Paylaş
Rumelili - Anadolulu ayrımcılığı tehlikeli
“20.09.2010 tarihli ‘Şerit Üzerindeki Kürt Nüfus’ başlıklı yazınızda referandumda Kürt açılımı ve gösterilen tepkiyi yorumlarken, konuyu usta bir manevrayla, Rumeli muhacir ve mübadillerine getirerek onları dışlayıcı, ya da sosyolojik bir ifadeyle ‘öteki’ haline getirme yanlışına düşmenizi en başta mensubu bulunduğunuza inandığımız, İslam dini kabul etmez. Rumeli’den gelenlere karşı daha önce de mübadele konusunda yaptığınız yorumlar ile birlikte bir önyargı içinde bulunduğunuz ortadadır. Günümüzde ve daha öncede ülkemizde yapılmaya çalışılan Rumelili-Anadolulu ayrımı son derece tehlikeli bir Batı projesidir.
Osmanlı tarihi boyunca Rumeli’ye giden Anadolulu Türklerin yanında az da olsa Kürt nüfus ya da idareci ve asker bürokratlar yer almıştır. Pek tabii Rumeli’den göç edip geri dönenlerin arasında (günümüzdeki sayıları 25 milyon civarındadır) Türkler olduğu gibi Arnavut, Boşnak, Pomak, Çerkes vb. kendini Türk kültür dairesi içinde görüp, Türklerle İslam kardeşliğini paylaşma ortak kaderinde buluşan etnik kökenli insanlar da vardır. Bu yüzden başta siz olmak üzere hiç kimse, Rumeli ya da Kafkaslar’dan gelenlerin Türklüğüne pay biçebilecek bir bilgiye sahip olamaz. Bu etnik ölçümleri tarihte en son Hitler yapmıştı. Bu ölçümün ahlakiliğini sorgulamak söz konusu değildir herhalde?
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE
Rumeli Türkleri içlerindeki millet bilinciyle beraber dini inançlarına olan bağlılıkları sebebiyle göç etmek zorunda kalan insanlardır. Ayrıca 300 yıllık göç tarihlerinin büyük çoğunluğunda kendilerini ifade ederken dini bir kökeni de olan ‘muhacir’ kelimesini kullanmaktaydılar. Acaba bu kelimenin derin manası sizin dışlamak istediğiniz Rumelililer için içinizde bir cız duygusu uyandırır mı? Etnik orijinleri ve dünya görüşleri ne olursa olsun Rumeli’den gelenler vatan sevgisi ve bölünmez bütünlüğü konusunda hemfikirdirler. Rumeli Türkleri etnik açıdan Türk olmalarına rağmen diğer gelen Müslüman unsurları dışlamazlar. Sebebi de Atatürk’ün ‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ sözüyle gurur duymalarıdır. (Sizin dediğiniz gibi kolaycılığa kaçtıklarından değil.)
(Sadullah Sipahioğlu, mektubunda, tüm unsurları kucakladıklarını, her ay 300 aileye erzak, 600 öğrenciye burs verdiklerini, şehir, mezhep ve orijin ayrımı yapmadıklarını belirtirken, Ali Bulaç’a, Mardinli hemşeri derneklerinden kaç Rumelili, hadi vazgeçtik Egeli, Trakyalı, Karadenizli, İç Anadolulunun yardım aldığını soruyor ve kimin dışlayıcı, kimin bütünleştirici, kimin ırkçı, kimin Müslüman olduğu ortaya çıkar, diyor.)
