Paylaş
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Teşkilatlandırma Sekreteri Fikret Gökçe, depremin sonuçlarında 'para kazanmak için her yol mübahtır' anlayışının egemen olduğunu belirterek, ‘‘Bugün depremin unutulan suçluları var’’ diyor. İlginç söyleşide, kendisine ilk önce, depremlerin geride bıraktığı özürlüleri soruyoruz:
‘‘Bu ülkede 7.5 milyon dolayında özürlü var. Özürlü olmayacağı konusunda hiç kimsenin elinde bir garanti yok. Bu bir piyangodur. Nerede nasıl ne zaman çıkacağı hiç bilinmez. Başta 'trafik canavarı' olmak üzere akraba evlilikleri, iş kazaları, terör ve şiddet olayları, bazı hastalıklar olarak sıraladığımız özürlülük nedenleri arasına deprem de önemli ölçüde girdi. 17 Ağustos ve 12 Kasım'da yaşadığımız korkunç felaketler ardında 20 bini aşkın özürlü insan bıraktı.
- Bir açıklamanız var; depremin günah keçisinin sadece Veli Göçer ve onun gibilerinin olmadığını söylüyorsunuz.
- Müteahhitler de, belediyeler de değil... Bugüne kadar hiç dile getirilmiyor. Anımsayacaksınız, 1989'da Türkiye, Karabük ve İskenderun fabrikaları susturularak 137 gün süren büyük bir grev yaşadı. Bu greve çanak tutan bazı siyasilerin desteğiyle ülke ekonomisinin batması, on binlerce insanın aç kalması pahasına bazı ithalatçılar ve karaborsacılar büyük vurgunlar yaptı.
- Bulgaristan ve Romanya'dan getirilenler mi?
- Evet... İnatlaşarak ve bilinçli olarak bu iki büyük entegre demir-çelik fabrikasının üretimine son verilmesiyle gümrük kapıları ardına kadar açıldı. Sıfır gümrükle yüz binlerce ton demir getirildi. Bu arada zamanın hükümeti, anti-damping yasasının yürürlük maddesini üç ay ertelendi. Bunun sonucunda MESS üyesi olan ithalatçıların bu fırsatı değerlendirmesi sağlandı. MESS'in eski başkanı olan dönemin Başbakanı Özal'ın yakınlarının bile bu vurgundan pay aldığını gazeteler yazdı.
DEMİRLER MEZAR OLDU
- Biraz açar mısınız?
- İşçisine hakkını vermeyen devletin döviz rezervleri, Doğu Bloku ülkelerine aktı. Aslında Karabük ve İskenderun ürünlerinin özellikleri vardır. Esnektir, salınım ve titreşimlere dayanıklıdır. Bu nedenle o zaman birçok yerde 'Burada Karabük demiri satılır' tabelaları vardı. Oysa Bulgaristan ve Romanya'dan son derece kalitesiz, karbonu yüksek ve kırılgan demirler ithal edilmişti. Getirilen yüz binlerce ton demir, ülkenin her noktasındaki inşaatlarda kullanıldı. Bir çubuğu elinize aldığınızda bir bükmede kırılıyordu. O gün bazı müteahhitler ve kalfalar, bu demirin kullanıldığı binaların her an çökebileceğini söylüyorlardı.
- Siz bunları nerden biliyorsunuz?
- Ben eski bir demir-çelik emekçisiyim. Buradan yetkililere sesleniyorum; on binlerce çelik işçisinin aç kalması, ekonominin çökmesi pahasına tezgáhlanan grevi yaratanlar, Veli Göçer ve diğerlerinden daha suçludur. Bakanlar Kurulu'nun kararıyla sıfır gümrükle yurda sokulan demirle, ithalatçılara tonda 130 dolar kazandırılırken, bu demirlerle yapılan inşaatların insanlarımıza mezar olmasının failleri bulunmadı ve deprem bölgesi dışındaki yörelerde bu demirlerle yapılan inşaatlar saptanarak olası bir depreme karşı önlem alınmadı.
- Öneriniz...
- KARDEMİR Genel Müdürü Yalçın Amanvermez'e de iki çift sözüm var; 'Burada karabük demiri satılır' tabelarını, bir elemanızın eline fotoğraf makinası vererek resimletin. Ürünlerinizin kalitesine vurgulayın ve yeni yerleşim alanlarında kullanımını teşvik edin. Bu fırsatçılık olmayacaktır. Geçmişte olduğu gibi asıl fırsatçılara bu alanı bırakmayın. Bu hem ülkemiz hem KARDEMİR için doğru bir tavır olacaktır. Bunları deprem felaketinde yaşamlarını yitiren ve sakat kalan insanlarımız adına yapın.
