Paylaş
Ocak ayında maaşları yüzde 4 oranında artan memur ve memur emeklisi, 2017 yılında bağıtlanan toplu iş sözleşmesi uyarınca şimdiden 1 puan alacaklı.
Memur ile memur emeklisinin maaşlarına 1 Temmuz’dan itibaren yüzde 5 oranında yılın ikinci yarı zammı yansıtılacak. Kamu çalışanları ile emeklileri temmuzda hem yüzde 5 zam hem de yüzde 1 veya 2 enflasyon farkı alacak.
İşçi ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarına yılın ikinci ayı için yapılacak artış da 3 Haziran’daki enflasyon ile saptanacak. Çarşı ve pazardaki mutfak yakan fiyatlarla boğuşan milyonlarca işçi ve esnaf emekli aylıklarına da yüzde 5-6 arası zam yapılması olası.
Düşük maaşla geçinmeye çalışan ekonomik olarak geri kalmış kitleye yapılan yüzde 4.5 veya 6 gibi komik zamlar derdine çözüm olamıyor. Yılbaşı ve temmuzdaki artışlar iki-üç ay sonra hayat pahalılığı karşında eriyor, anlamını yitiriyor.
Kamu çalışanlarına temmuzda yapılacak yüzde 5 oranındaki zam, vergi kesintilerinden ötürü maaşlara yansımayacak. Çünkü çalışanların büyük çoğunluğu haziran ayından itibaren yüzde 20’lik vergi dilimine girdi. İşte sorun burada. Net 2 bin 20 liralık asgari ücretin hatta bin liranın altında aylık alan on binlerce işçi ve esnaf emeklisi var.
Tüm çalışanların ve emeklinin aylıklarını yaşanabilir düzeye yükseltmek için radikal düzenlemelerin hayata geçirilmesi zorunlu.
Şükrü KARAMAN
SAĞLIKÇILARA MÜJDE!
TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda torba kanunun görüşmelerinde sözleşmeli öğretmenlere tanınan zorunlu hizmet süresinin 4+2’den 3+1’e inmesi uygulamasının sağlık çalışanları için de geçerli olmasının CHP grubu tarafından önerilmesiyle komisyonda iktidar milletvekillerince de kabul gördü ve kanun metnine eklendi. Ayrıca bu süre içerisinde aile birliğinin sağlanması için gerekli düzenlemenin de yapılması için söz alındı.
Konuyla ilgili açıklama yapan CHP Ordu Milletvekili Dr. Mustafa Adıgüzel, sırada sözleşmeli personel uygulamasının tamamen kaldırılarak kamuda kadrolu çalıştırmaya geçilmesi gerektiğini ve kamuoyuna söz verilen, üstelik tüm partilerin seçim vaadi olan 3600 ek göstergenin de yasalaşması gerektiğini belirtti. Hayırlı olsun...
AMASYA TAMİMİ 99. YILINDA
22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi, Türk ulusunu, ulusal bağımsızlık ve kurtuluşa çağıran bir ulusal uyanış alarmı idi. Mustafa Kemal’in, Amasya Tamimi’nde yer verilen ifadeleri anlamlıdır. “Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul’daki hükümet üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararlılığı kurtaracaktır.”
‘Atatürk Düşünce Derneği ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’ (İKKB) Başkanı Nazan Moroğlu, Amasya Tamimi ile ilgili bildiriler yayınladılar. Mustafa Kemal’in bildirisi, Amasya’da o yıl yeni kurulan ‘Emel’ gazetesinde yayınlandı. Gazetenin sahibi Mehmet Sırrı Soğukpınar idi. Bugün gazetenin üçüncü kuşak sahibi olan İsmet Olgun, “Matbaayı dedemiz İstanbul’dan getirerek, Amasya’da kurmuş, adını ‘millet’ koymuş. O zaman haftalık çıkan gazetemizin adı da ‘Emel’ koymuş... Logonun altında da ‘Milli Türk gazetesi’ ifadesi yer almış.
