Paylaş
YILLARDIR Hasankeyf’in kurtarılması için hukuk savaşı veren Murat Cano, “Hasankeyf boğuldu, boğulmak üzere” başlıklı bir mektup gönderdi. “AİHM’den, baraj inşaatını durdurmasını ve bağımsız uzmanlar atayarak Hasankeyf’te inceleme yapmasını istedi.
Cano açıklamasında şöyle diyor:
“Devlet; Hasankeyf’teki 550 arkeolojik yerleşme alanında bulunan kültür varlıklarının envanterini dahi çıkarmadan, taşımayı planladığı anıtların ve anıtsal yapıların zarar görmeden taşınmalarının mümkün olup olmadığı, su altında kalacak anıt ve anıtsal yapıların nasıl korunacağı, Dicle kıyısındaki falezin çözülmesinin ve zamanla çökmesinin önlenmesi için ne yapmak gerektiği konularında bilimsel bir inceleme yaptırmadan, bu konuda proje hazırlamadan ve bu projelere ‘Koruma Kurulu’ndan onay almadan, ‘keyfine göre’ Ilısu Barajı’nın inşaatını sürdürüyor. Bu konuda devlet; kendi yasalarını ve onay verdiği uluslararası sözleşmedeki yükümlülüklerini ihlal ediyor. Devletin yaptığı; ‘Devlet Zorbalığı’dır. Devletin yaptığı, ‘resmi hile’dir.
Diyarbakır İdare Mahkemesi keşif yaptıktan sonra davanın esası hakkında karar vermek üzereyken, devlet Batman’da idare mahkemesi kurdu ve dava dosyası mecburen Diyarbakır’dan Batman’a uçtu. Batman İdare Mahkemesi de Hasankeyf’teki eserlerin tarihi, mimari ve estetik değerlerini tanımadan, iki oyla davanın reddine karar verdi. Karara muhalefet eden hâkimin altı sayfalık muhalefet şerhi, Hasankeyf’teki eserlerin değerini belirten ve ‘Koruma Mevzuatı’na aykırı olarak projenin sürdürüldüğünü anlatan tarihi bir belgedir.
Danıştay, Batman İdare Mahkemesi Kararı’nı onadı. Geriye tek çare, AİHM kaldı. Ben de; AİHM’ye başvurarak, mahkemenin tedbir kararı vererek baraj inşaatını durdurmasını, bağımsız uzmanlar atayarak Hasankeyf’te inceleme yapmasını istedim.
AİHM; ya öncelikle geçici tedbir kararı vererek Antik Hasankeyf kentinde yer alan 550 arkeolojik yerleşmeyi ve ‘Dicle Uygarlık Havzası’nda bulunan 200’ü aşkın tarihsel yerleşmeyi koruyacaktır ya da bunların yok edilmesine ortak olacaktır. Geçici tedbir konusunda vereceği karara göre AİHM; ya Avrupa Konseyi’nin temsil ettiği ‘değerlerin’ halen dünya uygarlığının öncüsü olmaya hak kazandığını ya da bu misyonun henüz ‘ete kemiğe’ bürünmediğini gösterecektir.”
‘Okullarımız AKP’nin propaganda alanı oldu’
CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın oğlu ve TÜRGEV Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan’ın il il dolaşıp imam hatip okulları müdürlerini toplayarak seçime yönelik toplantılar yapmasının ardından, okulların yandaş kadrolaşmanın da etkisiyle AKP’nin seçim bürosu gibi kullanıldığı ortaya çıkmıştır” diyen Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir soruyor:
“657’ye göre “Amir, maiyetindeki memurlara kanunlara aykırı emir veremez”.
Bu maddeler dikkate alındığında bir siyasi partinin faaliyetleri doğrultusunda hareket eden kamu görevi yürüten yöneticiler açıkça suç işlemektedir.
