MEHMET Bahadır, 15 yıllık eczacı; İzmir’de oturuyor. Dört yıl boyunca eczanesinin içinde gözlükçülük yapmış. Daha sonra gözlükçülerle uğraşmaktan bıktığı için kapatmış. "SSK, Bağkur, Emekli Sandığı ve yeşil kartın, gözlükçüler tarafından nasıl soyulduğu" iddiasıyla ayrıntılı bir yazı göndermiş; sanki bir tez çalışması.
Kurumları ve gözlükçüleri ayrıntılı şekilde incelemiş, hesap kitap yapmış.
Sosyal sigorta kurumlarının yıllık sağlık harcamalarının toplamının %2’sinin gözlükçülere ödendiğini söylüyor.
"3000-4000 civarı gözlükçü olduğundan gözlük dükkanı başına düşen parayı hesap edebiliriz. Gözlükçüler birbiri ardına nasıl kolayca şube açabiliyorlar? Neden krizlerden etkilenmiyorlar? Cevabı gayet basit; devletimiz gözlükçüleri besliyor" diyor.
Türkiye’de yaklaşık 3000 göz doktoru olduğunu hesap ederek, bir göz doktorunun iki-üç gözlükçüyü beslediğini öne sürüyor.
Sigorta kurumlarının reçete başına yaptığı harcamalardan çerçeveye kadar çeşitli örnekler vererek "Gözlükçülerin gösterdiği kataloglardaki cam ve çerçeve fiyatları maliyetin en az 4-5 katıdır. Siz pazarlıkla kurumdan ödenen ek para ile onu maliyetin 3 katına indirebilirsiz" iddiasında bulunuyor.
"Güzel kár değil mi! Gözlükçülerin servetinin kazancının kaynağı devlettir: Devlet en iyi, en sadık, en cömert, en aptal müşterileridir" diyor.
Başkasının karnesine yazılan gözlüğün hakkı olmayan kişiye verilmesi; çerçeve, lens ve güneş gözlüğü alınması gibi çeşitli ’oyunları da anlatan Mehmet Bahadır daha sonra şu soruları yöneltiyor:
"Devlet gözlükçüleri beslemeyi ne zaman bırakacaktır? Bırakabilecek midir?
Devletin sırtından beslenen bu sistem nasıl devam edebilir? Dünyada başka bir örneği yoktur. Avrupa’da birçok ülkede gözlük parası sigorta kapsamında değildir. Özel sigortalar gözlük ücreti ödemezken, devlete bağlı sigortalar niçin ödemektedir? Devletimiz bu kadar zengin midir? Yoksa gözlükçülerle işbirliği yapan bürokratları mı vardır? Gözlükçülere ödenen ücret neye göre belirlenmektedir? Çok kazandıkları için mi gözlük dükkanı zincirleri artmaktadır?"
İddialarını ispata hazır olduğunu da belirten Mehmet Bahadır, "Gözlükçülerin hizmetine girmiş olan devletimiz, bunun hesabını iyi yapabiliyor mu?" notunu da düşüyor yazısının sonunda.
Atatürk’e ’1938’de ölen’ diyen öğretmen
BEN Kastamonu Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği 1. sınıfta okuyorum. Fakültedeki beni rahatsız eden olayları sizinle paylaşmak istiyorum. Okulda kendilerine ülkücü diyen ve birçok öğretmen tarafından da yönlendirilen, desteklenen bir grup var. Bu kişiler kendilerine göre, özgürlüğü kısıtlayıcı bazı kurallar oluşturmuş ve öyle ya da böyle sözlerini geçirmeyi amaç edinmişler. Örneğin; top sakal bırakanlara, küpe takıp saç uzatanlara, düşük bel pantolon giyenlere karışıp, onları zorla kendi istedikleri şekle sokmaya çalışıyorlar.
(İsimleri bizde saklı) Bir öğretmenin dersine türbanlı öğrenci girebiliyor. Kimse bu duruma bir şey demiyor. Okulun her mekanında türbanlı öğrenci görmek mümkün. Benim bildiğim kadarıyla okul kapısında çıkarılması gerekiyor...
Okulun bir başka öğretmeni de, ülkücü gruptan aldığı bir liste ile kimin solcu, kimin sağcı olduğunu öğrenip, bu duruma göre not veriyor. Bu kadar saçma bir şey olabilir mi; hele öğretmen yetiştiren bir kurumda...
