‘‘Kışla
ilk kez
III.Mustafa döneminde yaptırılmış
(1757-1774), II.Mahmut döneminde
Asakir-i Mansure-i Muhammediye için yenilenmiş
(1808-1839), Kırım Savaşı'nda
Abdulmecid'in karargah olarak kullanılmış
(1839-1861), son duruma ise
II.Abdülhamit dönemine getirilmiştir
(1876-1909).
1836-1837'de mühendishane öğrencilerinin kışla içindeki
Mektebi Harbiye'ye taşınması ile
'Fünun-u Harbiye-i Mansure' adıyla anılmaya başlayan
Rami Kışlası, 1960'lı yıllarda askeri işlevini kaybederek
Eyüp Belediyesi'ne devredilmiştir. 1. grup eski eser olmasına rağmen 1985'te Eyüp Belediyesi'nce geçici olarak
Kuru Gıda Esnafı'na tahsis edilmiştir.
Neoklasik üslupla dizayn edilen kışlanın bugünkü hali içler acısıdır. Baraka olarak hazırlanan derme-çatma gıda dükkanlarına yerleşen esnafın kışla duvarlarını yıkarak tarihi eseri depo olarak kullanmaya başladıkları bilirkişilerce tespit edilmiş, yargıda suçlu bulunan işyeri sahipleri son af kapsamına alınarak cezadan muaf tutulmuştur.
Ne acıdır ki,
İstanbul'un göbeğindeki yüzyıllara tanıklık etmiş bir tarihi eser ihmal edilmiştir.
Ülkemizde, yanıbaşımızdaki
'Ecyad Kalesi'ni koruyamazken,
S. Arabistan'dakini ne kadar savunabiliriz acaba.’’
Ayasofya'ya ihanet
LÜTFEN, 30.1.2002 tarihli
Hürriyet'in 35. sayfasındaki (spor)
Beşiktaş'ın Brezilyalı futbolcusu
Ronaldo'nun ailesine
Ayasofya'yı gezdirirken çekilen fotografı dikkatle inceleyiniz.
Ayasofya girişindeki freksin (sanırım Hz.
İsa figürü böyle tanımlanıyor) haline bakınız ve bir dünya mirasına yapılan alçaklığı görünüz. Mağara duvarlarındaki basit resimler için flaşlı fotoğraf çekilemezken, bizim vatan-millet büyüklerimiz o freks yok olsun diye iki taraftan bilmem kaç derecelik holojen lambalar ile aydınlatılarak resmen yakılması sağlanmış... Aynı alçaklar parti mitinglerinde
Sultanmet Türbesi'nin çatısına da çıkıp tepinmişlerdi.
Bu garip ülke için buna benzer nice örnekler var. Büyük ümitlerle adam olabileceğimiz günleri bekliyoruz.
Selim UYGUN-BOSTANCI Al yoksuldan ver zengine!
Ankaralı emlakçı Salim Taşçı, Emlak Vergisi değerlerine isyan ediyor
18 milyon 55 bin mükellefi ilgilendiren emlak vergilerinin adaletsiz olduğu, tepkileri giderek artırıyor. Vurdumduymaz bazı görevlilerin masa başından kalkmadan 5 kişilik komisyonun bazen bir, bazen de iki üyesinin katılımıyla rayiç bedelleri belirlemesi, haksızlık ve vicdansızlık olarak kabul ediliyor. Hele belediye gelir müdürlerinin, listeleri sorumsuz muhtarlara imzalatması, ayrı bir tepki uyandırıyor.
Ankara'nın ünlü emlakçısı
Salim Taşçı, ‘‘Vergisiz devlet olmaz, olamaz. 150-250 milyarlık dairede oturan elbette vergisini ödeyecektir. Karşı olduğum, adaletsiz farklılıklardır’’ diyor.
Taşçı bunlara şu örnekleri veriyor:
‘‘Çankaya Caddesi m2 birim 500 milyon... Burada mağazalar 1.5-2 milyon $, daireler 180-250 milyar arasındadır en düşük haliyle. Burasının m2 birim fiyatı en az 3.5-4 milyardır. Bu yer
Ankara'nın bir numaralı yeridir.
Şu rayice bakınız:
Ulus, Konya Sokak, 510 milyon....
Ankara'nın 7-8'inci sınıf yeridir. Birkaç dükkán var ki, bu dükkánların bazıları siftahsız kapanır. Satılık bir dükkán olsa 100 bin $'a zor satılır. Adalet var mı?
Gaziosmanpaşa gözde bir bölge... Nene Hatun ve Reşit Galip Caddeleri; Köroğlu, Tahran Caddeleri; 400 milyon... 4'üncü, 5'inci sınıf
Dikmen Caddesi ise 1 milyar; adalet mi?
GOP'nin,
Çankaya'nın en güzide sokakları 300-400 milyon; 3'üncü, 4'üncü sınıf ve 100 m2 daire veya büroyu 50-60 milyara zor satabileceğiniz Kızılay Halk, Sağlık, Mediha Eldem Sokakları da 350 milyon... Bu da mı adalet?
Robin Hood'luk tersine döndü galiba!
Fakirden alıp zengine kıyak çekmek değil midir bu? Buyurunuz İstanbul örneğine...
Yenibosna 1 milyar;
Ataköy 11. Kısım ise 1 milyar 440 milyon... Yalıların olduğu
Yeniköy Köybaşı Caddesi, 250-300 milyon. Vicdansızlık...
