Paylaş
Her şey Türk toplumunun gözleri önünde meydana geliyor. Bugün Acarlar'ın Beykoz'daki villaları ile ilgili usulsüzlük ve yolsuzluklar gazete ve televizyonların gündemini işgal ederken (Papa'nın ziyareti dolayısıyla unutulup gidecek yine), birçok resmi görevli kendilerine 'hizmet etmişken' Artvin'in bağrından kopup gelmiş bu ailenin göz önündeki bir ferdinin bizleri nelerle meşgul ettiğini, zihinleri tazelemek için hatırlatmak istiyorum.
Ben de otel, lobi, bar, disko dünyasının içinden geçip köşeme oturdum artık; işime gücüme bakıyorum. Ama o bizden daha çapkındı; babasının sendikacılık günlerini hiç dikkate almadı.
Beni dinler misiniz?
Eğlence mekanlarına, önceleri Turgut Özal'ın bazı korumalarının, resmi işleri yanında 'ek koruma'lık yaptığı... (Bir gözaltına alma olayından sonra işe aldığı) 'asayiş'ten sorumlu eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Gündüz Memişoğlu'nun önderliğinde eski İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in üç korumasının dahil olduğu 'koruma ordusu'nu ailesinin hizmetine veren...
Bazı lokallerde işyeri sahiplerine tokat atmakla tanınan... Bodrum plajlarında 20 YTL'lik hesabı 100 $'la ödeyen... Beşiktaş'ta bir dönem yöneticilik yapan... BJK'li futbolcu Sergen'in 'motivasyonuna katkı yapmak' için ona bir Porsche hediye eden... İki çocuğunun annesi, Emel Yıldırım'ı sık sık aldatan... Bir bar çıkışı kaçamak yaptığı manken Ayşe Hatun Önal'ın kafasına 'kar maskesi' taktıran... Deniz Akkaya ile bir eğlence yerinden çıkarken, garsonları cipin üzerine bindirip perdeleten; garson ve valelere 1000 dolar 'bahşiş' dağıtan... Yaptırdığı bir fotoğraf hilesiyle ünlü aktör George Clooney'nin evinde verilen bir partiye katıldığını ve arkadaşı olduğunu iddia edip magazin basınını ti'ye alan... 'Lale Operasyonu' kapsamında tutuklanan Sedat Şahin ve adamları hakkında hazırlanan iddianamede adı geçen... Karşılaştığı yerlerde Sedat Peker'in sık sık sırtını sıvazladığı gözlerden kaçmayan... İlk evliliğini 1989'da yaptığı Aynil'den 1999'da boşanan; ondan da 15 yaşında bir çocuğu olan... Sevgili portföyünde Ece Erken,Yeliz Yeşilmen, Tuğba Özay, Dilek Işık, Sevda Demircan ve Çağla Şikel de bulunan... Ruhsatlı tabancası olan... Asayiş'ten başka Organize Suçlar Şubesi tarafından da gözaltına alınan... CHP'den 2002'de Kadıköy'den 14. sırada milletvekili adayı gösterilen kardeşi Funda Acar'ın 'Kadınlarla gezmiş olabilir, ama artık evine çok bağlı' dediği...
İstanbul'un fantastik bir playboy'dur Erdal Acar vesselam... Ona selamlar yollarım."
Neyin jesti, kime jest
BAŞBAKAN Erdoğan haftalar önce açıkladı: Papa geldiğinde onu karşılamayacak, Riga'da (Letonya) olacaktı! Bunu Erdoğan o gündür her gün tekrarladı. BM Başkanı Kofi Annan önünde bile bunu söyledi. Nitekim Papa geldi. Papa'yı ilk karşılayan Erdoğan oldu. Demek Erdoğan bu kadar samimi. Bu kadar güvenilir.
