Paylaş
Kömürlü termik santrallar sera gazı emisyonlarının neredeyse % 50’sinden sorumlu.
Üstelik kömür külüyle-tozuyla bizleri hasta ediyor, doğayı mahvediyor. Paris İklim Anlaşması’nın bu kadar çok ülke tarafından imzalanması bunun göstergesi.
Ama yetmez, iklim adaletini sağlamak için dünyanın yer yerinde fosil yakıtlarını yerin dibinde bırakmalıyız.
Bizler bu iklim mücadelesini hep beraber kazanacağız.
Bu yüzden Ekoloji Kollektifi olarak 15 Mayıs’ta omuz omuza Aliağa’dayız.
Artık yeter! Kömür başta olmak üzere fosil yakıtları merkeze alarak refah toplumuna ulaşmanın mümkün olmadığının bizler de dünyanın geri kalanı gibi farkındayız.
Fosil yakıt çağı bitti. Dönüşümü başlatmanın şimdi tam sırası...
ÇERNOBİL’İN 30. YILINDA NÜKLEERE KARŞI YAŞAM ŞENLİĞİ
BÜTÜN ölümlere ve bilimsel verilere rağmen, üstü örtülerek yok sayılmaya çalışılan Çernobil’den bu yana 30 yıl geçti. Çernobil’den bu yana dünyanın her yanından nükleer sızıntı/kaza haberleri gelirken, Fukuşima’nın etkileri halen devam ederken iktidar, Sinop ve Mersin’e nükleer santral yapabilmek için bize doğruları söylemiyor. ÇED raporlarının ne olduğunu biliyoruz, doğa ve yaşam hiçe sayılamaz. Yaşamı savunanlar olarak yan yana geliyoruz. Sergiler, forumlar, atölyeler ve konserler ile nükleersiz bir yaşam için buluşuyoruz. Bugün 16.30’dan itibaren Beşiktaş Abbasağa Parkı’ndayız...Hayde!
Karadeniz İsyandadır Platformu
GÜNÜN SÖZÜ
“Peygamber döneminde kadınların deve sürmesine izin verilmişse bugün de kadınların otomobil kullanmasına izin vermemiz gerekir.”
S. Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in oğlu, 2’nci Veliaht ve Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Selman
IŞİD’İN KARIN AĞRILARI
KİLİS’i hedef alan ‘Katyuşa ve Havan’ saldırılarında ‘özellikle son 15 günlük dilimde’ ciddi bir artış söz konusu. Konuyu çok önemli hale getiren bir diğer önemli boyut da bu olayların 19 Nisan’da Başika’da TSK unsurlarına karşı IŞİD’in gerçekleştirdiği güdümlü tanksavar füzesi saldırısıyla eşzamanlı yaşanıyor olması.
IŞİD’in Kilis ve Başika saldırılarına bakarak Türkiye’ye yönelik teröründe bir çeşitlilik hatta bir değişim ürettiği görülüyor. Geçmişte, başta canlı bombalar olmak üzere Türkiye’de uyguladığı eylem, saldırı ya da suikastlar da daha çok Irak ve Suriye’de mücadele ettiği güç ve ülkelerin bağlısı/uzantısı/destekçisi ya da işbirlikçisi gibi neden ve gerekçelerle dozaj/tepki/hedef belirleyen ve buna bağlı terör üreten IŞİD, artık sahadan ve doğrudan Türk ordusunu ve Türk halkını hedef alan saldırılar yapıyor.
Geçmiş dönemde ürettiği küresel ve bölgesel terör, hoyrat sınır geçişleri ve asimetrik seçicilikle Türkiye’nin teröre ve IŞİD’e destek verdiği algısına katkı sağlayan ve bu şekilde Türkiye’yi IŞİD’le mücadele koalisyonuna dahil olmaya resmen zorlayan IŞİD, bir yandan Türkiye’de gerçekleştirdiği canlı bomba eylemlerini ısrarla üstlenmeyerek gri alanların oluşmasına neden olurken, bir yandan da bu eylemlerin merkezi irade ve aklının bir kararı olmadığı/olmayabileceği algısını da üretmeye çalıştı.
