Paylaş
EDİRNE bu yıl ikinci kez Bulgaristan’ın duyarsız ve bilgisiz baraj işletmeciliği sonucunda su baskınına maruz kalırken, Başbakan ya da yetkili Çevre Bakanı’ndan ne bir demeç işittik ne de bir ziyaret!...
Güneydoğu’daki en ufak bir olay için basın ve TV’lere ziyaretleriyle ortalığı toz duman edenler niçin sus pusturlar? İster istemez insan “Barajlar Kralı” Sayın Süleyman Demirel’i çözüm için aramaktadır. Nasıl aramasın ki! Meriç nehrindeki su baskınları tam tesadüf 2004 yılından sonra başlamıştır. Bulgaristan Maritze barajını bu yıllarda devreye sokmuştur. Anlaşılan baraj küçük; sel baskınlarını önleyecek boyutta düşünülmemiştir. Bulgaristan mansabındaki Edirne ve Yunanistan’la arazileri, istediği zaman sele vermekte, bu insanları perişan etmektedir.
Hükümetin Bulgaristan’ı ciddi sıkıştırması gerekmektedir. Dünyayı kurtarmak için dolaşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun biraz da Bulgaristan’a seyahat etmesi gerekmektedir. Teknik soruna gelince:
1- Türk-Bulgar sınırına yapılacak barajın inşaatına derhal başlanması. Debi etüdü için AB’den alınacak 4 milyon dolara tenezzül edilmemesi. İşlerin hızlandırılması için tüm diplomatik çabaların yapılması.
2- Baraj inşaatına kadar Meriç ve Tunca ırmakları üzerinde yeni geniş açıklıklı köprüler yapılması, Meriç Nehri yatağının derinleştirip genişletilmesi, çevresine seddeler yapılması. İnsanların su baskını karşısındaki dramatik görüntüleri bizleri üzmektedir. İnsanın aklına Edirne halkı CHP’li diye cezalandırılıyor mu sorusu gelmektedir.
Ben çocukken 1948-1956 arasında düz ova olduklarından Adana ve Eskişehir kentlerimiz her yıl sel felaketine uğrarlar; radyo yas müziği çalar ve yüzlerce ölü olurdu. 1950 yılından sonra Seyhan ve Porsuk barajları yapılarak bu kentlerimiz selden kurtulmuşlardır.
1979 yılı kasım ayında Adana Seyhan barajında sular tehlikeli şekilde yükselmiş, Basbakan Sayın Demirel’in sahada müdahalesiyle sel önlenmişti. 1956 yılından sonra Türkiye barajlarla donatılarak hiç ciddi sel felaketi yaşamamıştı.
Aslan ÖZMEN-Yüksek Mühendis
Anayasal hukuk düzeni Kırkpınar çayırına döndü
ŞEMDİNLİ’nin şu sıralarda gaybubet (kayıp) halde bulunan eski savcısının gizemli iddianamesi ile başlayan süreç, Hükümet ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay Başkanlar Kurulu, Danıştay ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını, hukuki görüş farklılıklarının tamamen dışında, adeta birkavga üslubunda, karşı karşıya getirdi. Toplum ve siyaset bu ayrışmadasaf tutmaya başladı.
Türkiye’nin geldiği nokta, son yılların en tahripkarı olma tehlikesi taşıyan, devlet içindeki erkler (yasama, yürütme ve yargı) krizine işaret ediyor. Hukukun ve yargının, siyasal bir mücadele ve hakimiyet aracı olarak kullanıldığına dair oluşan şüphe, cepheleşmeyi arttırmakta ve toplumsal barışı, sonucu belirsiz bir mecraya sürüklemektedir.
CMUK’nun yoruma açık hükümlerini kullanarak, askeri personel ve yargı bürokrasisini, kendiyargılama usulleri dışında, iktidarın özel görevlendirdiği iddia edilen yargı görevlileri tarafından, şüpheli soruşturma usullerine tabi tutmak giderek telafisi zor neticeler doğurma tehlikesi taşımaktadır. Ülkesinin yargısını ve ordusunu, fethedilmesi farz olan bir kale gibi görmek toplumsal huzurun önündeki en önemli engel durumuna gelmiştir.
S.Ö.
Bir sivil anayasa önerisi
EMEKLİ Cumhuriyet Savcısı ve Cumhuriyet Senatosu CHP İstanbul üyesi Mehmet Feyyat, “Milletvekillerine manifesto ve liderleri de protesto”yu içeren şu mesajı gönderiyor:
“Ne erken seçim, ne de normal seçim radikal sivil anayasa için çare değildir. Sadece engeldir.
Bu önerimi 2002 seçimleri öncesi alınan erken seçim kararının geri alınması hususundaki tekriri müzakere esnasında da sunmuştum. Erken veya normal seçimlerden sonra kahir ekseriyetinizin seçilemeyeceği ve koalisyonlar döneminin başlaması nedeniyle radikal sivil anayasa umudu hayal olacaktır. En uygun ortamın bugünün halkçı ve kamusal gündem olduğunu unutmayınız.
Umuda çare, Kurucu Meclis’in üyesi olduğunuzun bilinciyle mensup olduğunuz partinin disiplin ve yöneticileri ile bağlarınızı gevşeterek ve 1920-1922 TBMM
Kurucu Meclisi’ni örnek almak suretiyle radikal sivil anayasa aşkına şahlanarak bir araya gelmenizdir. Gün bugündür, yarından sonra sizlerin de geri gelemeyen 2001 yılının sabık milletvekilleri gibi pişman olmayacağınızı dilerken, bu manifestomu siz sayın vekillerimize saygılarımla arz ederim.
Bir güzel dörtlük
OKURUMUZ Metin Yaykınlıoğlu’nun gönderdiği, Osmanlı dönemine ait anonim bir dörtlükten bugün de belki istifade etmek isteyen olur!
“Devlet-i Osmani ahalisinde terfiyi temayüz, ilim irfan ile olmaz;
Ya olacak kuvvetli İLTİMAS,
Ya olacak MADENİ haz,
Ya da olacak TEN ile temas”
AKP günaha giriyor
FINDIKTA destekleme parası ne oldu? Hükümet 2009 senesinde fındıkta taban fiyat açıklamadı. Fiskobirlik ve TMO’nun fındık alımı yapmayacağını açıkladı. Okur Selahattin Ak, buna mukabil AKP’nin fındık üreticisine dekar başı 150 TL destekleme primi vereceğini açıkladığını belirterek şöyle diyor:
“Ağustos ayından bu zamana kadar 7 ay geçti, yetkililer ödenek yok dedi, daha sonra filanca ay ödenecek dediler. Fakat Şubat 2010 oldu hâlâ ödenmedi. Ne zaman ödeneceği de belli değil. Bir an önce Tarım ve Köyişleri Bakanlığı verdiği sözde dursun. O insanlara ödemeleri hemen yapsın. Gariban çiftçinin günahını daha fazla almasın.”
PROF. Erdal İnönü, İstanbul Kültür Üniversitesi tarafından ‘onursal doktora’ unvanı verilişinin yıl dönümünde bugün 14.00’de üniversite Ataköy Yerleşkesi Akıngüç Oditoryumu`nda anılacağını (0212-498 47 01)
Paylaş