Durum halkımıza "Erdoğan'dan Papa'ya jest" diye aktarıldı. Objektif olsaydık
bu duruma nazikçe "Erdoğan geri adım attı", "Erdoğan U-dönüşü yaptı",
"Erdoğan geriye kürek çekti" derdik. Bu durumu daha iyi tanımlayan kaba
tabirlerde var. Demek bizde "geri adımları" sadece Yunanlılar,
Rumlar, Fransızlar atar. Biz geri adım atmayız. Biz sadece 'jest' yaparız. Umarım yeni nesil bu durumu düzeltir. Gerçekten objektif olur, objektif kalır, objektif yorumlar.
Kısacası, Erdoğan jest yapmadı. Baktı karşı taraf güçlü. Erdoğan geri adım
attı. Yabancı devlet adamları Erdoğan'ın zayıf olduğunu gözlemledi.
Tansel IRMAK
Tavşanlı'yı unutma
Seyhan'ın zor 'kömür' soruları
TAVŞANLI'daki (Kütahya) kömürle ilgili gelişmeleri unutmuş değiliz. Daha çok yazacağımız var orada oynanan usulsüz atamalar ve ihale yolsuzluğu ile ilgili olarak... İlk önce, Tavşanlı'ya giderek inceleme ve araştırmaları sonunda, Enerji Bakanı Hilmi Güler'in yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın yazdıklarını okuyalım:
- Bakanlık müfettişlerinin GLİ Müessese Müdürü (Paşa Kaya) hakkında üst düzey yöneticilik yapamaz şeklinde raporu olmasına rağmen, müessese müdürü neden hâlâ görevde tutulmaktadır?
Atamaların liyakat ve kıdeme uygun yapılmadığı ve bu atamalarda tarikat ilişkilerinin rol oynadığı doğru mudur? Hükümetiniz döneminde bu kuruma kaç atama yapılmıştır? Görevleri ve tahsil durumları nedir?
İktidarınız döneminde yapılan kaç (kömür) ihale vardır? Bu ihaleler hangi şirketlere verilmiştir? İhalelere yapılan itiraz var mıdır? İptal edilen ihale var mıdır? Varsa bu ihaleler hangileridir?
Kurumda otorite boşluğu olduğu ve kurumun zarara uğradığı iddiaları doğru mudur? Dört yıllık kurum bilançosu nedir?
Kurumda çalışanlardan yazılı olarak Kuran kurslarına yardım istendiği ve bu konuda baskı yapıldığı iddiaları doğru mudur? Bu yazı kim tarafından çalışanlara dağıttırılmıştır?
(Bu arada Tavşanlı'daki tutuklamaya kadar varan olayları yazarken, soruşturma yapan savcıya yazdığı yazı ile 'hukuki akıl' satmak istemesini gündeme getirdiğimiz AKP Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu, bizimle konuşmak için 'araya' saygın bir kişiyi koyduğunu unutuyor. Söylediklerine köşemizde yer veremiz üzerine, "Ona yalattım" deme nezaketsizliğini göstermiş. Acaba yukarıdaki sorular karşısında bu kez Tacidar Seyhan da mı kendisine 'yalatmış' oluyor.)
Ben
ELBETTE şüphesiz inanırım her şeyi yoktan var edenin beni yarattığına, elbette inanırım annemle babamın beni dünyaya getirdiğine, ama ben bu hayatta ve bu ülkede onurumla ezilmeden yaşıyorsam, ekmeğimi bileğimin hakkıyla kazanıp kimseye karnımı doyur diye yalvarmıyorsam, kimseye boyun eğmiyor ve kimsenin kölesi değilsem, inancımı içten ve özgürce yaşıyorsam ve kendimi bir kuştan bile daha özgür hissediyor ve insanca yaşıyorsam bunu da büyük önder Gazi Paşa'nın sağladığını elbette biliyorum.
