Paylaş
Gölün etrafında Emniyet, DSİ ve Defterdarlığa ait binalar da bulunuyor. Karayolları, şeker ve çimento fabrikaları, MTA, TPAO, Kolordu, PTT, Demiryolları, Elazığ Belediyesi ve Özel İdare kamplarını bu buna eklenebilir.
Yani, Türkiye’deki yeşil alan ve çevre tahribatı ormanlarla sınırlı değil. Bayındırlık Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırma, devlet kurumlarının kıyı tahribatında ilk sırada yer aldığını ortaya çıkarıyor. Isparta’daki Eğirdir ve Elazığ’daki Hazar göllerinde inceleme yapan müfettişler, akıllara durgunluk veren manzaralarla karşılaştı. Hazırlanan rapora göre, Hazar’ın çevresine kaçak bina yapmayan devlet kuruluşu neredeyse yok.
Hazar Gölü, Eğirdir’e oranla çok daha ciddi tehditlerle karşı karşıya. Belediye sınırları içindeki bazı kaçak binalarla ilgili yıkım kararı alındığı; ancak bu sınırlar dışında çok sayıda kaçak resmi kurum binası olduğu dikkat çekiyor.
Bayındırlık Bakanlığı’nın raporunda, sorunun boyutuna ilişkin tespitlerde, “Yaşanan sorunlar, kanun koyucunun sulak alanların korunmasına ilişkin açık iradesine karşın, uygulamanın bu irade doğrultusunda gerçekleşmemesinden kaynaklanmaktadır” ifadelerine yer veriliyor. Çevre konusunda birçok kurumun yetki sahibi olduğu, ancak tasarruf kullanımında yetki karmaşası yaşandığına dikkat çekilen komisyon kararında, şu eleştiri yapıldı: “Temiz su kaynakları üzerinde kamu kuruluşları asıl tasarruf yetkisinin kendilerinde olduğunu iddia etmekle beraber, söz konusu hizmetin yerine getirilmemesinden kaynaklanan kusuru ve sorumluluğu kendi üzerlerine almamakta ve çoğu zaman başka iradelere bırakmaktadırlar.”
Hani Hazar Gölü 1992 yılında sit alanı olarak korumaya alınmıştı. Bundan önce ruhsat alan yapılara neden müdahale edilemiyor?
Merak eden, Keşan Tapulama Mahkemesi’nin Saroz’daki Erikli sahili için aldığı kararı okuyabilir, tapuların nasıl iptal edildiğini öğrenebilir.
Biliyor musunuz
- MÜLKİYELİLER Birliği ile Alevi Bektaşi Federasyonu’nun, 12 Eylül’de ‘Hayır’ oyu vereceklerini bir bildiri ile açıkladıklarını...
- EĞİTİM-İş’in yaptığı açıklamada, memur sendikalarıyla ilgili toplugörüşmede, gizli pazarlıkta “Toplugörüşmede gizli pazarlık konusu Anayasa değişikliğine ‘Evet’ oyu vereceksiniz, toplusözleşmeyi alıp gideceksiniz” mantığının egemen olduğunu ileri sürdüğünü...
500 kişi 120 soruyu doğru cevaplamış
BU sene yapılan KPSS Lisans Sınavı’nda kopya olayına inanmak istemiyorum ama arkadaşlarımızın çoğu bu konuda kuşkulu... Ben de aynı görüşe doğru gidiyorum. Şimdiye kadar eğitim bilimlerinde 120 sorunun tamamının doğru olarak cevaplanamadığı kayıtlarda mevcut... Bu sene nasıl oluyor da 500 kişi 120 sorunun tamamını doğru olarak cevaplayabiliyor?
Kopya olayını araştırmak veya bu konuda bir açıklama yapmak gerekmiyor mu?
Anıl ERTÜRK
Celal Bayar’dan Dersim olayı: Askerlerimize tükürmüşler
GAZETECİ-yazar Kurtul Altuğ, Dersim isyanı sırasında dönemin Başbakanı Celal Bayar’dan olayın içyüzünü dinlemiş. Sonra bunu Güneri Civaoğlu’nun genel yayın müdürlüğünü yaptığı Yeni İstanbul’da yayınlamış. Celal Bayar, henüz cezaevinden çıktıktan sonra Altuğ’a röportaj vermiş. Daha sonra bunların bir bölümünü de Hürriyet’e anlatmış Altuğ.
Bayar şöyle diyor:
“Ben başvekilken, Dersim’de bizim karakollarımızı bastılar. O baskınlarda bazı askerlerimizin silahlarını alıp yüzlerine tükürmüşler. Atatürk bunu öğrenmiş. Beni çağırdı, ‘Dersim’deki karakol meselesini bir tetkik et, sonucu bana bildir’ dedi. Bunun üzerine ben Dersim’e gittim. Döndükten sonra Atatürk’e izlenimlerimi anlatırken ‘Kürtler isyan ediyor’ dedim. Bunun üzerine Atatürk ‘Gerekeni yapın’ dedi. Biz de o gün Dersim’de taş üstünde taş bırakmadık.”
Gazeteci Kurtul Altuğ, Bayar’dan, 1925 yılında Şeyh Sait isyanı hakkında da bilgi aldığını ifade ediyor ve bu olayı da şöyle naklediyor: “Şeyh Sait ayaklanmasının başladığı zaman Başbakan Fethi Bey’dir. Şeyh Sait ‘Din elden gidiyor’ diye yeşil bayrak açmış. O gün çiftlikte Atatürk bir masada, İsmet Paşa ve Fethi Bey’de bir masada briç oynuyorlar. Atatürk’e Şeyh Sait ayaklanmasıyla ilgili bir telgraf geliyor. Atatürk bunu yaveriyle Fethi Bey’e gönderiyor. Fethi Bey, telgrafı okuduktan sonra oyuna devam ediyor. Bunun üzerine Atatürk yaverine, telgrafı kendisine getirmesini istiyor. Yaveriyle aynı telgrafı bu kez İsmet Paşa’ya gönderiyor. İsmet Paşa telgrafı okuyunca hemen oyundan kalkıyor. Atatürk ‘Nereye gidiyorsun?’ diye soruyor. İsmet Paşa ‘Gereğini yapmaya’ diyor. Bu olaydan kısa süre sonra da Başbakanlığa İsmet Paşa getiriliyor.”
İnönü değil Bayar
BAŞBAKAN Erdoğan yanlışlarını hiç düzeltmiyor. Bu kadar cahil ve önyargılı danışmanlarla çalışmak bir Başbakan’ı toplum önünde mahcup ediyor. İnsan merak eder bakar, hangi yılda, hangi olayda kim Başbakan’dı diye? Ve sanırım, Erdoğan, Dersim isyanı ve Seyit Rıza ile Şeyh Sait Diyarbakır isyanını da birbiriyle karıştırıyor!
Şeyh Sait isyanını 1925’te bastıran İsmet İnönü’dür. Dersim isyanlarını bastıran 1938 de Celal Bayar’dır.
S.S.
Paylaş