Paylaş
“Kürtlerin, DNA testiyle Türk kanı taşıdıkları ortaya çıkmıştır.
Amerikalılar Kürtleri Türklerden ayırmak için Etrüsklerle kıyaslama yolunu seçmişlerdir, onlar için, Etrüskler, Türk değildirler. Kürtler de Türk olmadıklarına göre her iki kandan alınan örneklerin aynı olduğunun ortaya çıkmasıyla, Kürtlerin Türk olmadıkları ispat edilecektir.
Yapılan testler sonucu İtalya’da Murlu kasabasında oturanlarla Muradiye’de oturanların kanlarının aynı olduğu ispat edilmiştir. (18.10.2002 tarihli Hürriyet)
? Van 100’üncü Yıl Üniversitesi
? Malatya İnönü Üniversitesi
? Amerikan National Institues Healt işbirliği ile
? Van, Muradiye ilçesindeki bir aile ile İtalya’daki bir aile arasında yapılan,
? ADN testi sonucu her iki ailenin genlerinin aynı olduğunu, aralarında akrabalık bağı olduğunu saptamışlardır.
Fakat, kısa süre sonra
1- Etrüsklerin DNA testiyle Türk olduklarının ortaya çıkmasıyla Kürt diye etnik ayrılık yapılan ailenin Türk kanından olduğu bilimsel değer kazanmıştır. Kürt diye bir etni (halk-bud-budun) yoktur.
2- Kürtçe diye spesifik anlamda bir tek dil olmadığını Japon araştırmacı Kojima meydana çıkarmıştır.
3- Kürtçe, Türkçe tümce üzerine kurulmuştur.
Sözü edilen kasaba, Floransa yakınlarında Murlu kasabasıdır. Kendileri daima “Biz Türküz” demişlerdir. DNA testiyle Türk oldukları saptanmıştır.
4- Prof. Abdülhaluk Çay, İÖ 2000’deki Asur salnamelerinde Kürt sözü olmadığını, buna mukabil, Türk adının varlığını tespit etmiştir. (‘Her Yönüyle Kürt Dosyası’)
5- 2000’lerde, Sümer ve Babil egemenlik bölgesindeki tabletlerden 13’ünde Turukku sözü geçmektedir.” (Kaynaklara göre Doğu Anadolu’da Proto-Türkçe İzleri, Sadi Bayram)
Atalay’a zor sorular
?CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a soruyor: Yapılmak istenilen açılımın önceliği PKK terörünü ortadan kaldırmak mı, yoksa Kürtlere demokratik kimi yeni yasal haklar sağlamak mıdır? İçeriği hâlâ belli olmayan Kürt açılımı projesinde toplumsal bir uyum olduğunu öne sürmektesiniz? Bu uyum nasıl anlaşılmış, neye göre belirlenmiştir? Çözüm için koşullar uygun denilmektedir. Hangi koşullar söz konusudur ve koşulların uygunluğu hangi kıstaslara göre belirlenmiştir?
? DTP, Washington’da temsilcilik açıyormuş. Acaba, Büyükelçilik de açarlar mı? Açarlarsa tarih versinler. Büyükelçi Öcalan olsun. Ankara’da da temsilcilik açacaklar mı? Ankara ne zaman tanıyacak Kıbrıs Rum kesimini, bağımsız Kürdistan’ı!..
Işık DİKİCİGİL-Ege Üniversitesi
Özkök’ün ‘delilleri’ takdir yetkisi yoktur
? HİLMİ Özkök, “Darbe hazırlıklarından haberim vardı, delillendiremedim ve bu nedenle işlem yapmadım” beyanında bulundu ve devamında “Kalede olmadan ahkâm kesmek kolay” diyerek, futbol yorumcularına göndermede bulundu. Daha önce de “Kasaptaki ete soğan doğramam” incisini ortaya saçmıştı. Bir eski Genelkurmay Başkanı’nın, bu derecede hayati sorumluluk taşıdığı bir konuda bu kadar laubali olabilmesi ciddi bir talihsizliktir.