Göksel KAYA
Emeklilere ve gazilere ayıp
ANTALYA Büyükşehir Belediyesi'ne: "Yol inşaatı bahanesiyle Antalya Oyak Sitesi'ne uğrayan belediye otobüslerinin üç yıl önce iptal edildiğini, yol inşaatı bittiği halde tekrar yerine konmadığını, konmamasının nedeninin de sitede oturanların çoğunun indirimli emekli ve bedavacı gazilerin olması dedikodularının dolaştığını biliyor musunuz?"
Mehmet Ali KILINÇ- ANTALYA (0242-322 48 01)
Mesaj Panosu
- NEWSWEEK'de yayınlanan Zeyno Baran imzalı "Türkiye'de darbe ihtimali" konulu yazıya getirdiğiniz yorumu çok gerçekçi buldum. Bu darbe düşüncesi bizim komutanlarımıza ait bir düşünce olamaz. Bu konuda bizleri aydınlattığınız için teşekkür ederim.
Hilmi KALYONCU
TOKİ'nin TBMM konutları ile ilgili açıklaması
TOKİ Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, dünkü 'TOKİ, TBMM-Konut İhalesini Gizledi' başlıklı yazıyla ilgili olarak şu açıklama yapıldı:
"Yazınıza konu ihale, ilgili mevzuatının gerektirdiği şekil ve sürelerde ilan edilmiştir ki bu husus yazınızda da kabul edilmektedir.
Ancak yazınızda bir kısım müteahhitlerin, bu ihalenin mevzuatın gerektirmediği yöntemlerle de ilan edilmesi gerektiği düşüncesini belirttikleri ifade edilmektedir.
Takdir edersiniz ki ihale yapan bir kamu kurumu için önemli olan, bir kısım müteahhitlerin düşüncesine göre değil, mevzuata göre işlem yapmaktır. Zira bir kamu kurumu için, yazınızda da belirtilen “kamu yararı”nı gerçekleştirmek ilgili mevzuata uygun işlem yapmakla mümkündür.
Diğer taraftan şahsınıza ihalenin internet sitesinde duyurulmadığı, günlük gazetelerde ilan edilmediği gibi gerçeğe aykırı bilgiler de verildiği anlaşılmaktadır.
Zira söz konusu ihale mevzuat gereği Resmi Gazete'de yayımlandığı gibi ilave olarak 5 Kasım 2006 tarihinde iki ayrı ulusal gazetede ilan edilmiş ayrıca internet sitemizde sürekli olarak duyurulmuştur.
Ayrıca ihale tarihinden önce bizzat gazeteniz Hürriyet’te 'meclis lojmanlarının' bulunduğu arsanın ihaleye çıktığı haber olarak yayınlandığı gibi söz konusu işle ilgili olarak pek çok ulusal gazete tarafından da haber yapılmıştır.
Tüm bunlar, mevzuata uygun yapılmış bir ihalenin kendileri için iptalini isteyen kişilerin, istekli olacaklarını belirttikleri işin mevzuatıyla ilgilenmedikleri gibi ilgili kurumun konuyla ilgili özel duyurularını da takip etmediklerini göstermektedir ki ciddiyetleri bakımından kuşku verici niteliktedir.
Bu nedenlerle... İdaremizin diğer tüm ihalelerinde olduğu gibi tapu kayıtları belirtilerek, mevzuata uygun yöntem ve sürelerle ilan edilmiş ayrıca ilaveten Kurumumuzun internet sitesinde ve ulusal gazetelerde duyurulmuş bir ihale için; sırf bazı müteahhitler mevzuattaki yöntem ve sürelerden başka türlü duyurular yapılmasını talep ediyor diye, 'ihale gizlendi' yorumunu yapmanın 'kamu yararı'na hizmet etmeyeceği düşüncesindeyiz."
