‘Governorship’ yerine government’ yazılmış

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Berlin Turizm Fuarı’nda ‘Diyarbakır Hükümeti’ standı ile ilgili yazımıza şu açıklamayı gönderdi:

Haberin Devamı

“ITB Berlin Uluslararası Turizm Borsası Fuarı’na Bakanlığımızca kamu/özel sektör işbirliği çerçevesinde ve Berlin Kültür Müşavirliğimiz aracılığıyla 05-09 Mart 2014 tarihleri arasında iştirak edilmiştir. Bahse konu fuara katılan kurum ve kuruluşların listesi fuar başlamadan önce Berlin Kültür Müşavirliğince Genel Müdürlüğümüze Türkçe olarak bildirilmiş, dolayısıyla katılımcı ve isimlerine yönelik kontroller de Türkçe olarak yapılmış olup katılımcıların stantları üzerinde yer alan tanıtıcı panolar, panoda yer alacak yazılar, çevirileri vb. işlemler stant konstrüksiyon firması tarafından hazırlanmıştır. Bu doğrultuda Diyarbakır Valiliği standı üzerinde yer alan ‘Diyarbakır Valiliği’ ibaresinin konstrüksiyon firması tarafından çevirisi hatalı yapılarak ‘governorship’ yerine ‘government’ yazıldığı tespit edilmiştir. Söz konusu çeviri hatası düzeltilmiş ve sorumlular hakkında inceleme başlatılmıştır.”

Haberin Devamı

İçişleri’ne Berkin Elvan soruları

CHP’li Umut Oran, İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya Berkin Elvan soruları yönetti: “Soruşturma neden ilerlemiyor, faili meçhul kalması için talimat mı verdiniz? Avukatın bulabildiği tanığı İstanbul Emniyeti neden bulamıyor? Savcılığa yanlış memur listesi gönderen görevliler kim, kendilerine herhangi bir ceza verildi mi? Berkin’in vurulma anına dair niçin MOBESE görüntüsü yok?”

Ekmek

YÜZLERCE ‘a-ve-me’niz, kilometrelerce duble yolunuz, ayakkabı kutularına sığmayan paralarınız...
Topu bir araya gelse o satın alınamayan ekmek kadar etmiyor.
Diz boyu tehditleriniz, ağız dolusu küfürleriniz, ekranlara sığmayan yalanlarınız, plastik mermileriniz, ilaçlı sularınız, gaz fişekleriniz...
Hiçbiri, hiçbiri anaların gözyaşlarıyla mayalanan o ekmeği pişirmemize engel olamayacak kendi fırınımızda...
Dr. Caner FİDANER

Cihangir’in ‘Minik Park Oteli’ni Demircan görsün

“CİHANGİR’in dokusunu belediye niye korumaz!” (27 Şubat) başlıklı yazınızı okuduk. Mahalle sakinleri olarak, sit alanı olan semtimizi korumak, güzelleştirmek için azami gayreti gösterdiğimizden emin olabilirsiniz. Mahkeme kararı ile planların iptal olmuş olmasına rağmen, yazınızda bahsettiğiniz gibi, önümüzde yeni bir ‘UCUBE’nin temelleri atılmak üzere. Liman Apartmanı olarak, aralık ayından şubatın ortasına kadar Beyoğlu Belediyesi ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu arasında mekik dokuduk durduk. Belediye, topu kurula, kurul da, belediyeye atıp durdu. ‘Minik Park Oteli’ni bu yollarla durduramayacağımızı anlayınca, hukukun üstünlüğüne inanan vatandaşlar olarak konuyu yargıya taşıdık. Bu yanlış uygulama durdurulduğunda, semtimizde buna benzer uygulamalara kalkışanlara da, iyi bir emsal teşkil edeceğine inancımız sonsuz. Kentimize ve yaşam alanlarımıza sahip çıkacak, haklı davamızın sonuna kadar takipçisi olacağımıza emin olabilirsiniz. Ö.H.

Haberin Devamı

Önce Türk sonra Yahudi’yiz

ZAFER Bey haklıdır!” (11.3.2014) yazınız için size teşekkür etmek ve kutlamak için yazıyorum. Bir Türk Yahudi’si olarak ömrüm boyunca ayrımcılıkla uğraştım. Okulda, üniversitede, askerlikte, kurucusu olduğum SHP’de ve iş hayatımda da hep böyle sorunlarla uğraştım. Herkese önce Türk sonra Yahudi olduğumuzu izah etmeye çalıştım. Türkiye’de maalesef ayırımcılık azalacağına artıyor, bu da beni endişelendiriyor. Halbuki farklı etnik ve dinsel gruplar bir ülkenin kültürel zenginliğini arttırır. Türkiye öyle güçlü bir ülkedir ki bu gruplar gücünü ve değerini arttırır. Bunun farkına varılacağı zaman ülkemiz çok daha güçlü, çok daha kültürlü ve çok daha zengin olacaktır.
Isak Nino DEBEHAR

Haberin Devamı

Biliyor musunuz

TAKSİM Dayanışma Platformu sözcüsü mimar Mücella Yapıcı’nın konuşmacı olarak katılacağı ‘Kadıköy’de Yapılaşma ve İmar Sorunları’ konulu panel-forumun bugün 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılacağını...
19 yılını dolduran Açık Radyo’nun düzenlediği ‘11. Açık Radyo Şenliği’nin 15-23 Mart arasında 9 gün 99 saat sürecek yayın ile birçok sanatçının katılımıyla yapılacağını (0212-343 41 41
www.acikradyo.com.tr)...

