KAMU hukuku ile Anayasa hukuku alanlarında çalışan ve bundan bir süre önce Almanya Cumhurbaşkanlığı 1. sınıf liyakat nişanı alan Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Ülkü Azrak, geçen hafta Bergama’daki Tarihi Kentler Birliği toplantısında gündeme gelen ’kamu yararı’ üzerine ilginç tespitler yaptı.
Küreselleşme süreci sonunda ’kamu yararı, toplum yararı’ kavramlarının arka plana itildiğine dikkat çeken Prof. Azrak, bunun canlı bir örneğinin son günlerde siyasi iktidarın hazırladığı 900 küsur belediyenin kapatılması için tasarı hazırlıklarıyla ortaya çıktığını belirterek şöyle konuştu:
"Bu tasarı, bazı ilçe ve belde belediyelerinin bölünmesine ilişkin bulunmaktadır. Bu ilçe ve belde belediyelerinin çoğu bugün muhalefet partilerinin elinde bulunmaktadır. Basına yansıdığı kadarıyla bu taslakta egemen olan düşünce açığa vurulmamakla birlikte, bölünmesi istenen ilçelerin çoğunlukla muhalefet partilerinin elinde olması, burada siyasal gerekçenin ağır bastığını göstermektedir. Oysa, bu gibi kararlarda Anayasa’ya göre, coğrafi, ekonomik ve toplumsal nedenlerle il ve ilçelerin sınırları belirlenebilir. Taslağın gerekçeleri, coğrafi, ekonomik ve toplumsal gibi objektif nedenleri (yani kamu yararı nedenlerine değil) bir siyasi partinin siyasal amaçlarına dayanmaktadır.
ABANA OLAYI Geçmişte DP döneminde (1954) Abana İlçesi, başka bir ilin sınırlarına sokulmak suretiyle muhalefet partisine oy veren o ilçe halkının oyları, iktidarı destekleyen o ilin oyları içerisinde eritilmiştir. (...) 1960 askeri müdahalesinden sonra kabul edilen Anayasa ile kurulan Anayasa Mahkemesi Kanunu’nda, eski kanunlardan Anayasa’ya aykırı görülenlerin aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne altı ay içerisinde başvurulması öngörülmüştü. Nitekim, bu kanun aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu ve yüksek mahkeme bu kanunun kamu yararı amacıyla değil, sadece siyasi amaçla kabul edilmiş olduğu gerekçesiyle yasama organının yetkisini kötüye kullandığını karar altına alarak kanunu iptal etti."
ALTIN MADENİ Altın madeninin ’siyanür liçi’ adı verilen bir katkı yöntemiyle üretildiğini hatırlatan Azrak, "Bunun aleyhine İzmir İdare Mahkemesi’ne yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine Danıştay’a temyize gidildiğini ve Danıştay’ın oluşturduğu bilirkişi kurulları bu yöntemin halk sağlığı için çok zararlı olduğunu ve o bölgede 50 yılı aşkın bir süre tarım yapılmaması sonucunu yaratacağını raporlarında belirtmiştir. Bunun üzerine Danıştay, burada % 1 olasılıkla bile öngörülen tehlikeli sakıncaların gerçekleşmesinin kamu yararını ağır biçimde zedeleyeceğini karar altına almıştır" diyor.
GİZLİ KARARNAME
Bilindiği gibi Ecevit iktidarı (DSP-ANAP) döneminde verilen Danıştay kararının idare (valilik) tarafından göz önünde tutulmamasını öngören ve Resmi Gazete’de yayınlanmayan ’gizli’ bir hükümet kararnamesi bildirildi.
İşte bunun sonucunda davayı takip eden İzmirli avukatlar grubu, Danıştay kararını yerine getirmeyen Çevre Bakanı İmren Aykut aleyhine adliye mahkemesinde tazminat davası açtı. Bununla birlikte süreç devam etti. İlgili altın üreten yabancı şirket, ilk bilirkişi raporunda öngörülen ’sakıncaları’ giderdiğini iddia ettiği bir yöntemi uygulamaya koyduğunu ileri sürerek, faaliyetine devam etti. Hükümet bunun üzerine TÜBİTAK’a başvurarak alınan önlemlerin sakıncaları ortadan kaldırıp kaldırmayacağına ilişkin rapor talep etti. TÜBİTAK’tan üç öğretim üyesi, sakıncaların giderildiği konusunda rapor verdi.