'Barış için Kuzey-Güney Müzisyenleri Buluşması'
ŞİŞLİ Belediyesi, 'Barış İçin Kuzey/Güney Müzisyenleri Buluşması' adı altında, 'Barış Kenti İstanbul'da Dünya Müzisyenleri Buluşması' projesi
kapsamında Fransız Kültür Merkezi'nde gerçekleşen 'Barış için Kuzey-Güney Müzisyenleri Buluşması' adlı uluslararası konferansa 12 ülkeden 40 müzisyenin katıldı. İkinci oturum olarak gerçekleşen 'Kültürlerarası İletişim Aracı Olarak Müzik' Konferansı katılımcıları arasında yer alan ve konuşma halk müziği sanatçıları Nilüfer Akbal ve Mazlum Çimen ilginç açıklamalarda bulundu.
Şiwan Perver ile Sezen Aksu barış adına konser vermelidir
Halk Müziği sanatçısı Nilüfer Akbal yaptığı konuşmada. barış için dünya müzisyenlerinin buluşmasının anlamlı olduğunu, fakat çelişki yaşandığını söyleyerek, "Bir çok ülkenin müzisyenleri bir araya geliyor, barış adına konserler veriyor ve barış şarkıları söylüyor. Yunanlı sanatçı Theodorakis Türk sanatçı Livaneli ile bir araya geliyor barış şarkıları söylüyor. Peki Livaneli ile Ciwan Haco veya Ciwan Haco ile Teoman yine veya Şiwan Perver ile Sezen Aksu biraraya gelip niye barış şarkılarını okumuyorlar, barış adına konserler vermiyorlar."
Babası Nesimi Çimen'in Sivas olaylarında yanarak hayatını kaybettiğini sözlerine ekleyerek başlayan halk sanatçısı Mazlum Çimen de Nilüfer Akbal'ın sözlerine katıldığını söyledi. Çimen Alevi müziğinin barış müziği olduğunu da söyleyerek "Babam Nesimi Çimen'i Sivas katliamında kaybettik. Yargı Sivas katliamı sanıklarına idam kararı verdiğin de idama karşı ilk imzayı verenlerdenim. İnsanlık ve barış adına idama karşıyım. Barış ve insanlık adına konuşulanların ve adım atanların laf ve söylemleri havada kalmamalıdır, uygulamalıdır" dedi.
CHP'nin Esnaf Kurultayı ile ilgili bildirisi
CHP'nin esnaf önderleri ile birlikte gerçekleştirdiği Esnaf Kurultay'ına sunulan komisyon raporları ile yapılan konuşmalar ışığında aşağıdaki görüş ve önerilerin, ilgili ve yetkililer ile kamuoyuna sunuldu.
1- Devlet, esnaf ve sanatkarın korunup desteklenmesi için Anayasanın 173’üncü maddesinde öngörülen görevlerini yerine getirmeli, bu bağlamda sanayileşme süreciyle birlikte önem ve güç kaybeden esnaf ve sanatkar kesiminin giderek piyasadan çekilmesinin yaratacağı sosyal sorunların önlenebilmesi için gereken tedbirleri almalıdır.
2- Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunundaki esnaf tanımı yeniden ele alınmalı, esnaf ve sanatkarlık mesleği “gelir ölçütü”ne göre değil AB müktesebatı ile Ahilik geleneğine de uygun olarak “meslek kriteri” esas alınarak yeniden tanımlanmalıdır.
3- Hiper ve grosmarketlerin kuruluş ve faaliyetlerine sınırlama getiren AB mevzuatı ülkemizde de yürürlüğe konulmalıdır.
PLAKALARI TŞOF BASSIN
4- Karayolları Trafik Kanunu'nun 131’inci maddesinde değişiklik yapmak suretiyle Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu ile bağlı teşkilatı tarafından 1965 yılından buyana başarı ile sürdürülen plaka ve basılı kağıt satış hizmetlerine son veren düzenlemeden vazgeçilmelidir.
5- Karayolları Taşıma Kanununun kamyoncu esnafını ve dolayısıyla bireysel taşımacılığı büyük sıkıntılara sokan hükümleri değiştirilmeli ve Kanun bu yönüyle yeniden ele alınmalıdır.