Eğitim-İş olarak Bilgi Edinme Kanunu kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı’na “Kamu göreviyle bağdaşmayan tamamen bir siyasi parti faaliyetleriyle ilgili ve bağlantılı bu uygulamaları yapan, bu faaliyetlere aktif olarak katılan kamu görevlileri ve yöneticileri hakkında kanuna açıkça ve bilerek karşı gelmekten dolayı adli veya idari bir soruşturma var mıdır? Herhangi bir yasal işlem yapılmış mıdır?” diye sorduk.
AKP bugün, devletin imkânlarını sonuna kadar kullanmak amacıyla ülkeyi parti devleti gibi yönetmeye çalışmaktadır. YSK kararlarına aykırılık teşkil eden söz konusu uygulamalar ‘seçim suçu’ niteliği de taşımaktadır. Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümet döneminde yaşanmamış olan bu uygulamalarla ilgili MEB’yi uyarıyor; YSK’yı göreve çağırıyoruz.”
Biliyor musunuz?
-TORBA kanunda yer alan ve 7 Nisan’da Resmi Gazete’de yayınlanan yasanın yürürlüğe girmesiyle ‘Türk vatandaşlarına 1. çocuğu için 300 TL, 2. çocuğu için 400 TL, 3. ve sonraki çocukları için ise 600 TL tutarında doğum yardımı yapılacağı’ hükmü için dünden itibaren başvuruların alınmaya başlandığını...
-CHP’nin 22 ve 23’ncü dönem Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun ölümünün 1. yılında Büyükçekmece Yeni Mezarlık’taki kabri başında anıldığını...
-ADALAR Kent Konseyi’nin, Çelik Gülersoy Kultür ve Sanat Merkezi’nde yarın 17.00’de, Yassıada’da başlayan yapılaşmayı tartışmak üzere toplanacağını...
Vücut ruhun aynasıdır...
ALMAN filozof ve dilbilimci Wilhelm von Humboldt, bir gün dostlarına şöyle demiş: “Tuhaf değil mi... Gençliğimde estetik tahsili yaparken plastik bir sanat eserine bakmak suretiyle onu yaratan fikri bulmaya çalışırdım. Şimdi ise bir milletin dilini incelemek suretiyle onun ruhunu, karakterini anlama yolunu tutmuş bulunuyorum... Çünkü vücut ruhun aynasıdır.”
(Haym R.-Wilhelm von Humboldt : Lebensbild und Charakteristik, Verlag von Rudolph Gaertner, Berlin, 1856.)
Humboldt 1767–1835 arasında yaşamış Prusyalı filozof, dilbilimci ve devlet adamıdır. Friedrich Wilhelm Heinrich Alexander von Humboldt’un ağabeyidir. Modern üniversite fikrinin öncülerindendir. Berlin Üniversitesi’nin kurucularındandır (Bugünkü Humboldt-Universität zu Berlin). Humboldt’un felsefesine göre insanlık sevgisi, evrensellik, bireysellik ve bütünlük kaynağını dilde bulan bir bütündür. Ona göre, tarihi oluşturan gerçeklerin başlıca kaynağı dildir. Bu nedenle tarih sorunlarına dille yaklaşma, dille çözüm arama gereği vardır.
Halit ÇELİKBUDAK - ALMANYA
MESAJ PANOSU
-(ÇAYELİ Kaymakamı’na) Kaymakamlık bir siyasi parti makamı değildir. Tayyip Erdoğan bu ülkenin cumhurbaşkanıdır. Ama ’Haydi Rize, Başkanına sahip çık’
gibi propaganda yapamazsınız. Bizlerin vergileriyle hizmet vermek zorundasınız. Ali ÇOLAK
-(VP’ye) CHP’ye yönelik saldırılarını arttıran Ulusal Kanal’a soruyorum: “Siyasi davalardaki kumpaslarda AKP ve ABD’nin suç ortaklığını dile getiremiyorsunuz? Cemaat-AKP ve ABD bunları birlikte yaptı. Bu gerçeği neden söyleyemiyorsunuz?”
