Paylaş
Merak ediyorum. Hz. Hüseyin’in eşi çarşaf giyiniyordu. Siz çarşafa ne zaman gireceksiniz onu da merak ediyorum. Alevilerin, Muharrem oruç iftarlarının ehlisünnete Ramazan iftar kopyası olduğunu nerede öğrendiniz? Devletin en tepesindeki yetkili konuklarınız Alevilerin mütevazı haklarını tanıma sözü verdiler mi size? Yoksa bir Alevi milletvekili olarak biat bayrağı mı çektiniz?
Biz bulunmaz bir ses olarak TBMM kürsüsünde aslanlar gibi haklarımızı alacağınızı beklerken siz tahta kaşıklara teslim mi oldunuz?
O TBMM’de sizden önce bu konularda kavga vermiş bir milletvekili olarak söylemek isterim ki Alevileri kimse geriye götüremez. Laik, çağdaş, yönü ileriye dönük, Atatürk devrim ve ilkelerinden ve de Hünkar Hacı Bektaş’ın ‘Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır‘ öğüdünden alıkoyamaz.
Sabahat Hanım, bugün Alevilerin istediği demokratik insan haklarından hangisini iktidar egemenlerinden söz aldınız? Onu da merak ediyorum.
Müh. Nurettin KARSU
Erzincan eski Milletvekili
GÜNÜN SÖZÜ
“Bir savaş olması halinde ABD, İsrail’i ‘aptal eşek’ gibi takip etmek zorunda değil!”
(Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski)
Geç gelen adalet adalet değildir
DENİZLİ’de kurulu DEBA Denizli Basma ve Boya San. Tic. AŞ’de 08.06.1987 tarihinden başlayarak 28.09.2009 tarihine kadar 22 yıl 3 ay 21 gün çalışmış
285 işçi... Daha sonra işveren tarafından bildirimsiz olarak işten çıkarılmışlar. İşveren 10 aylık ücretlerini, 22 yıl 3 ay 21 günlük kıdem ve ihbar tazminatlarını ödememiş... Haklarını aramak için 2009 ekiminde yargıya gitmişler; mahkeme mart 2010’da kendilerini haklı bularak lehlerine karar vermiş... Sonra haciz işlemleri, fabrikada hiçbir menkul mal bulunmaması ya da bankalara ipotekli olması... Türkiye İşçi Kurumu’nun çeşitli nedenlerle olumsuz yanıt vermesi...
İşçiler “Yargı bizleri haklı buluyor ama ‘geç gelen adalet adalet değildir’ sözünü bile söyleyemiyoruz. Çünkü adalet bizim için geç bile gelmedi. Adaleti göremedik, göremiyoruz. Sizden isteğimiz geçmişimiz, geleceğimiz, umutlarımız yok edildikten sonra, kalan umut kırıntılarıyla, hakkımızı alabilmek için bir katkınız olabilir mi? Sesimizi duyurmanız umutlarımızı birazcık artırabilir umuduyla.
Teksif Sendikası üyesi işçilerin önceki günkü buluşmasına şair ve yazar Cezmi Ersöz de katılmış... Ersöz şöyle diyor:
“DEBA işçisi hukuki süreci kazanmıştır. Burası eğer hukuk devleti ise bu devlet gerekeni yapmalıdır. İşçilerin hakkı ödenmelidir, bu işçi dostlarımız içinde intihara varan bunalımlar yaşanmıştır. Denizli’de binlerce işçi sendikasız, kötü şartlarda sömürülüyor, DEBA işçilerinin de içinde bulunduğu durum gibi, kıdem tazminatları ödenmeden işten atılıyor. Ben de bir fikir işçisiyim, sizler gibi benim de emeğim sömürüldü. Biliyorum ki işçilerle aynı taraftayız, çünkü tek çelişki var; emek-sermaye... Bundan sonra ben de kendimi bir DEBA işçisi sayıyorum.”
Denizli’nin 7 milletvekilinin olduğunu hatırlatan Ersöz, işçilerin milletvekillerinden hesap sorması gerektiğini dile getirerek “DEBA işçileri bundan sonraki süreçte fabrika önünde çadır kuracak. Gönlümüz, yüreğimiz o işçilerden yana. Ben bu direnişe elimden gelen bütün desteği vereceğim. Sendikam TYS üzerinden yazar arkadaşlarla ziyaretlerimiz de olacak.”
Basın açıklamasına Eğitim-Sen, BES, Tüm-Bel-Sen şube başkanları ve EMEP, ÖDP il başkanları da katılarak işçilerle dayanışma içinde olduklarının altını çizdiler.
Biliyor musunuz
ANTALYA Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Devrimci 78’liler Federasyonu ve Eğitim-Sen Antalya Şubesi işbirliği ile hazırlanan, içinde gazete ve sıkıyönetim arşivinden derlenmiş çok sayıda yazılı ve görsel malzeme, genelkurmay belgeleri, işkence aletleri, Erdal Eren’in özel eşyası, Deniz Gezmiş’in asıldığı darağacının da yer aldığı ‘12 Eylül Utanç Müzesi’nin Cam Piramit’te Belediye Başkanı Mustafa Akaydın tarafından açıldığını...
CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, 1982’de Ankara’nın, ismi Çıkınağıl olan ilçeye Evren ismini verdiğini belirterek, Evren adının Çıkınağıl olarak değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi verdiğini...
Bölünmenin tilkicesi ve derin sessizlik
“EY mahmur milletim....” diye hitaben yazılan yazıyı Çetin Haspişiren göndermiş. “Okullara özgürlük geldi! (İmam hatipli kızlar hariç) Yeni kılık kıyafet kurnazlığı, bütün okullarda ayrımcılığa, bölünmelere neden olacak” denilen yazı şöyle devam ediyor:
“Bunu sızlana sızlana seyredeceksiniz. (Zaten hep seyircisiniz)!
Her öğrenci kendi kulübüne, cemaatine, tarikatına hatta etnik kimliğine çağrışım yapan renk ve şekillerde giyinebilecektir.
Giyimleri nedeniyle zavallı yavrularımız birbirlerini dışlamaya itilmiş olacaklardır. Öğrenci olmayan militanlar da okullara kolayca sızabileceklerdir. Yavrularımızın psikolojisi altüst olacaktır. Aile büyükleri ile öğrenci yavruları arasına yoktan bir sıkıntı ve hatta yıkımlar girecektir.Okullarda Kuranı Kerim derslerinde türban takılma zorunluluğu nedeniyle, her kız çocuğu daha küçükken türbanla tanıştırılmış olacaktır. Ancak imam hatip okullarında ise türban din dersleri dışında da mecburi olacaktır. Genç yavrularımızın ergenlik sorunlarına ilave bir sorun daha eklenmiş olacaktır. Şimdi ülkemdeki ‘derin sessizliğe’ sormak isterim:
Her derdimize çareler bulundu da sıra bu gereksiz özgürlüğe mi geldi?
Bu başı bozukluktan ne elde edebileceğiz?
Bu bir üniforma düşmanlığından kaynaklanmış olmasın?
Derin sessizliğe hayırlı seyirler demek gelmiyor içimden.
Paylaş