‘Emel’ milli kuvvetlerle birlikte İstanbul hükümetine karşı yayınlar yapmıştı” diyor.
GÖÇÜN 30. YILINDA YAŞANANLAR
ÇORLU’da hafta sonu yapılan Bulgaristan 1989 göçünün 30. yıldönümü uluslararası sempozyumunda 7’si yurtdışından, diğerleri Türkiye’den bilim adamı ve araştırmacılar ilginç tebliğler yayınladılar.
İbrahim Kamil, “1950-51 yıllarında 154 bin muhacir ve 1968’den 1978’e kadar devam eden yakın akraba göç antlaşması ile 130 bin göçmen geldi. 1989’daki zorunlu göçte 310 bin soydaşımız Türkiye’ye geldi” diyor. Bu bilgileri Bulgaristan Devlet Arşivi’nden temin ettiğini bildiren Kamil, “Bulgaristan’daki Türklerin dil, din ve milliyetlerine yönelik baskı ve zulüm kararları Bulgaristan Komünist Partisi MK Polit Bürosu ile bizzet devlet başkanı Jivkov tarafından alınmıştır” diye ekliyor. Türklerle ilgili alınan ‘gizli’, ‘çok gizli’ ve ‘kişiye özel’ asimile kararlarının raporlarının bizzat kendisi tarafından Bulgaristan Devlet Arşivi’nden alındığını belirten Kamil, ilginç değerlendirmeler yapıyor.
Türk ve Bulgar uzmanı tarihçiler ne diyor
Beycan HOCAOĞLU: Osmanlı vatanının bir parçası olan Balkan Yarımadasındaki ilk ciddi toprak kaybı olan 1877-78 Osmanlı Rus harbinin ardından Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçler fasılalar halinde günümüze kadar sürmüştür. 93 Harbi felaketinin ardından meydana gelen kütlesel göçlerin akabinde Balkan Savaşlarının yarattığı göç dalgası daha sonra Bulgaristan’ın komünist rejime geçmesinin ardından 1950, 70’li ve nihayetinde 1989 yılında meydana gelen göç hareketleri bu süregelen göçlerin en önemlileridir.
Cengiz YOLCU: Türkiye’de Türk olmak çok kolay kızım, burada (Bulgaristan’da) Türk olmak çok zor...
Emine İNANIR: Bulgaristan Türklerinin dramı üzerine yaptığı çalışmada araştırmacı-diplomat Bilal N. Şimşir’in ‘Bulgaristan Türkleri’ adlı kitabı, Ahmet Merdivenci’nin ‘Unutulmayacakların Destanı’, M. Türk-Acaroğlu’nun ‘Bulgaristan Türkleri Üzerine Araştırmalar 2’ adlı kaynaklarını inceliyor. Bunun yanı sıra 1949 yılında politik göçmen olarak Bulgaristan’a yerleşmiş olan Türk yazarı Fahri Erdinç’in isim değiştirme sürecindeki tutumuna da yer veriliyor. Bu inceleme, sözü edilen süreç konusunda olduğu gibi Bulgaristan Türklerinin çağımızda örneği olmayan duruşları konusunda da hafızalardan kaybolmaya yüz tutan bu olayların gelecek kuşaklara aktarılmasına yardımcı olacaktır.”
Erhan VATANSEVER: Edirne yerel basınında 89 göçünü inceliyor.
Evgenia İVANOVA: Göçün devamlı bir süreç olduğunun izini sürüyor. Çalışmada Pomaklar (her sınıftan), Çingeneler ve Tatarların durumları anlatılıyor.
