Davutoğlu’na zor sorular

MESLEKTAŞIMIZ Muammer Elveren’in, Tokyo Uygur Kurultay’ında Rabia Kadir ile yaptığı röportaj, MHP’den Mehmet Şandır tarafından sözlü, CHP Sivas milletvekili Malik Ecder Özdemir tarafından da yazılı olarak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması için soru önergesi verilmesine neden oldu.

Haberin Devamı

Tokyo’da 14-18 Mayıs’taki Dünya Uygur Kurultayı’na ABD, Kanada, AB ülkeleri, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Suudi Arabistan’ın yanı sıra 16 ülkeden 120 Uygur vekil katılmıştı. Çin’in Sincan bölgesinde 8 milyon nüfusa sahip olan Uygurlar, Orta Asya ile kültürel bağlarını koruyan, Türkçe konuşan bir halk... Sincan’ın başkenti Urumçi’de Han Çinliler ile Uygur Türkleri arasında en son çatışma 2009 Temmuz’unda meydana gelmiş, çoğu Uygur Türklerinden en az 500 kişi ölmüştü. Uygur Türklerinin lideri Rabia Kadir; Muammer Elveren’e şöyle demişti:

“Konu Türkiye’den açılınca, Avrupa’da bize vize veren, toplantı düzenlememizi sağlayan hatta meclislerini açan ülkelerde ‘Siz Türk’üz diyorsunuz ve bunu söylerken gurur duyuyor, kültürünüzü, tarihinizi savunuyorsunuz, nasıl oluyor da soydaşınız olan Türkler sizi kabul etmiyor, Türkiye’ye giremiyorsunuz, toplantı yapamıyorsunuz’ dediklerinde cevap vermeye çalışırken gözlerim doluyor, boğazım kuruyor kendimi tutamıyor ve ağlamaya başlıyorum.

Ben bir Türk, Uygur Türkü olarak aslında Türkiye’den çok şey bekliyordum. Hapisten çıktıktan sonra Türkiye halkı, Türkiye Devleti beni davet edecek, Türkiye’ye gideceğim diye bir beklentim vardı, belki de o yüzden ağırıma gidiyor. Üzülmedim desem yalan olur ama ben ısrar etmedim. Türkiye’ye zorluk çıksın istemedim. Çünkü Türkiye’nin problemleri var diye düşündüm. O zaman Türkiye’ye gideceğim deseydim ve kabul edilmeseydim çok kötü olurdu ve başka milletlere karşı ayıp olurdu, kötü duruma düşerdim. Ama maalesef o gün sahip çıkılmadığı gibi bugüne kadar hiçbir davet, hiçbir teklif almadım ve vize bile verilmedi; buna gerçekten çok üzülüyorum.”

Haberin Devamı

AKP GÖZLEMCİ GÖNDERMEDİ

Tokyo’daki kongreye MHP’den Mehmet Şandır, CHP’den de Malik E-cder Özdemir ve Haluk Ahmet Gümüş gözlemci olarak katılmışlardı. Elveren’in bu söyleşisinin Hürriyet’te yer almasından sonra MHP’li Mehmet Şandır, TBMM’deki konuşmasında, AKP’nin ve hükümetin Tokyo’ya bir temsilci göndermemesine dikkat çekerek “Kongreye katıldım ve orada bir halkın çığlıklarını dinledik. Kendi topraklarında esir olarak yaşıyorlar. Kardeşlerimizin ıstıraplarına kulağımızı tıkamamalıyız. Hükümet, Rabia Kadir’i Türkiye’ye sokmamaktadır, kendisini sakıncalı insan olarak niteliyor. Kadın ağlıyor, ABD’de yaşıyor. Uygur Türkleri, Çin ile aramızda sorun vesilesi değil, barış, kaynaşma ve kardeşlik köprüsü olsun diye uğraşıyoruz” diyor.

CHP’li Malik Ecder Özdemir’in Bakan Davutoğlu’na yönelttiği soru önergesi de şöyle:

“Rabia Kadir’e, Türkiye’ye girişinde bir yasaklama söz konusu mudur? Söz konusu ise hangi tarihler arasında Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır. Yasaklandıysa bunun gerekçesi nedir? Diğer kurultay üyelerinden de Türkiye’ye girişlerine yasak konulan var mıdır; varsa bunlar kimlerdir? Dışişleri Bakanlığı olarak Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan insan hakları ihlallerini incelemek üzere bölgeye heyet göndermeyi düşünüyor musunuz?”

Davutoğlu bu soruları hâlâ yanıtlamış değil!

Haberin Devamı

Şeyhülislam mı?