Hilmi Özkök, savcılara, soruşturma ile ilgili beyanda bulunduğu biliniyor. Dönemin, kurumdaki en üst yetkilisi olarak, soruşturmayı beyanları ile muhtemelen etkiledi.
Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, haberdar olduğu hukuksuzlukları ve kanuna aykırı teşebbüsleri, yetkili makamlarla paylaşmaması, Ceza Kanunu’nun -adliyeye karşı suçlar- başlıklı ikinci bölümünde tadat edilen, -madde 279, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi- ve madde 283, suçluyu kayırma- fiillerinin unsurlarını oluşturma tehlikesi taşıyor.
Genelkurmay Başkanı, kanunsuz eylemler ile ilgili gereğini yapmakla mükellef olup, delillerin takdiri yetkisine sahip değildir. Delillerin takdiri yetkisi adli makamlara ait olup, Sn. Özkök, görevinin gereğini yerine getirmemiştir. Bugün bu Sn. Özkök’ün hukuki durumunu takdir sorumluluğu yargılamayı yapan makamlardadır.
Sn. Arınç da aynı durumdadır. Kanunsuz eylemlerden haberdar olup, gereğini yapmamak, bulundukları makamların sorumluluğu ile kabili telif olamaz. Bugün şöyle bir durum ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Türkiye’de, ‘tarihi olarak nitelendirilen’ bir soruşturma sonucunda, ülkenin seçkin vatandaşları ağır suçlamalarla yargılanıyor, dönemin en yüksek kamu görevlileri suç konusu eylemlerden haberdar olduklarını beyan ve fakat kendilerince takdir edilen nedenlerle sessiz kaldıklarını veya kendi aralarında konuştuklarını itiraf ediyorlar.
Sormazlar mı, siz o görevlerde ne için bulundunuz? S.Ö.
‘Rant panayırı’ açılıyor
? EMİNÖNÜ Belediyesi’nde yıllardır Sultanahmet Meydanı’nda ‘Ramazan Şenlikleri’ adı altında etkinlikler düzenler... Ancak Eminönü artık yok, Fatih Belediyesi ile birleştirildi. Ne yazık ki, Fatih Belediyesi de ‘tarihi yarımada’da eski yolu izliyor. Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camisi, Ayasofya Müzesi, Arkeoloji Müzesi, At Meydanı (Dikilitaş, Burmalı Sütun), Alman Çeşmesi, Binbirdirek Sarnıcı vs. gibi kültür değerlerinin bulunduğu alana sucukcu, dönerci, börekçi ve çaycı barakalarından oluşan ‘Ramazan Panayırı’ açmak, turizm açısından İstanbul’a bir ihanet değil midir? Eşsiz ‘tarihi yarımada’yı Fatih Belediyesi böyle mi koruyacak?
‘Ramazan Şenlikleri’, siyasetçiler için ‘gelir’ kaynağıydı. Fatih Belediye Meclisi’nin 36 üyesi var; bunların 12’si CHP’li biri SP’li diğerleri de AKP’li... Belediye Başkanı Mustafa Demir’e soralım; belediye şirketi üzerinden 100’den fazla ‘baraka dükkân’ın 40 günlük kira bedeli 25 bin lira mıdır? Bu dükkânlar iddia edildiği gibi Meclis üyelerinin üzerinden mi verilmiştir? Ben böyle bir ‘kontenjanı’ kullanmak istemiyorum diyen var mıdır?
Prof. İlber Ortaylı, Kadir Topbaş’a “Sayın Başkan, hani bu yeri Gülhane’ye kaldıracaktınız?”
diye sormalıdır.
BİLİYOR MUSUNUZ
? CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz (1923) tarihinin ‘Lozan Barış Bayramı’ olarak kutlanması için bir yasa teklifi hazırladığını...
?TEKİRDAĞ Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kadircan Keskinbora’nın görevinden istifa ettiğini, sorulara “Öyle gerekiyordu” demekle yetindiğini...
Paylaş