‘Büyükşehir Yasası’ hep sorunlu olacak

TÜRKİYE’de başlayan yerel yönetimler alanındaki dönüşüm süreci kamuoyunda ‘Bütünşehir Yasası’ olarak bilinen düzenleme ile devam etmektedir.

Haberin Devamı

Aralık 2012’de Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa, Van ve daha sonra Ordu ile büyükşehir belediyesi sayısı 30’a çıkarılmıştır.
Bu reformun en önemli özelliği, söz konusu belediye sınırları ile mülki sınırların eşitlenmesidir. Yani büyükşehir belediyesinin hizmet alanı il sınırlarına genişletilmiş, böylelikle devasa bir hizmet alanının sorumlusu haline gelmiştir. Çünkü büyükşehir olan illerde il özel idareleri kaldırılmıştır. Türkiye’nin en köklü yerel yönetim birimlerinden biri olan ve özellikle de 2005 yılından itibaren güçlendirilen il özel idareleri büyükşehirlerde tarihe karışmıştır.

HASSAS SÜREÇ

İl özel idarelerine ek olarak, büyükşehir belediyelerine bağlı mevcut köy ve belde belediyelerinin tüzel kişilikleri de ilk yerel seçimlerden (Mart 2014) sonra ortadan kalkacaktır. Kapatılarak mahalleye dönüştürülen belediye ve köylere ilişkin devir, tasfiye ve paylaştırma komisyonları söz konusu yasada öngörülmüştür. Bu süreç dönüşümün en hassas noktalarından biridir.
Ayrıca büyükşehirlerde Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları kurulmuştur. Bu başkanlıklar, büyükşehir belediyelerinin bulunduğu illerde kamu kurum ve kuruluşlarının yatırım ve hizmetlerinin etkin olarak yapılması, izlenmesi ve koordinasyonu, acil çağrı, afet ve acil yardım hizmetlerinin koordinasyonu ve yürütülmesi, ilin tanıtımı, gerektiğinde merkezi idarenin taşrada yapacağı yatırımların yapılması ve eşgüdümlenmesi, temsil, tören, ödüllendirme ve protokol hizmetlerinin yürütülmesi, ildeki kamu kurum ve kuruluşlarına rehberlik edilmesi ve bunların denetlenmesini gerçekleştirmek üzere valiye bağlı kurulmuştur. Yasadan da anlaşılacağı gibi, söz konusu başkanlıkların ne türden bir yapı olacağı konusunda çalışmalar ve dolayısıyla belirsizlik halen devam etmektedir.
Büyükşehirlerin maliyesi de değinilmesi gereken bir başka önemli konudur. Genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamından büyükşehir belediyelerine ayrılan pay arttırılmıştır. Ancak bu artışın genişleyen hizmet alanı ile paralel oranda olup olmadığı tartışmalıdır.
-İl özel idarelerinin kaldırılmasıyla büyükşehir belediyelerinin genişleyen hizmet alanında kendilerine verilen görevleri yürütme kapasitelerinin yokluğu bu noktada karşımıza çıkan en temel sorundur. Ankara ve Konya gibi, Avrupa’nın pek çok ülkesinden büyük yüzölçümlü ve elbette nüfuslu kentlerde bu sorun daha da büyüktür. Öngörülen büyükşehir modelinin kapasite ve mali kaynak sorunları nedeniyle ne
derece hizmet sunabileceği ve dolayısıyla hizmetlerin etkinliği–verimliliği ancak yasanın uygulanması aşamasında görülebilecektir. Ancak şurası açıktır ki, yasanın kamuoyunda savunulan en önemli gerekçelerinden biri olan ‘hizmetlerin en iyi–etkin ölçekte sunulması’ söylemi ölçeği genişletilen büyükşehirler için gerçekçi değildir. Eğer, yönetsel yapı olarak örnek alınan Batı ülkeleri ve özellikle Fransa ise bu ülke uygulamalarındaki belediye hizmet alanlarının ölçeklendirildiği düzenlemelerle söz konusu yasanın önemli ölçüde farklılıklar gösterdiği iddia edilebilir.
-6360 sayılı yasa ile genişletilen büyükşehir sınırları, kır ile kent ayrımını kuramsal olarak ortadan kaldırmıştır. Kırsal alanın kentleşmesi kamuoyunda tarım ve hayvancılığın geleceği konusunda haklı endişelere yol açmıştır. Bu nedenle olsa gerek, yasada, belediye sınırlarına katılan kırsal alanlarda büyükşehir ve ilçe belediyelerinin, tarım ve hayvancılığı desteklemek amacıyla her türlü faaliyet ve hizmette bulunabileceği hükmü konulmuştur.
Bunun anlamı, belediyelerin kentsel alan yönetiminde kırsal ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinin şimdilik garanti altına alınması olmuştur. Ancak, bu hüküm tarım ve hayvancılığın geleceği konusundaki endişeleri giderememiştir.