Fırat YALDIZ: 1989’da Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorunlu göç ettirilen Türkler, Türkiye’de vatandaşlık statüsü elde etmiş, bu kişilerin bir kısmı ilerleyen süreçte Bulgaristan vatandaşlığı da alarak çifte vatandaş olmuşlardır. Bulgaristan’da kalan Türkler ise Türkiye için soydaş olarak tanımlanmış ve ‘soydaş’ kavramı üzerinden yabancı statüsüne göre daha avantajlı bir duruma kavuşmuştur. Bu bağlamda, Bulgaristan Türk toplumu, Türkiye’de yaşayan Türk vatandaşları, Bulgaristan’da yaşayan Türk vatandaşları, üçüncü bir ülkede yaşayan Türk vatandaşları; Bulgaristan’da yaşayan Türk soydaşlar, üçüncü bir ülkede yaşayan Türk soydaşlar gibi birbirinden farklı yasal ve sosyal statülere sahip olmuştur. Bu çalışmada, Bulgaristan Türklerinin mevcut yasal statüleri üzerinden Türkiye’nin diaspora politikaları, kavramsal ve yasal bir bakış açısıyla inceleniyor, bu kavramsal arka planının Türkiye’nin iç ve dış ilişkilerine olan etkisi araştırılıyor.
Gülbahar KURTULMUŞ: 1989 Bulgaristan göçünü; göç eden ve geri dönen kadın göçmenler açısından inceliyor.
Ahmet Hasan CEBECİ: 1984 yılının Aralık ayında Bulgaristan Komünist Partisi’nin asker ve milis (polis) birliklerinin, Kırcaali ve Rodop yöresindeki Türk köylerine başlattığı ‘Bulgarlaştırma Savaşı’ Bulgaristan Türklerini toplu imha savaşına dönüştü. Bulgar Komünist Partisi lideri Todor Jivkov’un, “Bulgaristan’daki bütün Türkler kendi istekleriyle Bulgar olmuşlardır. Bulgaristan’da Türk kalmamıştır” şeklindeki açıklamasından sonra 2 Şubat 1985 tarihinde Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tarık Somer, üniversite kararıyla Türk hükümetine ve kamuoyuna Bulgaristan Türklerine sahip çıkılması çağrısında bulunması karşısında, Türk hükümetinin suskunluğu bitmiş ve Turgut Özal hükümeti harekete geçerek Bulgaristan Türklerinin haklarını aramaya başlamıştır. 20 Şubat tarihinde de TBMM‘de ‘Bulgaristan Türkleri meselesini bir devlet politikası’ olarak kabul etmiştir. Bundan sonra birçok şehirde protesto yürüyüşleri, toplantı ve açık oturumları düzenlenerek, Bulgaristan Türklerinin hakları dünya kamuoyuna mal edilmiştir.
Bu gelişmelerden sonra İstanbul’da mülteci Mehmet Çavuş, Ankara’da öğretim görevlisi Dr. Ahmet Cebeci, Bursa’da işadamı Mümin Gençoğlu, Eskişehir’de esnaf Fevzi Çakmak, İzmir’de Sabit Tuna ve Embiya Çavuş bölgelerinde örgütlenmişler, Bulgaristan’da ‘Alev’, ‘Mozaik’ ve ‘Kırcaali Haber’ Türklerin sesi olmuşlardır.
BİLİYOR MUSUNUZ
- YAPI Kredi Kültür Sanat’ın düzenlediği, küratörlüğünü M. Melih Güneş’in, tasarımını Aykut Genç’in yaptığı ‘Nâzım Hikmet’in Ellerinin İzinde’ sergisinin 23 Ağustos’a kadar Yapı Kredi bomontiada ALT’ta izlenebileceğini...
MESAJ PANOSU
- KORUMA kapsamından çıkartıldığı için Küçükçekmece Gölü havzasının ekosistemi hızla bozulmuştur. Havzada yükselen ucube binalar ile göldeki balık ölümleri söz konusu bozulmanın en bariz göstergesidir. Daha büyük sorunları yaşamamak için havzanın tamamı tekrar korumaya alınmalıdır.
Faruk ÇEBİ
Paylaş