DİYANET İşleri Başkanı kendisini şeyhülislam (mı) sanıyor!

Anayasa madde 136’da, Diyanet İşleri Başkanlığı düzenlenmiş olup, madde hükmü, Başkanlığın; “laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünceler dışında kalarak...” görev yapmasını amirdir. Diyanet İşleri Başkanı’nın, ‘kürtaj’ konusu siyaseten yoğun biçimde tartışılırken, yaptığı açıklama ile siyasi tartışmada taraf olacak biçimde müdahalede bulunması, Anayasa ile kendisine çizilen görev tanımının dışına çıkması olup açık bir Anayasa ihlalidir. Anayasa’yı ihlal eden bir kişinin, anayasal bir kurum olan Diyanet’in başında bulunması Anayasa’ya ne kadar uygundur?                   

S.Ö.

Haberin Devamı

‘Ağaoğlu, yaşam mimarı’ ise

Davutoğlu’na zor sorular

‘AYAZAĞALI’ rumuzuyla gelen bir mektup Ali Ağaoğlu’na hitap ediyor:

5 Haziran Dünya Çevre Günü için ‘Ağaoğlu, Yaşam Mimarı’ başlığıyla “Bugün çevre için ne yaptın?” diye gazetelerde ilanlarınız vardı. Duyarlı bir yaklaşım. Tebrikler. Ancak aynı duyarlılığı bizim mahalle (Ayazağa) için de bekliyoruz. Aylardır yapacağınız görkemli siteler için sabahın ayazından akşamın körüne iş makineleriniz mesai saatlerine bakmaksızın taş kırıyor, kamyonlarınız çekiyor. Yol ve iş güvenliğinize diyecek yok. Ama gürültü, toz... İnanılmaz. Sayın Ağaoğlu; Kıştı. Kapı pencere kapalıydı. Gürültü duyulmuyor, toz girmiyordu. Şimdi sıcak. Kapı pencere açık. Hava alalım derken toz yutuyoruz. Çocuğumuz okula, anamız, babamız işe gidecek, gürültüden uyuyamıyor. Hastamız var dinlenemiyor. Adamlarınız cumartesi-pazar demeden gece yarılarına kadar çalışıyor. Bu fotoğrafları sizin 5 Haziran Dünya Çevre Günü ilanlarınızı verdiğiniz 4 Haziran 2012 saat 20.30-21.00 arası çektim. Çalışma saat 22.10’da bitti. Bazı akşamlar 24.00’ü buluyor. Lüften...

Haberin Devamı

Karne sendromu

ÇOCUKLARIMIZ, cuma günü karnelerini alacaklar. Kırık karne getiren çocuğa ne yapılmalı. Demokrat Eğitimciler Sendikası’nın (DES) araştırmasına göre bu süreç şöyle aşılabilir:

- Türkiye’de anne babalar karneye gereğinden fazla önem veriyor.

- Karne, çocuğun geleceğinde belirleyici tek ölçüt değil.

- Karne kırık olsa da, çocuğunuzu kırmayın.

- Kırık karne yalnızca öğrencinin değil aynı zamanda da anne babanındır.

- MEB’nin ivedi bir şekilde, bir sonraki karne dönemine yetiştirmek üzere daha sağlıklı, çağdaş ve nesnel değerlendirme sistemleri oluşturması gerekir.

- Karneye büyük anlamlar yüklemek çocuğun duygusal ve psikolojik gelişimine zarar veriyor.

- DES Genel Sekreteri İshak Çelebi, “Kırık karnenin çözümünün “Çocuğunuzla her gün baş başa oturup, onunla bir arkadaş gibi konuşmaktan, günün değerlendirmesini yapmaktan” geçtiğini söylüyor.

Haberin Devamı

Geleceğimiz karanlık

GEÇENLERDE işyerime yeni bir personel aldım. 23 yaşında, askerliğini yapmış, en önemlisi de lise mezunuydu... Giriş işlemlerini yaparken gözünün duvardaki fotoğrafa takıldığını fark ettim. Bir süre baktıktan sonra sordu: “Kim bunlar?” Fotoğrafta Atatürk ve İnönü yan yana duruyorlardı. Hayretler içinde kaldım, “Atatürk’ü tanımadın mı?” diye sordum. Uzun bir, “Haa...” çektikten sonra bombayı patlattı: “O zaman yanındaki de Kenan Evren’dir.” Darbelerle yüzleşiyoruz, eğitimde bol 4’lü reform yapıyoruz. Geleceğimiz aydınlık mı, karanlık mı?

Kürşat ÖMERBEYOĞLU

Yazarın Tüm Yazıları