Paylaş
GEÇENLERDE devlet sanatçılarına sözleşmeli kadro olanağı bulunurken, bu sanatçıları eğitecek, 'sanatçı-öğretim elemanları'na kadro sağlanamadığını gündeme getirmiştik. Buradan yola çıkan C.Hakan Çuhadar, Adana'dan şu mektubu göndermiş:
‘‘Konservatuvar yazınızla çok önemli bir konuyu gündeme getirdiğinizi belirtmek isterim. Ben şu anda Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda Yrd. Doç. kadrosuyla çalışıyorum. 2000 Ocak ayında konservatuvar ilgililerinden gelen konservatuvar müdürü olmam yolundaki -kurucu müdür Sn. Yalçın Yüreğir yaş haddi nedeniyle emekliye ayrılmıştı- büyük istek nedeniyle -ve kendi isteğimle de tabii ki- Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'ndaki sanatçılığımı bırakarak konservatuvarda göreve başladım.
Amacım, hem eğitim yolu ile çağdaş, Atatürkçü ve sanatçı kuşaklar yetiştirmek, hem de bir süre sonra orkestrada aldığım maaşa ulaşabilmek için sözleşmeli kadroya tekrar geçebilmekti. Böylece maaş kaybım da olmayacaktı.
2000 yılı Haziran ayında konservatuvar müdürlüğüne atandım. Fakat bu arada rektör değişimi oldu ve yeni rektör bir müzikçiyle çalışmak yerine bir ekonomistle çalışmayı tercih etti. Ve ben 2.5 ay müdürlük yapıp istifa etmek zorunda kaldım. Şu anda aldığım maaş eski maaşımın yarısı bile değil. Artık sözleşmeli kadroya geçmem de mümkün değil. (Çünkü 2000 yılı sonunda YÖK'ün aldığı bir karar uyarınca sadece lisans çıkışlılara sözleşmeli olabilme hakkı verildi. Ben ise eğitim fakültesi çıkışlıyım.)
Yani kısacası, idealist olmanın çok fayda getirmediğini son bir yıl içinde bizzat yaşayarak öğrendim. Ve böylece Türkiye panoraması içinde ben de yerimi almış oldum.’’
Neyse asıl sorunun, üniversitelerin YÖK üzerinden istediği kadrolara Maliye'nin vize vermemesi olduğu artık biliniyor.
Üç parti üç görüş
'YALOVALI CHP'liler' adına Tevfik Erdoğan Yıldız yazıyor:
CHP tüzüğünün 4. maddesi şöyledir:
‘‘CHP'li üyeler için siyasal yaşamda görev almak, onurlu bir toplum hizmetidir. Siyasal çıkarlar, özel çıkarlar için kullanılamaz. Siyasal yaşamda etkinlik kazanmak için kimseye kişisel yarar sağlanamaz. Toplum ve siyasal yaşamda erdemli olmak, erdemliliği savunmak, korumak ve gerçekleştirmek CHP'li olmanın ön koşuludur.’’
Bu noktada CHP'liyim diyenlerin kendilerine sorması gereken soru: ‘‘Ben ne kadar CHP'liyim?’’ Unutulmamalıdır ki, ulus olarak çıkışımız bu anlayış içinde, ilkeli hareket ve Kuvayı Milliye ruhu olacaktır. Bu ruh ve anlayışa sahip tüm CHP'lileri CHP'nin sorunlarına ve geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz.
RAHŞAN CEZASI!
ÇORLU'dan bir 'Ecevitçi', anlamadığı bir konuya yanıt arıyor:
DSP Çorlu ilçe örgütünün bugün kongresi var. Ankara'dan gönderilen 100 üyeden 88'i kabul görmüş. DSP'den Belediye Başkanı olan Dr. Rauf Çetiner ile yardımcıları Mehmet Arısoy, İsmet Avkıran, Turan Olcay ile DSP'li 8 üye, üyelikten düşürülmüş. Biz bunların neden cezalandırıldığını biliyoruz. Şimdi Çetiner'in DSP'liliği kalmadığına göre kendisini bundan sonra bağımsız mı sayacağız?
SANKİ MÜDÜR
ADANA'dan bir okurumuz yerel bir gazetenin ‘‘Zorba'dan müjde’’ başlıklı haberini göndermiş. Haberde ‘‘Zorba'dan müjde... MHP Adana İl Başkanı Fatih Zorba, Çukobirlik'ten kendi istekleri ile ayrılan 168 işçinin tazminatlarının hafta başında ödeneceği müjdesini verdi’’ deniliyor. Okurumuz soruyor: ‘‘Bu il başkanı, partisine bağlı kurumun genel müdürüymüş gibi medyaya çıkıp şov yapabilir mi? Yoksa bu kurum, il başkanı tarafından mı yönetiliyor?’’
