Paylaş
Doktorlar sağlık alanındaki gelişmeler ve üniversite hastanelerinin durumu hakkında hiç de iç açıcı olmayan bir tablo çizdiler.
İlk önce sağlıkta küresel reform ne ifade eder sorusunun yanıtını verdiler.
“Devletin finansman ve düzenleme alanındaki görev ve sorumlukları artarken, hizmet sunumundaki rolünde ciddi bir daralma var. Devlet hizmet sunumundaki yerini özel sektöre ya da sözleşmeli hekimlere bırakıyor.
Finansman ile hizmet birbirinden ayrılıyor.
Hastaneler özerk bir yapıya kavuşturuluyor.
Hastane üst yönetimleri profesyonel idarecilere devrediliyor.”
Bu eleştirinin birçok altyapısı var.
“Sürekli doktora gitmek yeterli görülüyor. Halk memnun ama sağlık hizmetlerindeki kaliteden uzaklaşılıyor. Kişi başı yıllık muayene sayısı 2’den 7’ye çıkıyor.”
Yani, özel hastanelere bir kayış var.
Bir büyük ameliyat yerine 5 tane küçük operasyon yapın, hem devlet hem de sizler kazanın. Bunu içine sindiremeyen hocalar görevlerinden ayrılıyor.
Üniversiteler YÖK yerine Bakanlığın egemenliği altına sokuluyor.
En önemlisi tıp eğitimi de özelleştiriliyor.
Burada bir soru daha ortaya çıkıyor:
Vatandaş memnun ama tıp eğitimi ne olacak; üniversiteden ayrılan hocaların -ki sayıları 450’yi buluyor- yerlerini kim dolduracak.
Sorun vatandaşa hizmet değil, para kazanmak olunca öğrenciler nasıl yetişecek artık?
Bir öğretim üyesi “Yılların Osmanlı yadigârı tıp fakülteleri, bertaraf ediliyor; kıymetli hocalar kaçırılıyor. Tıp hizmetleri yabancı sermayenin kucağına iteleniyor” diyor. Sen ya eğitim vereceksin ya da ameliyat yapacaksın sadece denilirse, gerçek hasta olmadan eğitim olur mu demek gerekiyor.
Özetle öğretim üyeleri diyor ki: “Bizi ticaret malzemesi yapmayın.”
Tıp eğitimi ve sağlıkta ‘yıkıma karşı’ olan öğretim üyeleri şöyle konuşuyorlar:
“22 Kasım’da Görevdeyiz!”
Yani bugün göreve çıkmayacaklar, fakültedeki görev çadırlarında toplanacaklar. Daha sonra bir açıklama yapacaklar.
Tıp öğrencileri mi, onlar da öğretim üyelerinin arkasında...
Ne oluyor
2003 yılından bu yana uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Politikaları’nın bir sonucu olan tıp eğitimi ve sağlıkta yıkım süreci... Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinin yasal koşulları oluşturuldu.
Kamu Hastane Birlikleri oluşturularak üniversite hastanelerinin de içinde olduğu tüm hastaneler, kâr amaçlı işletmelere dönüştürülüyor.
Balkanlar ve yeni anayasa
TÜRKİYE’de kurulu 52 derneğin bir araya gelerek kurduğu Rumeli Balkan Federasyonu’nun 3. Olağan Genel Kurulu Bayrampaşa Sinan Erden salonunda yapıldı önceki gün... 2000 civarında siyaset, kültür, sanat ve spor dünyasından konuklar katıldı. Kongreye siyaseten CHP, MHP ve DSP’liler ağırlıklı olarak katılırken, İstanbul’dan AKP’den yerel hiçbir politikacının kongreye katılmadığı görüldü. AKP’li vekiller Şenol Gürşan, Pınar Gündeş, Rıfat Sait vardı ama onlar İstanbul dışındaki vekillerdi. CHP, Ayten Kayalıoğlu, Mehmet Kesimoğlu, Recep Gürkan, Emre Köprülü, Faik Tunay, Mevlut Aslanoğlu, Süleyman Çelebi, Aykut Erdoğdu gibi isimlerle ağırlıktaydı. DSP Genel Başkanı Masum Türker dışında genel başkan da yoktu. Bulgaristan’dan Hak ve Özgürlükler Hareketi Genel Başkan yardımcısı Ruşen Rıza’nın da bulunduğu kongredeki ‘siyasi’ konuşmalarda, ‘yeni anayasa’ tartışmalarına, tarihte Balkanlar’da yaşanan olaylar örnek gösterilerek vurgu yapıldı. TBMM Başkanvekili, MHP’li Meral Akşener’in Rumeli, Balkan ve Trakya insanının ülkeyi bölecek her türlü açılıma karşı siyasi parti farkı gözetmeksizin birlikte karşı duracağını belirtmesiyle salonda bulunanlar tarafından uzun süre ayakta alkışlanması dikkat çekti.
