Paylaş
Bu beyannamede insanlara inanç, düşünce ve düşüncesini açıklayabilme hürriyeti tanındığını unutmuş...
Tarihi olaylar hakkında ancak tarihçilerin belgelere dayanarak karar verebileceğini unutmuş...
Eskiden Fransa’nın medeni kabul edilen bir ülke olduğunu unutmuş...
Fransa’yı böylece küçük düşürdüklerini unutmuş...
Kendi soykırımlarını unutmuş...
Dünya insanlarının bu olayın yaklaşan başkanlık seçimlerinde oy sağlamak için yapıldığını kolayca anlayacaklarını unutmuş...
Anlaşılan Sarkozy, tahtında kalamayacağı korkusuna kapılmış.
Korkunun ecele faydası olmadığını da unutmuş.
Araştırılmadan söylenen sözlerin iftiracıyı rezil edeceğini de unutmuş.
Ne diyelim?
“Medeniliği gitmiş” mi diyelim?
Bir de ‘kültür ülkesi’ diye bilinirler.
Hadi bakalım kolay gelsin. Bir de salıdan sonra cuma geldiğine karar versinler elleri değmişken(!).
Dinçer ÖNAL
Protesto edelim
19 ARALIK’ta Fransız Meclisi’ne “Ermeni soykırımı yok” diyenlere 1 yıl ceza ve 45 bin Euro para cezası verilmesini öngören yasa getirilecek. Protesto edelim, uyaralım. 557 Fransız parlamentere yazalım. Adresleri:
www.assemblee-nationale.fr/qui/xml/liste_alpha.asp?legislature=13
Longozları da mahvediyoruz
LİMANKÖY-İğneada’dan gazeteci Can San yazıyor:
“İğneada (Kırklareli) Longoz Milli Parkı kimin parkı? Bir vatandaş olarak bu soruyu sorma hakkını kendimde görüyorum. Doğanın bize bahşettiği bu görkemli alan çöplük, kaçak avlanma, kaçak ağaç kesimi hoyratlığına karşı korunmasız durumda.
İğneada Longoz Milli Parkı’na yönelik tehditlerin en başta geleni çöp. Milli Park’ın içerisindeki mekânlar, kıyısındaki köyler Longoz’u ‘Kemerköy Çöplüğü’ olarak kullanıyor. Bölgede çöp toplama konusunda yeterli hizmet olmaması çöpün giderek yayılmasına neden oluyor. Bölgedeki insan ve hayvan sağlığı çöpün tehdidi altında... Çöp tehdidi Longoz üzerindeki baskısını sürdüredursun öte yandan kaçak kesim aldı başını gidiyor.
Fotoğraflar, geçtiğimiz günlerde çekildi. Mert Gölü Longozu’nda dev gibi dişbudaklar birbiri ardına kesildi. Bir müddet sonra aynı alana gittiğimizde kaçak kesimin sürdüğünü gördük. Milli Park’ta kesim yasak olduğu halde kim, kimler, kimin arkasına saklanarak bu ‘kıyım’ı yapıyor!
Daha fazla zaman yitirmeden dünyanın Türkiye sınırları içerisinde yer alan bu doğa harikasına sahip çıkalım.”
‘Yerli malı yurdun malı’
“AZAMİ tasarruf şiar-ı millimiz olmalıdır.”
(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk-1927)
12-18 Aralık arasında bugün anlamını büyük ölçüde yitirmiş olan “Yerli Mallar Haftası”nı kutluyoruz. Ne diyorduk: Yerli malı, yurdun malı.
Dr. Tahir Tamer Kumkale, “Bugün çevremde yerli malların (tamamen kendi kaynaklarımız kullanılarak ürettiğimiz mallar) kalmadığını görebiliyorum” dedikten sonra Cumhuriyet’in ilk yıllarını Atatürk döneminin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in şu sözlerini aktarıyor:
“... Her yer haraptı. Barınacak sığınak bile yoktu. Evler yıkılmış, yollar geçilmez hale gelmişti. Halk en basit vasıtalardan da yoksundu. El sanatlarını genellikle temsil eden gayrimüslim nüfus ortada yoktu. Halk her şeyi devletten beklemek mecburiyetinde idi. Milli mücadele devrinde Tekalif-i Milliye olarak halktan alınan mevcudu tamamen tüketmişti. Vergiler çok ağırdı ve mükellefin bu vergileri ödemesi çok zordu. Devletin başka varidatı da yoktu. Bir fasit daire içinde olduğumuzu görmemek mümkün değildi. Lozan’da elde ettiklerimizi de karşımızdakilerin hazmedemeyeceklerinin idrakinde idik...”
Atatürk, Meclis’i açış konuşmasında 1.3.1923’te ne yapılması gerektiğini şöyle anlatıyor:
“... Devlet bünyesini yaşatmak için dış kaynaklara başvurmaksızın memleketin gelir kaynaklarından yararlanma çarelerini sağlayacak tedbirleri bulmak gerekli ve mümkündür. Azami tutumluluk milli amacımız olmalıdır. Bu nedenle mali konuda yolumuz halkımızı zarara sokacak baskıdan çekinmekle beraber mümkün olduğu kadar iç gelir sağlama esasına dayanmaktadır.”
Türkiye o yılların yokluk ve kıtlıklarından bugünlere kolay gelmedi.
İnanç üzerinden sorgu yapılamaz
(BAZI kendini bilmezlerin internet sitesindeki cahilce eleştirileri üzerine cevabımdır.)
Gelibolu Mevlevihanesi, bugüne kadar ayakta kaldıysa, TSK elinde tutulduğundan kalmıştır. 2005 yılı gibi Kültür Bakanlığı ve Gelibolu Belediyesi katkılarıyla restore edilmiş ve tekrar kullanıma açılmıştır. Burada herhangi bir albay da tarih katliamı falan yapmamıştır. Tarih katliamı dediğiniz şey eğer mezarlıkları tahrip, anıtları yıkma ise, bunun suçlularını sivil toplumda aramamız daha doğru olur. Gelibolu’da birçok yapı ve anıtın, 1940’lı yıllarda depremde tahrip olduğu iddia edilse de siviller tarafından tahrip edilmiştir. Örneğin, Gelibolu’daki Rus anıtı bunlardan biridir. Ama Gelibolu Mevlevihanesi, bu tahribattan askeriye elinde bulunduğu için kurtulabilmiştir. Bakımsız kalmış olabilir ama bugün tüm unsurlarıyla ayaktadır.
İnançla tarih bilimi olamayacağı gibi, herhangi bir konuda da yorum yapılamaz.
Lütfen, aslını astarını bilmediğiniz konularda inancınızla yorum yapmadan önce araştırıp doğrusunu öğrenmeyi denemelisiniz.
Yetkin İŞCEN
www.gallipoli-1915.org
Paylaş