Hocanın hocaya ettiğini görün
‘DEPREMLE ilgili böyle soru olur mu hocam’’ (14.2.2001) başlıklı yazımızda, valiliğin sosyal yapı değişim projesinde, Sakarya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden iki öğretim üyesinin, depremin Allah'tan gelen ilahi bir ikaz olduğunu telkin etmeye yönelik sorulara yer verdiğini, bazı öğretim üyelerinin açıklamasına dayanarak yayınlamıştık. Doç. M.Sait Doğan gönderdiği açıklamada şunları söylüyor: ‘‘Prof. Musa Taşdelen ve bana isnat edilen iftiraları kabul etmek mümkün değildir. Araştırma anketimizde yazdığınız şekilde bir soru bulunmamaktadır. Bunlar, bize Yrd. Doç. Cüneyt Birkök'ün asılsız ithamlarıdır. Bu kişi sırasıyla Mimar Sinan Üniversitesi'nde iken uyumsuzluğu nedeniyle ilişkisi kesilmiştir. Aynı şekilde İÜ Türkiyat Enstitüsü'nde görev yapmak istemiş, ancak ataması son anda iptal edilmiştir. (Prof. Esin Küntay ve Prof. Osman F. Sertkaya'dan bilgi alınabilir.) Devlet bursuyla ABD'ye gitmiş, dört yıl devletin parasını hovardaca harcamış ve doktora yapmadan dönmüştür. ABD dönüşü duygu sömürüsü yaparak İÜ'de yarım kalan doktorasını güç bela tamamlayabilmiştir. Dört kez girdiği halde doçentlik sınavında başarılı olamamıştır. Çünkü ciddi hiçbir çalışması yoktur. Üniversitemiz tarafından yapılan soruşturma sonucunda bilim hırsızı olduğu tespit edilmiş, maaş kesim cezası almış, Fen-Edebiyat'tan Hendek Eğitim Fakültesi'ne gönderilmiştir. Tamamen kıskançlık ve çekememezlik duygularıyla hareket eden, bizleri ve çevresindekileri iftira bombardımanına tabi tutan bu eski arkadaşımız kamuoyunu yanıltmıştır. Ülkücü geçindiği halde -o çevrede büyük ölçüde dışlanmıştır- ÇEV'le proje çalışması yürütmüş, üniversitenin devreye girmesiyle ilişkisi kesilmiştir. Babam ve dedem için yazdıklarınız da gerçeği yansıtmamaktadır. Ben Atatürkçü ve milliyetçi bir insanım. Üniversitemizin Atatürk ile ilgili en çok yayını olan hocalardan biriyim.’’
Eski arkadaşlarını asılsız karalamanın cezası da bu olur. Onlar da böyle patlar. Rektör İsmail Çallı'nın durumunun ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz. Onun için 80'e yakın 'gerici'yi üniversiteden atmak zorunda kalmış.
Kim götürüyor?
ANKARA'dan bir grup veli diyor ki: Çankaya'da Hacı Ömer Tarman Anadolu Lisesi'ndeki yetiştirme kurslarından alınan ücretler incelenmelidir. Bir dönem boyunca yetiştirme kursu açılan her ders için toplam 46 milyon alınırken, 15 haftada 2x15=30 saat kurs verilmiştir. Buna göre bir ders saati kurs ücreti 1.625.000 liraya gelmektedir. Oysa Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü muhasebe bölümü ile yapılan görüşmede ise henüz 2. dönem için ders saati ücretinin 668.000-401.000 TL arasında olacağı öğrenilmiştir. Merak ediyoruz. Kursların amacına uygun olarak yapılıp yapılmadığı inceleniyor mu, şikáyetler dikkate alınıyor mu? Yoksa her konuda olduğu gibi kılıfına uydurulup üstü örtülüyor mu? Konunun araştırılmasını, öğrencilere örnek olacak eğitimcilerin, uygulamalarının sorumluluğuna katlanmalarını istiyoruz.
Teşekkür
ORHAN KARAVELİ'nin dünkü ‘‘Başı dik bir Türk’’ başlıklı yazısından dolayı çok sayıda övgüler aldık. Karaveli'ye biz de teşekkür ederken, okurumuz Bülent Ağaoğlu da, yazar Attila İlhan'a şu çağrıyı yaptı: Nezih Demirkent'e geçmeden önce Dünya Gazetesi'nde 1980'li yıllara doğru Nazım Hikmet'in Türk dili ve kültürüne olan bağlılığı üzerine önemli yazılar yazmıştı. Sayın İlhan'dan bunları yeniden yazmasını diliyoruz.''
Paylaş