’Dil, aman dil...’

BUGÜN ilk Türk Dil Kurultayı’nın yüce Atatürk’ün başkanlığında Dolmabahçe Sarayı’nda toplanışının 75. yıldönümü. Türk Dil Bayramı; Türkiye Türkçesi’nin bayramı... "Ses bayramımız" Türkçe bugün ne durumda, konuyu hızlıca ele alalım:

Atatürk’ün özerk yapıda dernekler olarak kurduğu Türk Tarih Kurumu ile onun kardeş kuruluşu Türk Dil Kurumu, 1983’te 12 Eylül askeri yönetiminin hukuk dışı bir uygulamasıyla tüzel kişiliklerine son verilerek ortadan kaldırıldı. Evet, Türk ulusunun büyük kurtarıcısının, kurtarıcısı da söz mü, her şeyi olan insanın kalıt (miras) hukuku çiğnendi ve el yazısıyla bıraktığı vasiyetnamesi adeta yırtılıp atıldı! Yerlerine, upuzun adı olan bir devlet dairesi, ’Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’ oluşturuldu. Bu devlet dairesi, 12 Eylül’ün bir tür resmi ideolojisi özelliğinde olan ünlü ’Türk-İslam Sentezi’ yanlısı Aydınlar Ocağı çıkışlı kimselerle dolduruldu.

Tam 24 yıldır Türk Tarih Kurumu da Türk Dil Kurumu da bal vermez arılara dönüştüler. Hele Türk Dil Kurumu! Kurulduğu 1932’den, kapatıldığı yıla değin tam 51 altın yıl boyunca Türk Dil Devrimi’ni Ata’nın belirlediği ana doğrultudan sapmaksızın başarıyla yaşama geçirmiş olan eski ve öz Türk Dil Kurumu’nun yerinde yeller eser... Yüzlerce, belki binlerce yanlışla, yanılgıyla, çelişkiyle dolu kusurlu mu kusurlu bir ’Türkçe Sözlük’ ile, yazımı içinden çıkılması çok güç bir arapsaçına dönüştürmüş olan bir ’İmlá Kılavuzu’ yayımlayan yeni TDK’nın hiç güven vermediğini üzülerek belirtiyorum.

Dilde arılaşma ve özleşme temeline dayanan Türk Dil Devrimi’ne inanmayan, bu ülküyü ’uydurmacılık’ olarak damgalayan, ’yaşayan Türkçeyi’ ve (her ne demekse) ’anayasa Türkçesini’ kendine ana ilke edinmiş olan bir kuruldan Türkçeyi yüceltmesini, geliştirmesini beklemek safdillik olurdu. Dilimiz öksüz bırakıldı, hem de Atatürk diye diye ve Atatürkçülük adına!

Neyse ki bu hukuk faciasından üç yıl sonra, 1987’de Ankara’da, eski TDK emekçileri bir araya geldiler de Dil Derneği’ni kurdular. Sayın Sevgi Özel’in başkanlığında tam 20 yıldır Dil Devrimi savaşımını veren Dil Derneği’ni özellikle kutluyorum.

Ulu Önder’in, Atatürkümüzün 1938’in 10 Kasım’ına doğru, Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasında derin koma durumundayken, dudaklarından dökülen son sözlerinden biri neydi, biliyor musunuz: "Dil, aman dil; dil!.." Son soluklarında bile Türkçe’ye ve Türk Dil Devrimi’ne sevgisini haykırmış olan Atatürk’e bir borcumuz var derim ben; bir değerbilirlik ve insanlık borcu!

Aziz Naci DOĞAN

Kırtasiyede markaya yönlendirme

BEN Çorlu’da bir kırtasiye mağazası sahibiyim. Bugüne kadar dürüst ticaret ilkemden asla vazgeçmedim, hiçbir rakibimle muhatap olmadım, sadece kendi işime baktım.

