Paylaş
En yetkililer, EPDK bile konuyu anlayamamış, muhalif STK’lar bile çözüm önerememektedir. İşte gerçekler:
1- Türkiye’nin halkın anlayacağı dilden elektrik üretimi 2014 yılında 221 milyar kws’tır. Bu üretimin 174 milyar kws’ı kullanılmakta, % 8’i (17.68 mkws) şebeke kaybı olarak kabul edilse, 221-17.68=30.0 milyar kws’lık bölümü Güneydoğu illerince kaçak kullanılmaktadır. Yani faturaları batı illeri PKK’ya ödemektedir.
2- Elektriğin ana tüketim alanı sanayidir. Türkiye’de 1950’den beri gerçek sanayi kurulamamıştır. Türkiye ne Kore ne de Çin’in geçtiği yollardan geçmemektedir. Oysa yurdumuzda elektrik, inşaat demiri yapmak için çok elektrik tüketen hurdadan çelik üretiminde kullanılmaktadır. Bu da yıllık 25 milyon ton çelik için 50 milyar kws’dir (2000 kws/ton çelik). Çelik kütlesel olarak, kömür ve filizden üretilir. Türkiye, dünyada % 65 oranında, ark ocaklarıyla çelik üreten en büyük ülkedir. Bu prosesin üreticiye bir kâr bıraktığını sanmıyorum. Çözüm ya Erdemir, İSDEMİR gibi entegre tesisler kurmak ya da pahalı hurda (300$/ton) ithal etmek yerine, inşaat demiri ithal etmektir. Ark ocaklarının yapımı yerli ve tesis ucuzdur. Entegre tesisler milyarlara mal olur. Böylece çelik eritmeye giden elektrik % 30 azalacaktır. 30 milyar kws’lık elektrik tasarrufu, 2023 yılına kadar 10 yıl yeni bir elektrik yatırımı gerektirmeyecektir. Yani sadece buradan doğalgaz ithalatı ve büyük elektrik yatırımı kısılmış olacaktır.
YENİLENEBİLİR ENERJİDEN TÜM İHTİYAÇ SAĞLANABİLİR
3- Elektrik, çimento gibi yoğun elektrik harcayan fabrikalarda kullanılmaktadır. Hızla bu pis sanayiden çıkmamız gerekmektedir. -Rant amaçlı, inşaat çılgınlığıyla övünülmektedir. Mühendislikte bir daire için yılda 2.5 kw kurulu güç alınır. Bu da yıllık 250.000 kw’lık yeni ek güç gerektirir. Yetkililer elektrik yetmiyor, yapmayalım mı? diye duygu sömürüsü yapmaktadırlar.
4- Doğalgaz’a dayalı elektrik santrallarını niçin yapmamalıyız? Çünkü doğalgaz santralını yapmak ucuz, inşaat süresi 6 ay, işletme verimi yüksektir. Üstelik doğalgaz santralları, yük dağıtımı sırasında sürekli öncelikle tam gaz çalışmakta, linyit termik, hidrolik santrallar durdurulmaktadır. Oysa doğalgaz santrallarının sadece puant zamanı çalışması gerekir. Ülkemizde elektriğin zaten % 62’si doğalgazdan üretilmektedir. Bu dünya birinciliğidir. Tüm dünya ülkelerinde en çok % 25 elektrik doğalgazdan üretilmektedir.
5- Afşin-Elbistan, Karaman ve Trakya linyit kömürleri 900 kcal/kg gibi çok düşük kalitelidir. İşletmesi zor ve verimsizdir. Design olarak 1400 mw gücündeki AEL santralı yılda 7 milyar kw elektrik üretecekken 1984’ten beri ancak bunun 1/4’ü (2 milyar kws) elektrik üretmektedir. Buralara hiçbir yabancı 10 milyarlarca dolar yatıramamaktadır. Bu santrallara bel bağlanamaz.
6- Yenilenebilir enerji: Su hep bildiğimiz enerji koludur. Rüzgâr ve güneş santralları pahalı, enerji işletme verimleri düşüktür. Örneğin 1000 Mw gücündeki doğalgaz santralı yılda 6 milyar kws üretirken, HES 3.0 Mkws, linyitte 5 Mkws, rüzgârda 2.0 Mkws, güneşte ise 1.0 Mkws elektrik üretilmektedir. Bunun için kimse yenilenebilir enerji kullanmamaktadır. Önerim, özelleştirme adı altında yağmalanarak, tasfiye edilen TEK’in yeniden kamu şirketi olarak açılması, rüzgâr ve güneş santralları kurmamız ve tüm enerjimizi, Almanya gibi % 66 oranında (160 milyar kws) yenilenebilir enerjiden sağlamamızdır.