6- Esnaf ve sanatkarlarımızın finansman desteği geliştirilerek ve özellikle desteğin boyutları genişletilerek devam ettirilmeli ve bu kesim yeni teşvik ve kredi araçlarıyla desteklenmelidir; bu çerçevede Halk Bankası bir kamu bankası olarak işlevini sürdürmeli ve geliştirmelidir.
7- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun esnaf ve sanatkar kesimini mağdur edecek en önemli hükmü olarak değerlendirilen ve emekliye ayrılmış meslek mensuplarının aldıkları yaşlılık aylıklarından %10 olarak kesilen sosyal güvenlik destek primi oranını 1.1.2007 tarihinden itibaren %33’e çıkaran düzenlemeden mutlaka vazgeçilmelidir.
8- Esnaf ve Sanatkarların vergilendirilmesinde uygulanan basit usul vergileme yöntemi aynen sürdürülmelidir."
Papa, papaz, ruhban ve Rum okulları
Bütün olay misyonerlik
PAPA geldi hoşgeldi. Gelişi dolayısıyla TV'lerin birinde bir papaz konuşuyordu, Rum okulları kapatıldı diye... İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Özel Eğitim Kurumları'nda ve İtalyan Sör Okulu'nda müdürlük yapmış bir kişi olarak, bazı şeylerin yanlış bilindiğini ve anlatıldığını görüyorum.
Heybeliada'daki teoloji okutulan Ruhban Okulu ayrı, Heybeliada Rum Lisesi ayrıdır. Ruhban Okulu'nda, 625 sayılı Özel Okullar Yasası ortadan kaldırılınca 1971'de eğitim durduruldu. Çünkü Ruhban Okulu bu yasaya tabi idi.
Bu okulun bulunduğu binada ise Rum Lisesi halen faaliyete açıktır; bir Türk müdür yardımcımız halen görevlidir. Bir Rum öğrenci olsa dahi öğretime başlayabilir. Ama yok.
Bütün sorun bazı güçlerin Ruhban Okulu'na, yurtdışından dışardan öğrenci getirip okutmak istemelerinden doğuyor. Bu amaçla Vakıflar Yasası'nı değiştirtmek istiyorlar. Bu değişiklik olursa, Türk müdürlerin işine son verilecek, tam bir misyoner okulu olacak buraları...
Tartışma burada odaklanıyor, AB'ye bu nedenle şikayet ediliyoruz.
NASIL KANDIRIYORLAR
Ben İtalyan Sörler Okulu'nda görevliyken bir gün şöyle olay yaşadım, misyonerlik açısından. Okulda ayin varmış, haber verilerek iki Türk öğrencinin ayini izlediğini gördüm. Aslında ayinlere Türk öğrenciler alınmazdı. Öğrencilerimizi çağırdım, "Ne için gittiniz?" dedim, "Org dinlemek için" dediler. "Ama ellerinizi bağlayıp ibadete de durmuştunuz" deyince "Sörler öyle istiyor" derken kızdığımı anlayarak şöyle devam ettiler: "Peki, hocam onlar istediği için gittik, bir daha gitmeyiz."
İşte misyonerlik budur, farkında olmadan sizi kandırırlar. Bir bakarsın kendini başka bir ortamda bulursun. Sevr'den öğrence Anadolu misyoner okullarıyla doluydu; Atatürk bunların ne yaptığını anlayınca sadece
üç azınlığın (Rum, Ermeni ve Musevi) okulları izin verdi, Lozan anlaşmasında da bunlar yeraldı.
Bugün yabancı özel okullar sınıf ve öğrenci sayılarını arttıramazlar, kontenjanları bellidir. Her okulda Türkçe kültür öğretmenleri vardır.
Ne yazık ki, Hristiyan alemi bu işi kurcalayıp duruyorlar. Aslında bizim açımızdan hiç bir sorun yok, gelsinler okusunlar. Esas sorun Rum nüfusun olmamasındadır.
