Paylaş
‘HAVAŞ’a yerleştirdikleri partililerini, yakınlarını işten attım, bana düşman oldular.''
Park Holding Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Ciner arayarak, ‘‘Özellikle havacılıkla ilgili, zaman zaman da HAVAŞ'ı yazarsınız... Beni dinler misiniz?’’ dedi. ‘‘Tabii’’ dedik:
‘‘HAVAŞ'la meşhur olduğumuzu biliyorsunuz. Nedense herkes hakkımda önyargılıdır. Ama işyerlerimdeki sendikacılarla en iyi geçinen de benimdir.’’
‘‘Ama işçileri çıkartmıştınız?’’ dediğimizde yanıtı şu oldu:
‘‘Niye çıkartmayayım, 2100 kişi arasında 2000 kişi dil bilmiyordu. Yabancı uçaklara hizmet eden adamın dil bilmesi gerekmez mi? Çıkarttım, aldım; bunları da Çin'den getirmedim.’’
Ciner, esas anlatmak istediği konuya dönüyor:
‘‘Havacılıkta bir hamle yapmak istedim. Devletin özelleştirdiği yer hizmetleri şirketi HAVAŞ'ı satın aldım. 50 milyon DM yatırım yaptım; 1983 model araçları üç yaşa indirdim. Daha sonra % 40'ını Swissair'e sattım. Türkiye'de 1983'ten beri yapılan özelleştirmeler içinde, rehabilite edilip böyle bir ortağa satılan ikinci bir işletme HAVAŞ'tır. Bu bakımdan örnek olurken; Ulaştırma Bakanlığı, 'Havaalanı Yer Hizmetleri Yönetmeliği'ni nedense dün değiştiriverdi. Ki biz daha önce yapılan iki değişiklik girişimini yargıdan çevirtmiştik.’’
- Konuyu biraz açar mısınız?
- Bundan önce yer hizmetleri rekabete açıktı; 25 milyon dolar giriş harcı ödeyen şirket kurabilirdi. Bugün bunu kaldırırlarken, bir kişiye bu olanağı sağlıyorlar. Yani havaalanlarında yolcu sayısı ile sınırlı olmak üzere şirketleri sınırladılar. Araçların üç yaş sınırı muafiyetini kaldırdılar. Açıkça bir şirketi kolladılar.
- Kimi?
- Yönetmeliğin fotoğrafında İstanbul Havayolları gözüküyor. Eskiden 25 milyon dolar harç vererek yer hizmeti şirketi kurulurken şimdi bunu bir havayoluna 500 bin dolara sağlamış oldular bu yönetmelikle... Aslında ihtiyaç olur, ruhsat ihale ile satılır. Memleketin başka işi yokmuş gibi değişikliği kaşla göz arasında yapıverdiler. Deprem sonrasında çalışamayan telefonlara engel olamayan bir bakanlığın yaptığı adaletsizliğe bakın!
İSTANBUL HAVAYOLLARI'NA KIYAK
- Hangi amaçla İstanbul Havayolları'na bu olanağı verdiler?
- İstanbul Havayolları'nı kurtarmak için... Çünkü zor durumdalar. Göreceksiniz, kuracakları yer hizmeti şirketini bir gün Lufthansa'ya satacaklar. Bunun için iyi bir kamuoyu oluşturdular. Ben hep karşı çıktım; altı Ulaştırma Bakanı ve bürokrasiyle kavga ettim. Ancak, benim gibi reaksiyoner bir işadamının devletle bir türlü anlaşamamasından yararlanıldı. Bu arkadaşlar böyle bir ruhsata bedavadan sahip olurlarken, biz de özelleştirmede, faizleriyle ödediğimiz 70 milyon dolarla kaldık.
- Ama sizin bu ihaleyi nasıl aldığınız hep tartışıldı.
- İşbirliği içinde sağladığım tek menfaat yoktur. Bana asıl kızgınlıkları, HAVAŞ'ı aldıktan sonra yerleştirdikleri yakınlarını, akrabalarını, partililerini işten atmamdır. Bu yönetmelik, bu düşmanlığın karşıtlığıdır, köylülüktür. Ben ve İsviçreliler bu kadar para yatırmış olmamıza rağmen Ahmet'e, Mehmet'e bedavadan ruhsat verdiler. Böyle bir durumda yabancı sermaye neden gelsin diye sormak lazım bazılarına...
- Böyle bir olanağın verilmesi durumunda ne olur?
- HAVAŞ ve Çelebi kár edemediği için batabilir. Biz 1200 işçimizi çıkartmakla karşı karşıya kalırız. Bu bize yapılan büyük bir adaletsizliktir.
- Siz uçak şirketi de kurmuştunuz, olmadı?