ASLAN ÖZMEN-Y. Mühendis
Mahkûm mu, ‘Dominyon Valisi’ mi?
EMEKLİ bir diplomatımız böyle diyor:
“İmralı ziyaretçileri yeni talimatları paylaştılar. Uzun zamandır dillere pelesenk olan ama kimsenin (birkaç kişi hariç) içeriği hakkında kesin bilgi sahibi olamadığı yol haritası üzerinde konuşulmadığını ama süreci etkileyen tıkanıklığın aşılması konusunda mutabakat olduğunu açıkladılar. Tıkanıklık denilen şey basit bir ‘lavabo tıkanıklığı’ değil, öyle olsa çok etkili ‘lavabo aç’lar ile sorun çözülürdü ama öyle bir çözücü (ABD hariç) görünmüyor. ABD’nin, süreci müdahil olarak yönlendirmek istediğine dair şüpheler hükümet kanadını etkiliyor, İmralı ve Kandil ve diğer türevler bakımından ABD zaten ezeli ve ebedi müttefik...
Yenilenen talimatlar arasında, yol haritasının bir an önce taraflarca paylaşılması (İmralı, Kandil vd.), müzakere mekanizmalarının devreye girmesi, İmralılıya müzakere konforu sağlanması (yeni ikametgâh, sekreterya vd.) hususlarının öne çıktığı anlaşılıyor.
Gidip-gelme ile görevlilere göre, ‘silah bırakma’ zaten gündemde değil. Hükümetin bir çözüm kuruluşunu da görevlendirdiği anlaşılıyor.
Şiddet ile demokrasi üretme üzerine, ayağı yere basmayan retorikler bir tarafa bırakılırsa, kendilerini İmralı ve Kandil ile devlet arasında koordinasyon görevlisi olarak konumlandıran ve İmralı tarafından tayin edildiklerini ileri süren HDP’lilere göre, çözümün mimarı İmralılıdır ve yönlendirici olarak oradan ‘kerteriz’ alınmalıdır... İmralılının tayin tasarrufu üzerinde kimsenin söz hakkı olmadığını (devlet dahil) ve bu hususun müzakereye kapalı olduğu da açıklandı. Bugüne kadar olan gelişmelere bakınca, silahlı isyan bir tarafta, kendisini (siyasal temsilci olarak değil) İmralı tarafından koordinatör olarak tayin edilmiş olarak görenler bir tarafta ve devlet diğer tarafta... İmralı da adeta, bölgeye tayin edilmemiş ama tayin edilmesi garanti, bir ‘Dominyon Genel Valisi’ edası ile süreci yönetiyor. Bu denklemde Kürt yurttaşlar yok, onlara ağalık yapanlar var, ağalık düzeni, silahlı siyasi ağalığa evrilmiş olarak devam ediyor.”
Biliyor musunuz?
- TÜRK-Alman Sağlık Vakfı Başkanı Prof. Dr. Yaşar Bilgin’in toplum içinde sağladığı önemli katkılardan dolayı Federal Almanya Cumhurbaşkanlığı tarafından ‘Liyakat Nişanı’ ile ödüllendirildiğini...
- ALMANYA’nın Hessen Eyaleti Hür Demokrat Parti Milletvekili ve eski Eyalet Başbakan yardımcısı Jörg Uwe Hahn’a Bursa Uludağ Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildiğini...
- 2014 Eylül atamalarında mağdur edilmiş branş öğretmenlerinin seslerini duyurmak; branşlara yönelik 40 bin atamanın 2015 Şubat’ta yapılmasına dikkat çekmek için 16 Kasım’da Ankara’da toplanacaklarını açıkladıklarını...
Ege otoyolunda 200 bin zeytin ağacı kesildi mi
CHP İstanbul Milletvekili Dr. M. Sezgin Tanrıkulu Başbakan’a: “İstanbul-Bursa-İzmir otoyol inşası için bugüne kadar 200 bin zeytin ağacı kesildiği iddiası doğru mudur? İstanbul-Bursa-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Yap-İşlet-Devret Projesi” için bugüne dek yok edilen zeytin ağaçlarının tam sayısı nedir? 2004–2013 yılları arasında Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan ‘acele kamulaştırma’ kararları sonucunda da Türkiye’de yok edilen zeytin ağaçlarının sayısı nedir? Gemlik’te TOKİ tarafından inşa edilecek konut projesi için kaç adet zeytin ağacı yok edilecektir?” diye sordu.
Paylaş