Barış YARKADAŞ
Babacan ve Arınç’tan başka ‘ikrar’ edecek kimse yok mudur
AKP iktidar dönemlernde Başbakan Yardımcısı olarak, teknisyen ağırlığını öne çıkaran ve günlük siyasetin kısır döngüsüne girmemeye özen gösteren Ali Babacan, siyasete ara verme sürecinde önemli bir saptama yapmış ve hukuk’un ‘ekmek’ ve ‘su’ kadar elzem bir ihtiyaç olduğunu ve böyle giderse, ekonomide de bu günleri arayacağımızı, adeta bir ‘ikaz notu’ olarak ortaya koymuş... Başka bir üslup içinde, aynı konuya, hukukçu kimliği öne çıkan bir başka Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da değinmiş ve “Saraylar yaptık ama yargıya güven %20’lerde, adalete güveni artıracak çalışmalar yapmamız lazım” mealinde konuşmuş... Bu beyanlar, siyasette ve özellikle iktidar koltuklarında uzun zamandır icraat yetkisini kullananların, giderayak tarihe not düşmek ihtiyacı ile açıklanabilir ama geçikmiş bir muhasebedir.
Yargı ve hukuk kavramlarının iyice ‘fersudeleştiği’ yıprandığı bu dönemde, iktidara anayasa hazırlanması konusunda rehberlik yapan yetkin hukukçular mevcut tabloyu ‘hukuk’un sonu’ olarak tanımlıyorlar. İktidar, yıllardır hukuk devleti kavramını sandık başarılarına endeksledi. Milli irade kavramını öne çıkardı, hukuk’u ve hukuk devleti kavramını geriye itti. Sandıktan çıkan sonucu milli irade olarak kabul etti/ ediyor ki, bu anlayış, kendine oy vermeyen millet iradesini gayr-ı milli olarak kabul etmek gibi bir soruna yol açar. Sandık tabii ki demokrasinin temel yol göstericisidir ama sonuçta, genel iradenin partiler arası dağılımını gösterir. Milli- gayr-ı milli ayırımı, suni bir ayrıştırmadır. Hukuk devleti, özü bakımından, hukukla kayıtlı bir rejim demektir ve bağımsız yargı denetimiyle gerçekleşir. Sandıktan lehte çıkan sonuca milli vasfını izafe edip, yargı ve hukuk kavramlarını iktidara endekslemek hukuk devleti ile bağdaşmaz.
İktidarın etkili bakanların hukuk ve adalet vurgusu yapması, mevcut durumun, içerden, bir ikrarı sayılabilir.
S.Ö.
İktidara soruyorum; başka ne bekliyorsunuz ki...
LİBYA uluslararası sularda seyreden yük gemimizi bombaladı. Yardımcı kaptanı kaybettik, yaralılarımız var. Yetkililer saldırıyı çok fena kınadılar. Yakınlarına baş sağlığı dilediler.
Başka? Ne bekliyordunuz ki...
İsrail, Filistin’e insani yardım götüren Mavi Marmara’ya saldırı düzenledi. 9 kişiyi öldürdü. Aylar sonra özür diledi, şehit ailelerine gizlice tazminat ödemeyi teklif ettiler. Yetkililer saldırıyı çok fena kınadılar. Yakınlarına başsağlığı dilediler!.
Başka? Ne bekliyordunuz ki...
Suriye savaş uçağımızı düşürdü pilotlarımız öldü. Yetkililer saldırıyı çok fena kınadılar. Yakınlarına baş sağlığı dilediler!
Başka? Ne bekliyordunuz ki...
IŞİD, Musul’daki toprağımız Büyükelçiliğimize saldırı düzenledi. Büyükelçimiz ve elçilik çalışanlarını aileleriyle birlikte esir aldı. Karargâhında 101 gün esir tuttu. Yetkililer saldırıyı çok fena kınadılar. Sabırla Işid’in serbest bırakmasını beklediler!
Başka?.. Ne bekliyordunuz ki...
Yunanlılar, Adalar denizi Ege’deki 16 adamızı işgal etti. Bu sefer çok fena kınayamadık! Ve hatta görmedik, duymadık, bilmiyoruz.
Sevginaz Hamevioğlu
Paylaş