- Beş uçak alma şartı vardı, üretimlerinden ötürü hepsini bir arada getirme olanağımız olmadı. İki uçak getirdik, ruhsatı iptal ettiler. Param battı. Ama bizden sonra bir uçağı bulan şirkete bile izin verdiler. Ama yazılarınız üzerine izni kaldırmak zorunda kaldılar...
Gelişmeleri izleyeceğiz.
TURKCELL'in açıklaması Öksüz'ün duyarsızlığı
TURKCELL'in Kurumsal İletişim Direktörü Okşan Atilla Sanön, cep telefonlarıyla ilgili olarak 30.8.1999 günü çıkan okuyucu eleştirisini tam 15 gün sonra yanıtlıyor:
‘‘İlginize teşekkür ederiz. Deprem sonrasındaki genel elektrik kesintisine rağmen, TURKCELL'in santralları jeneratör desteğiyle, baz istasyonları ise aküleri yettiği müddetçe hizmet vermiştir. Elektrik kesintisinin uzun sürmesi ile aküleri tükenen ve yeniden şarj olamayan baz istasyonlarda zaman zaman aksaklıklar olmuştur. Buna ek olarak tüm Türkiye'nin birbirini araması ile görüşme trafiğindeki aşırı artış ve hasar gören baz istasyonların devredışı kalması da aksamalara neden olmuştur.
TURKCELL, 17 Ağustos Salı sabahı 50 kişilik teknik ekibini ve hem jeneratör, hem baz istasyon vazifesi gören gezici araçlarını bölgeye göndererek hasar görmüş baz istasyonlarının çalışmasını sağlamıştır. 18 Ağustos Çarşamba günü TURKCELL; Gölcük, Yalova, İzmit ve Adapazarı bölgelerinde vatandaşların ücretsiz olarak haberleşmelerini sağlayabilmeleri için ilgili kriz masalarına 10'ar adet cep telefonu göndermiştir. Aynı gün 7 adet gönüllü personelden oluşturulan gezici iletişim ekibi 'TURKCELL iletişim merkezleri' afet bölgelerinde hizmet vermek üzere yola çıkarılmışlardır. Yöre halkının hizmetlerden ücretsiz olarak faydalandığı merkezlerde, telefon, faks ve internet bağlantılı bilgisayarlar yer almaktadır.
GSM hatları yeraltından geçen transmisyon hatları ve baz istasyonlar aracılığıyla çalışan bir sistemdir. Dolayısıyla okuyucunuzun önerdiği verici sistemi geçici şekilde kurmak teknik olarak mümkün değildir.
TURKCELL'in 9 adet gezici baz istasyonu bulunmaktadır. Bu araçların sayısının yükseltilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Bu felakette olduğu gibi Adana depreminde de mobil araçlarımızı destek olarak bölgeye gönderdik. Gezici olmalarının en önemli avantajı yoğunluğun çok olduğu merkezlerde bulunup, o bölgedeki iletişimi sağlayabilmeleridir.
Gezici araçlarımız belirli bir program dahilinde ihtiyacı olan bölgelere uluslararası ve büyük konferanslara, kongre veya seminer gibi organizasyonların yapıldığı yerlere konuşma yoğunluğunu azaltmak ve destek vermek amacıyla gönderilmektedir.’’
TURKCELL'in bu açıklaması yeterli mi? Böyle bir afet ders olmalıdır. (TELSİM'den ise hiç ses yok!) Asıl sorun Ulaştırma Bakanı Prof. Enis Öksüz'in, hiç olmazsa Yunan Ulaştırma Bakanı kadar duyarlık gösterip hala soruşturma açmamasıdır.
Vicdan azabı
YALOVA Yüksel Sitesi'nde; 34 yıllık eşim, iki çocuğuna ve biricik torununa doyamadan gitti. 3 bloktan oluşan sitede, tam 380 kişinin hayatını kaybettiğini biliyoruz. Mucize eseri olarak da 15-20 kişi kurtuldu.
Soruyorum; gökdelenler yapan Yüksel İnşaat sorumluları niye ortaya çıkmıyorlar? Hiç mi vicdan azabı çekmiyorlar.
Savcı Beyler; Veli Göçer gibi onları aramaya gerek var mı?
Hiç mi vicdan azabı çekilmiyor?
Dr. Erol ATILGAN-İSTANBUL
DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİ'ne... 14 yaşındaki kızım Derya Kalaycıoğlu, Maslak'taki ilköğretim okulu sınavını kazanarak 4. sınıfta okumaya hak kazandı. Sekiz gün uyum amacıyla okulda kaldı. Sonra beni çağırarak, 'Kızınız aşırı kilolu, alamıyoruz' dediler. Yıkıldım; kızımın kilosu 67, boyu 150. Ayıptır, günahtır; siz manken mi arıyorsunuz? Darüşşafaka'ya hiç yakışmıyor.
Ayşe KALAYCIOĞLU- Aras Kargo'nun çaycısı-İSTANBUL
Paylaş