Siyasi bir tahlil yapayım derken, Rumeli ve Kafkaslar’dan gelmiş insanları -üstelik Türklüklerini de ölçmüş gibi- dışlamaya çalışmanızı büyük bir yanlışlık hatta gaflet olarak niteliyoruz. Bizi hatırlatmak zorunda bıraktığınızdan dolayı da üzgünüz, ama eğer gözleriniz gerçekten görmek istiyorsa, aynı camileri Rumelililer de kullanıyor. Sizin iddianızın aksine, halen Kürt kökenli bir bakanımızın değerli eşinin kökeni bu ülkede yaklaşık yüz yıl yaşayan Müslüman Boşnak ailelerinden gelmektedir. Bu ve bunun gibi örneklerle yazınızdaki yanlışlıkları düzeltmeye kalksak bir sayfalık mektup değil bir kitap yazmamız gerekebilir.
ÖZÜR DİLEYİNİZ
Neticede eğer samimiyseniz düştüğünüz yanlışı görür ve bir tekzip yazısıyla, incittiğiniz Müslüman bir camiadan özür dilersiniz. Böylece aynı zamanda gazetenize abone on binlerce Rumelilinin de gönlünü kazanabilirsiniz, böylece mesele kapanır!..”
‘Film Market’
ANTALYA Altın Portakal Film Festivali bugün başlarken, bir de olayın ardındaki gerçeği görmek gerekiyor.
Festivalin sinema sektörüne katkısı oluyor mu? Festivallerin keyfi tamam da sıkıntılar büyük.
47. yıldır yapılan festival daha çok turist amaçlı gezi ve eğlence anlamında görülüyor.
Antalya’da görüştüğümüz sinemacılar, Altın Portakal’ın artık ‘klasik festival’ havasından kurtulması gerektiğini söylüyorlar. Bunun için de sinema sektörünün bu işin işine girerek katkı vermesi gerekiyor. Ancak Antalya’da böyle bir durum yok.
Genel hatlarıyla bakılırsa Cannes ve Berlin film festivallerinden örnek vermek gerekiyor.
Yapımcı, sinemacı ve sanatçıları bir araya getiren pazar amaçlı ‘Film market’ uygulaması bu ülkelerin sinema endüstrisine ve o kente büyük katkı sağlıyor. ‘Film market’ Antalya’da iki kez denendi ancak başarılı olunamadı.
Festivale, film yapımcıları ve dağıtımcıları pazara sundukları bir filmin ekibi ile oyuncularını kendi getiriyor. Bizde ise bunun tersi oluyor, festival yönetimi davet edilen sanatçıların ulaşım, barınma ve yeme-içmesini karşılıyor. Bu da organizasyon komitesine büyük yük getiriyor. (Menderes Türel döneminde 21 milyon kadar bütçe çıkmıştı. Bu yıl öngörülen tutar 6.5 milyon civarında öngörülüyor.)
Dışarda festivallerin bütçesi sponsorlar ve ‘Film market’çe karşılanıyor. Bizde ise harcamaları genellikle belediyeler yapıyor. Antalya’da sponsorluk seviyesi bütçenin % 5’ini bile bulmuyor.
Antalya için bir sinema festivalinin amacı kentin tanıtımı ve marka değerini yükseltmek olmalı... Bu anlayış gelecek yılki 48. festivalde uygulamaya konulacak.
Antalya turizminin tanıtım kataloglarında film festivalinin logosu yer alacak.
Festivalin, Antalya’ya ‘ekonomi’ yaratması dileğiyle...
Biliyor musunuz
ÇAĞDAŞ Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi’nin düzenlediği ‘Adalet Mücadelesinde 40. Yıl’ etkinliğinin 10 Ekim Pazar 17.00’de CRR’de Leman Sam, Bulutsuzluk Özlemi ve Grup Yorum konserleriyle kutlanacağını...
TÜRKİYE İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Behice Boran’ın ölümünün 23. yıldönümü olan 10 Ekim Pazar 13.00’te, İstanbul’da, Zincirlikuyu’daki mezarı başında anılacağını...
BAKIRKÖY Belediye Tiyatroları’nın Genel Sanat Yönetmeni Müşfik Kenter’in 63. sanat yılının 12 Ekim Salı günü 20.30’da Yunus Emre Kültür Merkezi’nde yapılacağını...
Paylaş