Paylaş
Anlamlı bu açıklamayı okuyalım:
“Türkiye Cumhuriyeti’nde uluslaşma sürecini tamamlayan Türk Devriminin ya da Atatürk devrimlerinin en önemli basamaklarından ilki cumhuriyetin kuruluşundan dört yıl sonra yapılan harf devrimi, ikincisi de cumhuriyetin kuruluşundan dokuz yıl sonra 26 Eylül 1932’de düzenlenen Türk Dil Kurultayı ile yaşama geçen ‘Dil Devrimi’dir. Bu nedenle, 26 Eylülleri (yarın) ‘Dil Bayramı’ olarak kutluyoruz. Bayram coşku demektir, bayram sevinç demektir. Halbuki Türkçemiz, kültür emperyalizminin etkisiyle yabancı dil özenticilerinin, öykünücülerinin elinde perişan olmuş ve sahipsiz kalmıştır. Dil Bayramı olarak 78. yılını kutladığımız bugünde de bayram sevinci ve coşkusu yerine büyük bir üzüntü yaşamaktayız.
Dil, toplumu ulus yapan, o toplumda yaşayan bireyleri birbirine kaynaştıran ulusal bir iletişim aracıdır. Öğretim ve öğrenmenin biricik anahtarı, bilgi aktarmanın ve biriktirmenin sağlayıcısıdır. Dil ile düşünce arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Bir dil başka dillerin karışımından oluşmuşsa, o dilin söz dağarcığı yabancı sözcüklerle yüklüyse, böyle bir dille açık seçik düşünülemez. Bir toplumun düşünce alanında gelişmesi, öncelikle dilinin yetkinliğine, zenginliğine bağlıdır.
Yüce Atatürk: ‘Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır’ diyerek dilin bir ulus açısından ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmıştır.
Gelişmiş, yetkin ve zengin bir dilden yoksun toplum düşünce alanında yaratıcı olamaz. Bir toplumu değiştirmek, ona yeni bir yaşama düzeni getirmek geniş ölçüde o toplumun diline bağlıdır. Dilin, bir ulusun varlığının ve kültürünün emrinde, iyi bir anlatım aracı olarak kullanılabilmesi, sosyal yapının ortak gelişme koşullarına ayak uydurarak yol alabilmesine ve o sosyal yapının gereksinimlerine yeterince yanıt verebilmesine bağlıdır.
Dil konusunda hem Atatürk’ün hem de Türk Ulusu’nun gösterdiği kararlılık sonraki yıllarda gösterilmemiştir. Özellikle 1950’li yıllardan itibaren ABD ile başlayan ve AB ülkeleriyle devam eden yabancılaşma, her alanda olduğu gibi dilimiz ve kültürümüz üzerinde de etkili olmuş, hem sözlü ifadelerde, hem yazılı kullanımlarda yabancı özenticiliğini egemen kılmıştır. Ulusal kimliğimizin simgesi olan dilimiz, yabancı dillerin boyunduruğu altına girmiştir. Günümüzün yöneticileri ve aydınları tarafından dilimize gerekli özen gösterilmemektedir.
Yüzyıllar önce Karamanoğlu Mehmet Bey, 13 Mayıs 1277’de yayınladığı fermanında: ‘Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır’ diyerek Türk diline sahip çıkarken bugün bizler ne kadar utanılacak durumda olduğumuzun farkında bile değiliz.”
Dil Bayramı kutlu olsun!
Yüzde 5’lik kontenjan kimlere dağıtılıyor
BİR grup öğrenci, “Yurtkur’daki ‘resmi torpil’ sisteminden yakınıyorlar.
“Tamam size yakın insanların öğrencilerini yerleştiriyorsunuz, torpil sisteminden en çok siz yararlanıyorsunuz ama yazıktır biz de bu ülkenin vatandaşıyız, kaldırın bu düzeni, bırakın kimin hakkıysa o girsin” diyorlar:
“Yurtkur Genel Müdürlüğü’nün kapısını gözleyin. Bizim gibi tanıdığı, eşi dostu olmayanlar kapıda saatlerce bekliyor. Kimse yüzüne akmıyor.
Genel Müdür’le ‘Yok, meşgul, misafiri var’ engellemeleriyle görüşmek mümkün değil. Derdinizi kimseye anlatamıyorsunuz.
ÖSYM’deki haksızlıklar, hırsızlıklardan sonra bir de Yurtkur’dan mı çekecek bu gençler... İlginç uygulama var. Her yurdun % 5 kadar kapasitesi boş bırakılıp bu sayı kadar öğrenci ‘Genel Müdür kontenjanı’ denen, sadece kurumun genel müdürünün imzaladığı bir belge ile hiçbir kritere tabi olmadan direkt kaydını yaptırabiliyormuş. Siz istediğiniz kadar yedek sıranızı bekleyin, yerleştirme istediği kadar objektif olsun, bunun adı nedir? Düşünebiliyor musunuz üniversite sınavı yapılıyor, her bölüme % 5 eksik alınıyor, buraya ÖSYM Başkanı istediği öğrencileri yerleştiriyor, ne kadar can sıkıcı olurdu, uygulama aynen bu.”
Olay Tan’ın durumu iyi
OLAY Tan, Günaydın’daki haberleriyle ünlü bir gazetecidir. Basın, iş ve siyaset dünyasından çok seveni vardır. Hafta içinde evinin önünde su birikintisinde ayağı kayarak başını kayrak taşlarına çarpmış; evine girdiğinde sızıp kalmış. Ertesi gün beyin kanaması geçirdiği anlaşılmış. Hemen Universal Hospital’a kaldırılmış; kendine geldiğinde beyin cerrahı Dr. Ahmet Nur Tural “Öbür dünyaya gittiniz ve döndünüz. Bünyeniz kuvvetli olduğu için tedaviye cevap verdiniz” demiş. “Öbür dünyaya gittim, geldim” diyen Tan’ı, ilk ziyaret eden Savaş Ay olmuş. “Gazeteciler arasında dayanışmanın ne kadar güçlü olduğunu anlattı bize. Tan’ın, adını taşıyan internet sitesinde yayınladığı isimler ne kadar dostu olduğunu gösteriyor. Durumu iyiye gidiyor; önümüzdeki hafta taburcu olması bekleniyor.
Biliyor musunuz
- HER yıl Nobel ödülleri öncesinde dağıtılan Alternatif Nobel Ödülü Right Livelihood (Doğru Yaşam) sahiplerinin Bonn’da, insanlığın ortak mirası olan Hasankeyf ve Allianoi’nin yok edilmesinin Başbakan Erdoğan tarafından engellemesi için bir de deklarasyon yayımladıklarını...
- CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bakan Nimet Çubukçu’ya “2003-2010 döneminde Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sınavların hangilerinde kaç soru yargı kararıyla iptal olmuştur? Hangi sınavlar için puanlar yeniden hesaplanmıştır?” diye sorduğunu...
- BEYOĞLU Belediyesi’nin Taksim Gezisi’nde düzenlediği Sahaf Festivali’nin gördüğü ilgi nedeniyle 3 Ekim 2010 tarihine kadar uzatıldığını...
Paylaş