Genel başkanlığa, Spor A.Ş.’nin eski Genel Müdürü Ayhan Bölükbaşı -Süheyl Çobanoğlu aday olmadı- getirildi.
Giden evlatsa sızısı dinmez
İTÜ Meslek Yüksek Okulu Güverte Bölümü’nden yeni mezundu sanatçı Rahmi Saltuk’un oğlu Baran Saltuk... İş arıyordu; belki de bu sıkıntısı nedeniyle alkol almıştı; eve geldiğinde balkona sigara içmek çıktı ve düştü! Geride acılı insanlar bıraktı. Üyesi olduğu TKP’li gençleri de kahretti. Cenazesi dün Okmeydanı Cemevi’nden kaldırılarak Etiler Mezarlığı’nda toprağa verildi. Dost, candan ve duygulu, ilkelerinden hiç taviz vermeyen ve de hep ‘şanssız’ bir baba olarak perişanlığını kimse anlatamaz. Hep, ‘acıyı bal eyledi’, hep ‘elde hüzün kaldı’ diye söylemişti türkülerinde Rahmi Saltuk, bize ““Giden oğul hiç gelir mi yerine/Ah evladım yaram indi derine...”
Saltuklara sabırlar diliyoruz.
2B’de kafalar karışık
AKP 12 Haziran seçimlerinde seçmene 2B konusunda çeşitli vaatlerde bulundu; hatta Meclis açılır açılmaz konuya çözüm getireceğini açıkladı.
Bu vaatler nedeniyle vatandaşta, eylül ayında 2B’ye çözüm bulunacağı beklentisi oluştu. CHP Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan bu konuda tepkili... “AKP, konuyu Meclis’e getirmemiştir. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, yeni bir söz daha vermiştir. Eroğlu, 6 Ağustos’taki açıklamasında, 2B arazilerinin satışına ilişkin tespitlerin % 95 oranında tamamlandığını, ekim ya da kasım ayında yasanın çıkacağını söylemiştir. Kasım ayı bitiyor ama ortada yasa yok” diyor. Evet, 2B’ler rayiç değerden mi, emlak değeri üzerinden mi satılacak? Milletvekili Sapan, hükümet içinde satışla ilgili bir uyum olmadığını savunarak şöyle diyor:
“Maliye, rayiç değer üzerinden satış yapılmasını istiyor. Ama bunun altyapısı oluşturulmamış. Rayiç değerini Milli Emlak Kontrolörleri’nin belirlemesi gerekiyor. İktidar, bir süre önce 2B çalışmasını yürüten kontrolörlükleri lağvetti. Onları tenzil-i rütbe ile düz memur sınıfına indirip dağıttı. Bu yüzden çalışmanın nasıl yapılabileceği belli değil. Sürecin 2012 yılı başlarına kadar bitirilemeyeceği söyleniyor. AKP’nin, 2B’yi, rant ve seçim malzemesi olarak gördüğü bir kez daha ortaya çıkmıştır. Tapu iptallerine gidilmiş; kentlerin ortasında yeni 2B alanları yaratılarak vatandaş mağdur edilmiş, sonunda da sorunun çözümünü yapamamıştır.”
AKP gerçekten bu işi neden beceremiyor?
Paylaş