Siyasiler bu filmi izlesin

BİR film var; adı kısacık, akılda kalacak türden: NO. Film gerçek bir hikayeyi anlatıyor.
Bir referandum kampanyasını...
1973’te kanlı bir darbeyle iktidara gelen Şili diktatörü Pinochet, kendisini Genelkurmay Başkanlığı’na atayan ve seçimle iş başına gelmiş sosyalist devlet başkanı Allende’yi katletmiş, parlementoyu dağıtmıştır. Anayasayı askıya alınmış, muhalefet ve sendikalar susturulmuş, medya iktidarın güdümüne girmiştir.
Ancak bütün bunlara rağmen Pinochet halkın güçlü desteğine sahiptir. CIA uzmanlarının danışmanlığında binlerce muhalif tutuklansa, işkencelerde öldürülse, sürgünlere gönderilse de bu böyledir. Çünkü Pinochet, ABD’nin parlak ekonomistlerinin desteğiyle çok büyük bir özelleştirme programı başlatmış, ekonomiyi büyütmüş, liberal politikalarla görece refah düzeyini artırmıştır.
Tam da böyle bir ortamda, güçlü müttefiki ABD’den gelen baskı nedeniyle Pinochet başkanlık sürecine dair halkoylamasına gitmek zorunda kalır. Ancak, diktatör ve çevresi rahattır. Kendilerine güvenmektedirler. Milli irade arkalarındadır. Çünkü Pinochet babadır; ülkenin koruyucusudur. Bu cennet vatan için tüm zorluklara göğüs germekte, ne yapıyorsa onlar için yapmaktadır. İronik bir şekilde, 15 yıldır süregelen otoriteryen bir iktidara, özellikle ilk yıllardaki karanlık günleri bir daha yaşamamak için devam demektedir halk. Neticede istikrar iyidir.
Aslında korkuyordur halk.
Başka türlüsünü, alternatifi bilmiyordur.
Bilinen kötüyle bilinmeyen arasında seçim yapmaya zorlanmakta, bilineni evla görmektedir.
Ama işler 16 partinin koalisyonundan oluşan muhalefet için hiç de kolay değildir. Bir tarafta Pinochet’in baskın gücü, parası, polisi, askeri, bürokratı, istihbaratı, medyası, öte yandan dinlenen, izlenen, baskılanan, keyfi tutuklanan, tehdit edilen bir avuç muhalif.
Üstelik Pinochet karşıtı insanlar oy kullanma konusunda isteksizdirler. Referanduma hile karışacağına, iktidarın kaybetmesi diye bir şeyin mümkün olamayacağına; dolayısıyla referandumun diktatörlüğü yasallaştıracağına inanmaktadırlar. Özellikle gençlerin, apolitik kitlelerin politik farkındalığı tetiklenmeye muhtaçtır.
Böyle bir süreçte, kazanacağını hiç düşünmeyen ama varlığını ifade etmek isteyen muhalefet referandum için hazırladığı kampanya görsellerini genç bir reklamcıya gösterir, danışmanlık ister.
Genç reklamcı muhalefetin hazırladığı kampanya görselleriyle halkoylamasının kazanılamayacağını anlar. Mağdur yakınlarının konuşmalarıyla, gaz bombaları, tanklar, inen kalkan coplarla dolu; Pinochet’in ne kadar zalim, ne kadar totaliter, ne kadar diktatör olduğunu çekilen acılar üzerinden anlatan bu görsellere karşı çıkar.
Bunlar seçmenin canını sıkmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Başka bir şey lazımdır.
Baskının kurşuni ağırlığını ruhlardan söküp atacak bir şey. Ruhları özgür bırakacak, gözleri yeniden ışıldatacak, yüzleri güldürecek bir şey. Duyunca mutluluk verecek, gülümsetecek bir şey.
Nihayet cevabı bulur genç reklamcı: Mutluluk. Evet, duyunca herkesi mutlu eden tek şey bizzat mutluluğun kendisidir. Çünkü herkes mutlu olmak ister.
Öyleyse, “Hey Şili, HAYIR derseniz mutluluk gelecek.. Mutluluk çok yakında!”. Bu kadar basit. Bu kadar kolay. Bu kadar naif. Kampanyanın sırrı buradadır. Rakibe saldırma. Seçmeni korkutma. Sadece daha iyi ve güzel bir gelecek vaadet.
27 günlük kampanyanın sonucu herkes için bir şoktur. Sandık başına giden % 97 seçmen ve % 56 HAYIR oyuyla kaybeden bir Pinochet.
Filmin son sekansı çok manidardır. Sokaklarda sonucu kutlayan halk “zıpla! zıpla! zıplamayan Pinochet” diye bağırmakta, zıplamaktadır..
Kıssadan hisse..
Mithat Bülent ÖZMEN-TÜSES YK Üyesi/muhalifgazete.com


Yazarın Tüm Yazıları