Olay neydi
24 bin üyesi bulunan Çelik-İş, MESS ile yürüttüğü toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlayamayınca greve gitti. Hükümet, 22.3.1989'da erteleme kararı aldı. 27 Mart'ta demir ithalinden sıfır gümrük alınmasına karar verildi. Bir anlamda 4.5.1989'da başlayan greve gidilmesine fırsat yarattı. 22.5.1989'da da sıfır gümrüklü ithal demir piyasaya sürüldü. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, ‘‘Demir-çelik grevinde Batı parmağı var’’ açıklamasını yaptı. Daha sonra grevin sona ermesine karşın ithalat uzun süre devam etti. Sıfır gümrüklü ithalattan Faysal Finans da payını aldı.
Yüzde 166
BİLİR misiniz, fırında ekmek pirişmede çoğunlukla motorin kullanıldığını...
Bilir misiniz, taşımacılıkta motorin kullanıldığını...
Bilir misiniz, çiftçinin traktöründe motorin kullandığını...
Şüphesiz bunları bilirsiniz.
Ama yılbaşında litre fiyatı 137.100 lira olan motorinin litresinin önceki günkü zam ile 365.000 lira olduğunu, yani yılbaşından bu yana % 166 zam gördüğünü de bilir misiniz?
Mustafa ERGENE
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘Eğer ben bugün 18 yaşına geri dönebilseydim, profesör değil duvar ustası olmak isterdim.’’
(Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Uçar)
Dileğimiz yeni deprem olmaması
SAKARYA Üniversitesi Rektörü Prof. İsmail Çallı, bir öğrencinin yazısı üzerine gönderdiği açıklamada, 17 Ağustos depremiyle oluşan yaraların çoğunu giderdiklerini, ancak 11.11.1999'daki 5.7'lik Adapazarı ve bir gün sonraki 7.2'lik Düzce depremleriyle tüm hesaplarının altüst olduğunu belirterek, ‘‘Yaptığımız onarımlar ve diğer işlemlerimizde tekrar 18 Ağustos koşullarına dönüldü’’ dedi. Öğrenciler için yapılacak prefabrik konutların ancak yeni yılda bitirilebileceğini, bu nedenle öğretim dönemini 28.2.1999-11.8.2000'e aldıklarını bildiren Çallı şöyle konuştu:
‘‘Bu tarihten önce deprem olur mu? Keşke bunu bilebilseydik. Aynen 8.11.1999'de üniversitemizi eğitime açarken 11 ve 12 Kasım günleri meydana gelen depremi bilemediğimiz gibi... Temennimiz depremin olmaması, ama diğer bir gerçek de bu depremlerle yaşamasını da öğrenmemiz gerektiğidir. Olağanüstü günler yaşıyoruz ve bu günleri en az yara ile geçirmek istiyoruz. Bu yüzden bu dönemde bilhassa öğrencilerimizi tek katlı binalarda barındırmayı düşünerek 1999-2000 eğitim-öğretim yılını tamamlamak istiyoruz. Fazla telaşa gerek yok. O öğrenci kendisini düşünüyor ama ben ve mesai arkadaşlarım, 20.760 öğrencimizi düşünmek zorundayız. Böyle olağanüstü günler geçirirken 1 yılın o kadar önemi olmaması gerekir.’’
‘‘MEŞE mi, ceviz mi’’ (2.11.1999) başlıklı yazıya Tekirdağ Valisi Cemalettin Sevim'in yanıtı: Tekirdağ, Akçahalil köyü hudutlarında 595 dekarlık sahasının Orman Genel Müdürlüğü Kadastro ve Mülkiyet Dairesi Başkanlığı'nca 49 yıl süreyle ağaçlandırılmak sureti ile orman tesisine muvafakat verilmesinin uygun görüldüğü, projelerini uygulamak üzere müracat sahiplerine taahhüt senedi ile sahanın teslim edildiği, konu ile ilgili olarak İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü'nden görüş istenmiş olup verilen cevabi yazıda şu aşamada iznin iptali yönüne gidilmesinin uygun olmayacağı bildirilmiştir.’’
Paylaş