Rayiç bedel çarpıklığını
Türkiye'nin gündemine ilk kez
Muharrem Sarıkaya ile
Hürriyet'te gündeme getirmiştik. Bunun gibi yüzlerce çarpık rayiç bedel örneği vardır. Yazılanlar ise bazılarıdır. Tabii bazıları anlarsa!
Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır kutsal olmasında da, adalet ölçü alınır... Adaletli olursa anlamı daha da güzelleşir.’’
Peki ne yapılabilir?
Taşçı, ‘‘Yeniden komisyonlar çalışacak ve hakkaniyet ölçüsünde düşük bedellere gerçek bedel verilecektir. Birinci sınıf yere 6'ncı sınıfın bedeli verilmeyecektir.’’
Pako'ların Bekir Coşkun'u var bizim o da yok
BİZLER olanaklarımız ölçüsünde özürlü çocuklarını
rehabilitasyon merkezine götürebilen velileriz. Devlet bize çocuklarımız için her ay 186 milyon lira verir.
Ankara'da bir rehabilitasyon merkezi vardır. Bu kuruluşun hiçbir kurum tarafından denetlendiği görülmemiştir. Zamlarını istediği gibi ayarlar. Bayram, tatil, yılbaşı demez; vermediği hizmetin parasını çatır çatır alır. Eğer itiraz ederseniz özürlü çocuğunuzla birlikte kendinizi kapının önünde bulursunuz.
Bu merkezin aylık kazançını hiç sormayın; çünkü kendisine kimse hesap soramaz. Fatura vermediği için bu paranın gerektirdiği hizmetleri almak da mümkün değildir.
Yeni rehabilitasyon merkezleri açılmaz, açılanlar denetlenmeyip yöneticilerinin, sahiplerinin insafına kalırsa; özürlüler de yanmış, velileri de çökmüş durumdadır.
Kütahya'ya yazık olmuş
KÜTAHYA'nın Kurtuluş Savaşı'nda çok önemli bir yeri vardır: 30 Ağustos 1922'de
Dumlupınar'da Yunan kuvvetlerine karşı girişilen son taarruz başarılı olmasaydı, belki de
Türkiye Cumhuriyeti doğmayacaktı.
Bu nedenle
Dumlupınar'daki savaş, tarihte
‘‘Başkomutan Meydan Muharebesi’’ ifadesiyle yer alır;
‘‘Başkomutanlık’’ değil... Çünkü
Atatürk birliklerin başında savaşa bizzat katılmıştır.
İşte böyle bir kentin belediye başkanını tanımak ister misiniz?
Aslen Konya Akşehirli olan
Süleyman Canan, Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı'nda levazım subayı iken
TSK'dan atılacağını öğrendiğinde emekliliğini istemiş ve kendisini hemen
Erbakan'ın kollarına atmıştır. Şimdi SP'den belediye başkanıdır. Bu sandalyeyi oyların bölünmesi (% 23) sonucu sağlamıştır.
Canan, ‘‘Kütahya, Müslüman bir şehirdir’’ diyerek laikliğe aykırı davranmakla suçlanıyor. Makyaj yatırımları dışında hiçbir altyapı hizmeti sunmadığı ve son yağışlardan etkilenen halkın tepkisini çektiği biliniyor.
Canan'a tepki gösterenler
‘‘Kütahya'yı 30 yıl geri götürdü, daha da gerici yaptı’’ diyorlar. Kurduğu şirketler aracılığıyla yandaşlarına menfaat sağladığı iddiaları yaygın şekilde konuşuluyor.
Canan'ın hazırlatıp önsözünü yazdığı
‘‘Evlilik Rehberi’’ kitabı nedeniyle hakkında
Mülkiye müfettişleri soruşturma başlattı.
Kütahya Savcılığı dün bir saat süre ile ifadesini aldı. Kitap hakkında Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği toplatma kararı üzerine belediyede bulunan 850 kitaba el konuldu. Vali
Aydın Güçlü başkanlığındaki
Bölge Güvenlik Kurulu, başkanın uygulamaları ile belediyeye bağlı şirketlerin faaliyetlerini gündeme aldı.
Kütahya Atatürk Düşünce Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, THK, Yardımsevenler Derneği, Ticaret Borsası gibi sivil toplum örgütleri bir bildiri yayınlayarak, dini kendisinin emelleri uğruna kullanan ve 'kadınları adeta esir ve köle gibi gören zihniyetin' sahibi
Canan'ı şiddetle protesto etti.
STK'lar pazartesi günü belediye önüne siyah çelenk koyma kararı aldı; protestoya kadınlar çağrıldı.
Kütahya'ya gerçekten yazık olmuş.
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Kapalı yerlerde sigara içmenin cezası (109 milyon) var ama ceza vereni hiç görmedim.’’
(Ankara Emniyet Müdürü Hasan Yücesan)
MESAJ
ANKARA'dan
Fikret Gülersoy'un, ‘‘Ezan Türkçe mi, Arapça mı okunsun?’’ yolundaki önerisi yerine getirilsin ama ankete namaz kılanlar katılsın... Ancak okunan şeyin ne olduğunu veya neyin vaktini hatırlattığını
Arapça olduğu için anlamayıp da gereğini bu yüzden yapamayanlar varsa hem Türkçe hem de Arapça okunsun. ‘‘Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz.’’
Başsağlığı
Prof.
Aykut Barka'nın kaybı dolayısıyla saygın bilim dünyasının başı sağolsun.