DEMİREL hükümetlerinin Ulaştırma ve Milli Savunma Bakanlarından Dr. Sadettin Bilgiç, terör konusunda bir yazı gönderdi. Bilgiç, terör karşısında devletin süratle harekete geçmesini istiyor; 12 Eylül dönemini Kürt sorununun üzerine gidilmediği için eleştiriyor ve ’Türkiyeli’ kimliğine karşı çıkıyor.
Bilgiç’in yazısı şöyle:
"Devlet; hukuk ve kanunlara göre hür, demokratik seçimle milletin seçtiği TBMM, onun içinden çıkan hükümet kanunlara göre kurulan Silahlı Kuvvetler, Yargı ve Emniyet Güçlerinden teşekkül eder. Bunların hiçbiri tek başına hareket edemez ve bir bütün olmak zorundadır.
Bu vasfı ile devleti devlet yapan unsurların başında vatandaşın can ve mal güvenliğini ve memlekette asayiş ve huzuru sağlamak gelir.
Bu görev bütünü ile devlet tarafından sağlanır ve devleti teşkil eden unsurlardan hiçbirisi kendisini bağımsız ve diğerlerinden üstün kabul edemez.
Hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.
Devlet yetkisi olmadan eline silah alıp ortaya çıkanlar kim olursa olsunlar, iddiaları ne olursa olsun suç işliyorlar, demektir. Hele hele ellerindeki silahı güvenlik güçlerine karşı bile kullanma cüretini gösteriyorlarsa onların mutlaka yok edilmesi ve vatandaşın huzurunun sağlanması gerekmektedir.
Elinde silahla can ve mal güvenliğini yok eden teröristle pazarlık masasına oturulmaz. ABD ve AB ülkeleri kendi ülkelerinde terörizme başka gözle bakıp terör odaklarını hiç tereddütsüz yok ettiler, hatta bu iddia ile zaman zaman birçok masum insana da kan kusturdukları halde, yıllardan beri Türkiye’deki terörizme kasıtlı olarak farklı bakmaktadırlar.
Ülkemizde ise basınımızın ve aydınlarımızın içlerinde dahi teröristlerden dürüstlük ve samimiyet umanlar bulunmakta ve devleti yok saymaktadırlar.
12 EYLÜL DÖNEMİ
12 Eylül 1980 askeri müdahalesini yapan Konsey 1978-1980 yılları arasındaki terörü müdahaleye sebep göstermişler, askeri ve Sıkıyönetim döneminde de terörün yeraltına çekilmesinin huzuru ve güveni sağlamak olduğunu zannetmişlerdir. 1983 yılında yapılanseçimle demokrasiye geçilmesinden bir yıl sonra, 1984’te başlayan terörist hareketler konsey olarak görev yaptıkları 5 yıllık süre içinde ülkeyi kan gölüne çevirdiği halde, gerekli tedbiri alamamışlardır.
Kendilerinden sonra gelen yöneticiler de "Kürt kimliğini tanımalıyız, demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer" diyerek, maalesef meselenin üzerine ciddiyetle gitmemişlerdir.
Türk vatandaşlarını hiçbir biçimde ayırmadan etnik, mezhep ve din farkı gözetmeden, her alanda makam ve mevki (prof., asker-paşa, Yargıtay, Danıştay üyesi, başkanı, vali, sefir, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı) sahibi olmalarına, istedikleri işi yapmalarına müsaade eden, istedikleri yerde ikamet etmelerine hiçbir sınırlama getirmeyen tek devlet Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
ABD, Fransa, Almanya, İtalya, Belçika anayasaları, resmi dillerini kayıtsız şartsız bütün vatandaşlara uygulamaktadır.
GAFLET VE DELALET
Bugün Almanlar yabancılara dahi Almanca konuşma mecburiyeti getirmiştir. 250 yıllık Amerikalı "Amerikanım", Fransalı "Fransızım", Almanyalı "Almanım" derken, Türkiye’de (anayasal düzenlemeye rağmen) "Türküm" demeyip, "Türkiyeliyim" demenin sözde Türk devletinin bütünlüğü içinde gerekli olduğunu savunanlarla karşı karşıyayız. Bu gaflet ve delalet değil de nedir?
Dünyanın medeni ve insan haklarına saygılı olduklarını iddia eden devletlerinin hangisinde resmi dillerin dışında eğitim vardır? Ama bunlar Türk devletini ve milletini bölmek için farklı iddialar öne sürmektedirler.
Aynı devletlerin kendi ülkelerindeki terör karşısında her türlü tedbiri kullandıkları halde, söz konusu Türkiye olduğunda, tamamen farklı tutum sergilemeleri tarafsız ve dürüst bir davranış olarak kabul edilebilir mi?
Milletin huzur ve asayişini sağlamak için Türk Devleti bir bütün olarak süratle harekete geçmelidir. Milletimizi topyekûn arkasında bulacaktır.
Dr. Sadettin BİLGİÇ Ulaştırma ve Milli Savunma Eski Bakanı
Mengü’den Şahin’e ’Öz soruları’
CHP Manisa Milletvekili Av. Şahin Mengü, dün Adalet Bakanı M. Ali Şahin’e yönelttiği soru önergesinde "Ülke gündemini meşgul eden Ergenekon soruşturmasında hálá net bir sonuca ulaşılamamıştır. Davanın soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ile ilgili ortaya atılan iddialar dava sürecine ve bağımsız yargıya zarar verdiği kuşkusu yaratmıştır. Son yıllara damgasını vuran El Kaide ve Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz ile ilgili iddialar birçok basın yayın organında yer almıştır" diyor. Mengü, Aydınlık Dergisi’nde çıkan iddiaları gündeme getirirken, Bakanlığın Öz’ün daha önce görev yaptığı yerlerin neden ’kamusal ve kişisel gizlilik’ gerekçesiyle gizlediğini, görev yaptığı ilçelerde hakkında ne gibi şikayetlerin yapıldığını, daha önce yürüttüğü El Kaide soruşturması sırasında davanın sanığı Louai Sakka’yı 4 CIA ajanıyla görüştürüp görüştürmediğini soruyor.
Biliyor musunuz
AKTÜTÜN’e yapılan saldırı sonucu ölen uzman çavuş Cahit Yıldırım’ın (Erzurum’da 251. şehit) cenaze törenine 20 bin Erzurumlu ile Sağlık Bakanı, 2 AKP’li ve 1 MHP’li milletvekili katılırken, Vali Sami Bulut’un tatil nedeniyle cenaze töreninde bulunmamasının kentte üzüntüyle karşılandığını...
AVM’leri kim denetler
AVM’lerindeki otopark yerlerinin işyerine dönüştürülmesi sadece Mecrocity’de mi oldu sanıyorsunuz. Bakırköy Capacity’de, 2B otoparkının bir bölümünün Elektroworld’e, diğer yarısının şimdi Tepehome’e; 3B otoparkın yaklaşık üçte birinin de bir oto kuaför firmasına verildiğini gördük. Dünyanın hiçbir yerinde tüketiciye böyle bir saygısızlık olamaz. Böyle ortak alanlar, imar planı değişikliği yapılmadan değiştirilemez. İşin bir başka yüzü daha var; yüksek kiralarla yük altına giren dükkan sahipleri, kriz nedeniyle batıyor. ATM’ler azalan gelirlerini, kamu anlayışına zarar vererek ’otoparkları’ı dükkan yaparak yeni kiracılar yaratıyor.