Ancak son 15 gündür IŞİD, yaptıklarıyla su götürmez bir tercihin ve gerçeğin içinde olduğunu gösterdi. Artık sahada, IŞİD’in Türkiye ile taktik alanlarda da mücadeleye başladığına dair ispatlar söz konusu. Bununla birlikte bu noktada bu tahrikin kapsam ve şümulünün genişleyebileceğini de ayrıca öngörmek gerekiyor. Saldırı metotlarında ve yoğunluğunda yaşanacak artışlar, Türkiye’yi astarı yüzünden pahalıya gelecek yeni bir oldubittiye zorlarken, “ilgi ve etki alanlarına erişmede yaşadığı kısıtlamalar nedeniyle” inisiyatif üretmekte zorlanacağı bir çaresizliğin de amaçlanması söz konusu.
Bir yandan Türkiye, IŞİD ve YPG üzerinden “gel gel” eden, göz eden, naz eden ağlarını örmüş bir örümcek kumpanyasıyla karşı karşıyayken bir yandan da bir şey yapmasa/yapamasa bekasını zehirleyecek bütün akreplerin yaşamasına ve gün gelip ülkesini sokmasına izin vermiş olacak.
Ve bu örümcekler sadece IŞİD ve PKK’dan ibaret değil.
Ve tabii sorun sadece bundan ibaret değil.
Abdullah AĞAR - Güneydoğu ile ilgili kitapları olan emekli yüzbaşı
ŞEHİR HASTANELERİ NASIL BAĞIMSIZ YÖNETİLECEKTİR
ŞEHİR hastaneleri konusu maalesef basında yeteri kadar ilgi görmüyor. Halbuki dünyadaki şimdiye kadar en kapsamlı kamu özel ortaklığı ile inşa edilen bu hastanelerin ilki Mersin’de, ikincisi Ankara’da birkaç ay içerisinde hizmete giriyor. Sadece bu iki yatırımın tutarı 1.3 milyar Euro. Arkadan gelen 16 hastane daha var. Hastaneleri inşa etmek ve donatmaktan daha çok nasıl yönetilecekleri önemlidir. Hazine garantisi ile yapılan bu eserler hepimizin. O nedenle nasıl yönetilecekleri etraflıca tartışılmalı. Halka açık şirketlerde olduğu gibi bu hastanelerin yönetim kurullarında bağımsız üyelerin bulunması gayet yararlı olabilir.
Prof. Dr. Melih BULUT
ANAYASA DERSLERİ
ANAYASA tartışmaları yıllardır Türkiye gündeminin en tepesinde yer alıyor. Peki sınıflı toplumda anayasa ne anlam taşıyor?
Dr. Hikmet Kıvılcımlı’dan öğrenelim:
“Kapitalizmde sermaye egemenliğinin halkı isyana götürmemesi için, finans-kapitalistler dahi kendi sömürü ve baskı eğilimlerini kendileri kontrol etmek zorunda kalırlar. Bu kontrolü sonradan kendileri isteseler ve sıkışsalar bile bozamayacakları sağlam kazığa bağlarlar. Buna anayasa denir. Sınıf hâkimiyetini mahkûm yığınlara kolayca kabul ettirmenin en sınanmış ve en beceriklice pratik yolu, sınıf iktidarını anayasa hükümlerince çerçevelemektir. Modern toplumda işçi sınıfı kadar dinamik bir sosyal güç geliştikçe, 99 kişiyi 1 kişinin kafadan silahsızlandırılmış kölesi halinde kıyamete dek tutmak hayal olur. İktidar yolu her sosyal sınıf ve zümreye açık tutulduğu ölçüde, develere verilecek birer tutam otla hendekler atlatılır.”
Paylaş