Perihan ERGUN
İstanbul İl Milli Eğitim eski Müdür Yardımcısı
Türkiye ve Almanya'da yaşayan Türkler açısından birinci yılını dolduran Almanya büyük koalisyonu
GEÇTİĞİMİZ yıl eylül ayında gerçekleştirilen erken seçimleri küçük bir farkla kazanan Hıristiyan Demokrat Parti´nin Sosyal Demokratlar ile kurduğu büyük koalisyon hükümeti birinci yılını tamamladı. Küçük de olsa bir ekonomik canlanma yaratan ve uzun bir süreden sonra ülkedeki işsizlik oranını yüzde on sınırının altına çekmeyi başaran koalisyon hükümetinin yarattığı iyimser hava, Türkiye ve Türk göçmenler söz konusu olduğunda ne kadar geçerli? Bu bir yıl Türklere neler getirdi?
Yeni hükümet göç konusuna ilişkin olarak sembolik bir “Uyum Zirvesi” gerçekleştirdi. Uyumdan sorumlu devlet bakanlığına getirilen Maria Böhmer daha bir türlü yerine ısınamadığı için bu konuda ciddi ve somut adımlar atıldığını söylemek güç. Eylül ayında bir “İslam Zirvesi” gerçekleştiren Federal İçişleri Bakanlığı da Almanya´da yükselen “İslamofobi”ye çareler bulmanın yanında İslam’ı da ciddi bir şekilde kontrol altına alma çabasında. Almanya’daki ekonomik yükselişten Türkler henüz nasibini alamamış durumda, bu ülkede yaşayan 2 milyon 700 bin Türk göçmenin %25’i fakirlik sınırının altında yaşarken, % 30’u da hala işsizlikle mücadele ediyor. Bunun sonucu olarak Türklerin daha fazla kendi işlerini kurmaya çabaladıklarını görüyoruz. 2006 yılı Ekim ayında Almanya’da kendi başına iş kurmuşların sayısı 70 bin sınırını ilk defa aşmış bulunuyor.
Koalisyon hükümetinin Türkiye’ye bakışı konusunda tek bir çizgi tespit etmem mümkün değil. Alman dışişleri bakanlığını üstlenen Sosyal Demokratlar Türkiye’ye daha olumlu bakarken, esas olarak Türkiye politikasının yönlendirildiği Alman Başbakanlığı’nda Türkiye’ye karşı sert rüzgarlar esiyor. İki hafta önce görüşme şansı bulduğum Angela Merkel, “Türkiye en kısa zamanda Güney Kıbrıs’a limanlarını açmazsa bizim dönemimizde üyelik görüşmeleri askıya alınacaktır” sözlerini gayet açık bir şekilde dile getiriyor.
Ekim ayında gerçekleştirdiği 26 saatlik Türkiye gezisinden pek olumlu izlenimlerle ayrılamayan Alman Başbakanı, başbakan olarak Türkiye politikasında yumuşama gösterirken parti başkanı olarak, aynı sertliğini sürdürüyor. Türkiye’nin AB’ye giden yolunda Almanya’nın desteğini arkasına alamamasının pek kolay olmayacağı görülüyor.
Almanya’da yapılan son kamuoyu araştırmaları Türkiye’ye desteğin azaldığını gösteriyor. 2007 yılının ilk yarısında AB’nin dönem başkanlığını üstlenecek olan Almanya, Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin gündemine pek fazla sokmayacak izlenimi uyandırıyor. Görüşmelerin kesilip, kesilemeyeceği veya askıya alınacaksa bunun gerekçesi en geç 11 Aralık’ta belli olacak.
Almanya’nın iç politikasında önemleri günden güne artan Almanyalı Türkler Almanya’nın Türkiye’ye dönük dış politikasında söz sahibi değiller. Türk-Alman ilişkileri ekonomik, askeri, kültürel ve bilimsel sahalarda hızla gelişiyor, ancak önümüzdeki evre siyasi ilişkilerde bir durgunluğa gebe görünüyor.
Prof. Dr. Faruk ŞEN
Paylaş