SAKINCALI METOT Prof. Azrak şunları söylüyor:"Üretim süreci devam etmektedir. Oysa, İzmirli avukatlar grubu AİHM’ye başvurarak hükümetin bu direnç gösteren tavrının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığını ileri sürdü. AİHM, bu avukatların talebini kabul etti ve Türk hükümetini tazminata mahkûm etti. Yani film koptu ve üretim süreci ’sakıncalı metot’la devam ediyor. Yani bu olay, Türkiye’de yargı kararlarının göz önünde tutulmaması gibi hukuk devleti prensibine aykırı bir tavrın devam etmekte olduğunu göstermektedir."
Gençlik adaleti nasıl sağlanacak
PROF.Azrak, ’kamu yararı’nın toplumların sadece günlük çıkarları değil ama geleceğe ilişkin çıkarlarının da göz önünde tutulması gereğine işaret ederek, "Bakın Avrupa’da ne oluyor. İspanya’da, Fransa’da kabul edilen ve bugünlerde Alman parlamentosuna da bir tasarı olarak sunulan, ’gençlik adaleti’ ya da ’geleceğin adaleti’ olarak adlandırılabilecek kanunlar, tarihsel ve doğal çevrenin ileriye dönük olarak korunmasını, hükümetlerin gelecek kuşakları çok ağır borç yükü altına sokacak biçimde, borçlanmalarının önlenmesini öngören ayrıntılı hükümler içermektedir. AB’deki bu koruyucu eğilimler karşımızda dururken, bunlar karşısında duyarsız davranan siyasi iktidarın Türk halkının yararına hareket etmediği açıktır. Yani sen Hasankeyf’i, Allioni’yi, denizleri ve en önemlisi de 2B diye uydurma düzenlemelerle ormanları, 1. sınıf tarım alanlarını yok etme uygulama ve planlarını yürürlüğe koyamazsın. Yani sen çocuklarını ve torunlarının çocuklarının refahını ortadan kaldıracak bir politika izleyemezsin. Avrupa Birliği ise işte Avrupa Birliği..."
GÜNÜN SÖZÜ
"Siyaset mahkeme salonuna girerse, adalet oradan çıkar."
(Guizot)
Biliyor musunuz
KOCAELİ Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li İbrahim Karaosmanoğlu’nün ziyaret ettiği Atatürkçü Düşünce Derneği Yahya Kaptan Şubesi’ne üye olduğunu ve yakasına Ata’nın rozeti takıldıktan sonra "Atatürk ilkeleri ve düşünce yapısının kendilerine her zaman ışık tuttuğunu" söylediğini...
(Hüseyin Emiroğlu’ndan) Fatih ve Eminönü’nün birleşmesiyle oluşacak sur içindeki yeni belediyenin adının ’Asitane’ (Osmanlı’da İstanbul’un merkezinin adı) olmasını ve Büyükşehir Belediye Başkanının aynı zamanda bu ilçenin de belediye başkanı sayılması gerektiğini önerdiğini...
SİYASİ kulislerde CHP’den İzmir belediye başkan adaylıkları için Hakan Tartan ile Hüseyin Arslan’ın,DP’den Nevval Sevindi’nin, AKP’den Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, CHP’den Çanakkale için de Ercan Karakaş’ın adlarının ortaya atıldığını...
DİKKATLİ olunuz... Öfke insanoğlunun kalbine düşen bir ateş gibidir... Gözlerinin kızardığını, damarlarının şiştiğini görmez misin?.. Her kim kendisinde öfkeden bir şey hissederse hemen yere yapışsın (yatsın)" (Hz.Muhammed)
Tayyip Bey hem iyi bir sünni olduğunu söylüyor ama hem de Peygamber sünnetini inkár ediyor.