Ancak bu yıl sezon açıldığında bir konu dikkatimi çekti. Öğrencilerin, velilerin eline bir liste veriliyor, bu listede belli markalara, belli yayınevlerine yönlendirmeler yapılıyor. Bu yönlendirmelerin bazılarının hiç alakasız, adı sanı duyulmamış, diğerlerine göre bir artısı olmayan marka ve ürünlere yapılması ise düşündürücüdür.

Örneğin bir Faber, Adel, Monami markaları piyasada en kaliteli ürünler olarak yıllardan beri kabul görürken Lyra şeklinde bir marka listeye yazılıyor ve bu ürünler de civarda tek bir kırtasiye dükkanında satılıyor. Tudem, Buhan, Tomurcuk gibi yayınevlerinin ’Tüm Dersler’ kitapları tüm kırtasiyecilerde bulunurken, tek bir kırtasiye dükkanında bulunan Bahar Yayınları’nın ’Tüm Dersler’ kitabına yönlendirme yapılıyor.

Aldığım duyumlar (sadece kulaktan dolma bilgidir) okullara parasal bağış karşılığında anlaşmalar yapıldığıdır.

Bazı kırtasiyeciler ve bazı öğretmenler arasında bu şekildeki çalışmalar bu kırtasiye piyasasındaki serbest rekabet şartlarını ortadan kaldırmaktadır. Sizlerden ricam hem vatandaşın hem biz kırtasiyecilerin mağdur olmaması için konuya el atmanız ve yardımcı olmanızdır. Ö.S.

Tüketerek tükeniyoruz

MEDİA Markt elektronik eşya mağazasının açılışında yaşanan ’kepazelik’ ancak iki sözcükle ifade edilebilir: İlki ’kandırmaca’, diğeri ’arsızlık’...

Türk toplumunun düşünmeden, üretmeden, kazanmadan, topluma katma değer sunmadan ’tüketici arsızı’ olma yolunda ne kadar ’ilerlediği’, ilk başta etik davranmayan bir firmanın tavrı ile bir kez daha ortaya çıktı.

Ne demek ’Hans ve Helga’lardaki gibi ucuz?’... Almanlar tarafından ne kadar ’küçümsendiğimiz’ dikkat çekti mi?

Ümraniye’de geceden sıraya girenlerin ’gelirini ve evini’ araştırmak gerekiyor; özellikle de eğitimini... Türkiye’de kişi başına eğitim 4 yılı buldu mu? Yoksa bilinçsiz bir tüketici miyiz?

Zorlu alışverişten elinde çoğu Çin üretimi olan paketlerle çıkan bir müşterinin dediği gibi "Ucuza aldım, 1.5 milyar kárlıyım" demesi ne kadar ilginç değil mi?

Üretmeden tüketen bu zavallı milletin parası konuta ve otomobile giderken, şimdi de iştihası elektronik araçlara karşı kabardı.

Aldıklarının gerçek ihtiyacı olup olmadığının farkında mı?

Yoksulluğu ve yolsuzluğu kader sayan bu nesil tüketirken, diğer alanlarında tükendiğinin farkında değil; sevgide, saygıda, dostlukta, dini ahlakta ve de etikte.

Tüketmenin de bir bedeli var elbette; tükenerek tüketmek.

Bir okurumuzun Ümraniye’deki manzarayı anlatırken söylediği gibi... F-16’lar alıyoruz; ne kadar modernleşiyoruz, diyoruz. Ama adamlar bu kez F-18’i yapıp önümüze koyunca ’modernleşmek’ lazım diye yeni kaynaklara yöneltiliyoruz. Bu nedenle Hazine gelirlerinin neredeyse %60’ını ’dolaylı’ vergilerle karşılar olduk. Bir yandan Hazine, bir yandan da yabancılar...

Müjde; 10 milyon dolarımız daha cebimizden çekiliyor.
Yazarın Tüm Yazıları