‘Tayin’ ediyorsunuz.
Aday adaylarına dünyanın harcamasını yaptırıyorsunuz.
Karşınıza alıp görüşmüyor, tartışmıyor; saygı göstermiyorsunuz.
O zaman siyasi partilerin bir anlamı kalır mı?
Bunu neden yazıyoruz:
Genel Merkez’de, ‘5’li Komite’deki bir görüşe göre, İstanbul’da 12 belediye başkanı ile yola devam eğilimi ağırlık kazanıyormuş.
Dün bir dostumuz aradı: “CHP kendi ayağına ateş edecek... ‘Şaibeli’ adayların oyları düşecektir, göreceksiniz.”
Daha başka bir şey söylemeye gerek yok.
Bulgaristan’da gene bir şeyler oluyor
Asimilasyonun 29. yılı
RUMELİ Balkan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ayhan Bölükbaşı Bulgaristan’da 1985 yılında Türklere uygulanan asimilasyon politikalarını kınayan bir bildiri yayınlayarak, son günlerde Bulgaristan’da ‘soya dönüş’ adı verilen “Türklere zorla ad değiştirme ile dini vecibelerini, örf ve âdetlerini yerine getirme yasaklamaları”na dikkat çekti. Bölükbaşı 29’uncu yıl önceki asimilasyon politikalarının birçok uluslararası kuruluş tarafından kınanmasına karşın, buna sebep olanların cezalandırılmadığına dikkat çekiyor.
“Bulgaristan tarafından iyi niyetle başlatılan girişimlerin devamı beklenirken, Bulgaristan’da bazı ırkçı parti ve çevrelerin, Türk ve Müslümanlara karşı saldırıları her geçen gün artmaktadır. Camiler kundaklanmakta, Müslüman cemaate karşı ırkçı gruplar tarafından fiziki saldırılar gerçekleştirilmekte, Müslüman cemaat vakıflarının malvarlıkları iade edilmemekte ve çalışmaları idare tarafından engellenmektedir. Bunun yanında “Asimilasyon yapılmadı” şeklinde imza kampanyaları ile anadilde eğitime yönelik kısıtlamalar devam etmekte, tarihten gelen Osmanlı kültürel varlıkları yok edilmekte, Türkçe yer adları değiştirilmektedir. En son Varna’da olduğu gibi, 215 Türkçe yer adının değiştirilmesi için belediye meclisinden karar alınmaktadır. Belirtilenlerin bir anlamı vardır ki, bir AB ülkesi olan Bulgaristan’daki etnik düşmanlık körüklenmektedir. Bütün bunlar, tarihten ders alınmadığını göstermekte ve bizi halen orada yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimiz adına, bütün kanun ve antlaşmalara rağmen yeterince güvencede olmadıklarını düşündürmekte ve derinden endişelendirmektedir.”
BİLİYOR MUSUNUZ
-CHP Milletvekili Gülsün Bilgehan Toker’in, PM’deki aday görüşmelerinde “Bir kadını döven ve mahkeme kararıyla da sabit olan biri nasıl partimizin adayı olabilir” diye itiraz ettiği kişinin Tuzla’ya aday yapılmak istenen Ekşi’nin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yolsuzluktan yargılandığını ve avukatı Ersan Şen’in, Kanal 7, Deniz Feneri ve Halkbank Genel Müdürü’nün avukatı olduğunu...
-CHP’ye, 1967’de Gençlik Kollarında öğrenci olarak çalışmaya başladığını söyleyen ve 1983-87 döneminin Halkçı Parti Kırklareli Milletvekili Şükrü Babacan’ın “Artık 6 Ok’un kırıldığını üzülerek gördüğünü belirterek Kılıçdaroğlu’na “Partiyi çok kötü ve zor günler bekliyor...İstanbul adayınız ve sizlerle aynı parti çatısında bulunmak benim için imkansız hale gelmiştir; 46 yıllık içinde bulunduğum CHP’den istifa ediyorum” dediğini...
-CHP İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Marmaray kazılarını Meclis’e taşıyarak Başbakan’a çalışmaların başladığı günden bu yana hangi ilçe ve bölgelerde arkeolojik kazılar yapıldığını, yapılan kazılarda kaç arkeoloğun görev aldığını ve kamuoyuna yansıdığı üzere kazılar esnasında çıkan tarihi eserlerin el altından satıldığı ve Topkapı Sarayı’ndaki tarihi değerdeki eşyaların yurtdışına gönderildiği iddialarının doğru olup olmadığını sorduğunu...
Paylaş