Sadece bunlar mı? Bu öğretmen derste Atatürk’ün ismini ağzına almamak için çirkin bir şekilde "1938’de ölen" tanımını kullanıyor; İsmet İnönü için de "O adam gebertmek bilmedi" diyebiliyor. Bu kişi nasıl oluyor da Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesinde çalışabiliyor? Ve kişiliği oturmamış öğrencileri de kendi zihniyetinden insanlar olarak yetiştirmeye çabalayabiliyor? Gerçekten üzücü bir durum. Türklerden başka diğer ırkları sevmiyormuş.
Atatürk’ün şapka devrimi yaptığı Kastamonu’ya bu ’kafalar’ yakışmıyor.
Lütfen bunu gündeme getiriniz, bu sorunlar çözülmeli. YÖK veya birilerinin ilgilenmesi gerekiyor.
Asıl yangın yüreklerde
İSTANBUL İtfaiyesi’nde çalışan bir grup itfaiyeci, "İstanbul İtfaiyesi’nde yangın" (01.03.2006)başlıklı yazımız üzerine; "Yalçın Bey bizler memur itfaiyeciler olarak şu hususlara da değinmenizi istiyoruz" diyorlar.
Kendilerinin 750 YTL, işçi itfaiyecilerin ise 2.250 YTL aldıklarını belirterek, "İşçi itfaiyeciler kolilerce erzak alırken biz ağzımız açık bakıyoruz, onlar 90 gün biz 30 gün izin kullanıyoruz, onlar eğitim parası alırken biz çocuğumuzun cebine nasıl harçlık koyarız diye düşünüyoruz..."
’Onlar-biz’ listesi uzadıkça uzuyor.
"Sayın Bayer, işçi itfaiyeci şehit olduğunda ailesine hemen emekli maaşı bağlanırken, bizlere ’10 yılı doldurmadan ölmek yok ölürsen ailene beş kuruş bağlanmaz’ deniliyor.
Sormak istiyoruz; BİMTAŞ isimli şirketten getirdiği taşeron itfaiyecilerle kadroları şişiren Kadir Topbaş acaba doğru mu yaptı?"
Yıpratma taktiği
KARA Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın şahsında yapılmak istenen, Türkiye’nin sağlam kalesi TSK’yı yıpratma taktiğidir. Siyasilerden destek almadan hangi savcı böyle bir iddiada bulunur? Lütfen siyasilerin beyanlarını inceleyin! Siyasiler işlerine gelince yargı ayrı, bizle bağlantısı yok diyor!
Ataman YILDIRIM
GÜNÜN SÖZÜ
"(Orgeneral Büyükanıt için)TSK hakkında endişeler üretilmesi, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Böyle bir düşünce uygulamaya sokulursa olabilecekleri önlemeye de kimsenin gücünün yetmeyeceğini, gelişmelerde rolü olanlara ve bu tehlikeli oyunlardan yarar umanlara hatırlatmak istiyoruz."
(Emekli Subaylar Derneği)
Çekiç atma
ANTALYA Meltem Mahallesi’ndeki spor sahasının yanından geçerken çekiç atma çalışması yapan sporcuları gördük. Saha iki adet ağla çevrili, güvenli özel atış alanı olmasına karşın, sporcular açık alanda atış yapıyorlardı. Uyardığımızda ise "Biz milli sporcuyuz, buradan geçmeyin" cevabını aldık. Oysa o esnada etrafta birçok insan vardı. Sporcularımızın yanlışta ısrarlı ve disiplinsiz tavırlarını görünce, millilerimizin niye bu sonuçları aldığını çok iyi anladık. "Disiplinsizlik, boş vermişlik, ukalalık, nasılsa bir şey olmazcılık" bizim iflah olmaz sorunumuz. Antalya İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü kimsenin canı yanmadan bu konuyla ilgilensin lütfen.
Dr. Ayşe UÇKAN
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
BİRLEŞMİŞ Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de; şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor. Kadınların % 57’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.
Biliyor musunuz
DİYARBAKIR’da, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadınların toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanacağını... RIFAT Ilgaz Sempozyumu’nun bu yıl 10-12 Mayıs tarihlerinde Kastamonu’da yapılacağını...
MESAJ PANOSU
OKUMADIĞINIZ fazla kitaplarınızı lütfen bize bağışlayın!