Haberin Devamı

DEMOKRASİ SORUNU

Haberin Devamı

-Büyükşehir düzenlemesi, yerel demokrasi açısından da önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Yerel yönetim birimlerinin, yöre halkının görüşünü dikkate almadan yukarıdan aşağıya bir yöntemle değiştirilmesi, yerel demokrasi ve yerel yönetimlerde katılım ilkesinin ihlali demektir.
-Türkiye’nin imzaladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın ‘Yerel Yönetim Sınırlarının Korunması’ başlıklı maddesinde konu ‘Yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamaz’ şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi, düzenleme şarta açıkça aykırıdır.
-Büyükşehir belediyelerine ister demokrasi, isterse de hizmet ölçütünden yaklaşılsın yapılan düzenlemelerin her açıdan sorunlu olduğu yasanın uygulamaya girmesiyle birlikte net bir şekilde görülecektir.
Prof. Dr. Yalçın KARATEPE-Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı (Dünden itibaren de Ankara Büyükşehir Belediyesi CHP başkan aday adayı...)

Haberin Devamı

İl özel idarelerinin mallarını kim kapacak

‘BÜTÜNŞEHİR’ statüsüne geçirilen şehirlerde bir ‘oyuna’ dikkat çekmek istiyoruz.
Ama önce şu konuyu anlatalım.
İstanbul’da CHP’li il genel meclisi üyesi Ali Cemal Kimverdi ve arkadaşları, Vali Hüseyin Avni Mutlu’ya bir bir soru yönelterek Sultanahmet Alemdar’daki İl Özel İdaresi’ne ait binaların kiraya verilmesi dosyasının incelenmesini ve devletin, yani vatandaşın malının zarara uğratılmamasını istedi.
Özel İdare’in mülkiyeti biri 4, diğeri de 2 katlı iki yapıdan oluşuyor. Bu yer, işyeri olarak Naz Turizm ve Tekstil Şirketi’ne kiraya veriliyor (yıllık 4.800.000 TL). Ancak kiracı ile Özel İdare arasında sorunlar yaşanınca, konu valilik tarafından 08.10.2013’te yeniden kiralanmak için meclis kararı alınmak üzere İstanbul İl Genel Meclisi’ne İl Özel İdaresi teklifi olarak gönderiliyor.
CHP’liler de bunun üzerine valiye şu soruları yöneltiyorlar:
“Bahse konu binalar kaç yılında yapılmıştır? Yapı kullanım izin belgesi var mıdır? 1999 depreminden sonra depremsellik analizleri yapılmış ve bu doğrultuda güçlendirme yapılmış mıdır? Kiracı tarafına (kiracının beyanına istinaden) yapı kullanım izin belgesini veremeyen idare, binaları başka bir kullanıcıya yapı kullanım izin belgesi olmadan nasıl kiralamayı düşünüyor? Bina faaliyette ise gerekçelerini valilik niye açıklanmıyor? İdare bu konuda bir zarara uğrarsa, zararın sorumlusu kim olacaktır?”
Soru şu bakımdan önemli:
‘Bütünşehir’ler ortaya çıkınca o illerdeki özel idarelere bağlı gayrimenkuller ne olacak sorusu gündeme geliyor. Yukarıda İstanbul’daki Özel İdare binası önce kiraya verilmiş, biliniz ki bir süre sonra satılacaktır. Vatan Caddesi’nde yapılan yeni Özel İdare binaları da ‘elden çıkarılacaktır’... Özelleştirmede olduğu gibi ülkenin değerleri nasıl elden çıkarıldıysa, özel idarelere bağlı gayrimenkuller de ‘yandaşlara’ seçimlerden sonra peşkeş çekilecektir, bunu iyi biliniz.
İzmir’de 160’tan fazla gayrimenkulu vardır Özel İdare’nin... İstanbul’da ise kimbilir kaç trilyondur? Bunlar satılırken belediyelere sorulmayacaktır, çünkü kanunda böyle bir hüküm yoktur. Vali başkanlığında oluşturulacak komisyonlar, bu bina ve arsaları istediği ‘kişiye’ satabilecektir.
Özelleştirme ve hafriyattan sonra yeni bir ‘rant’ kapısı açılacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları