Yalçın Bayer: Bu unvan kimseyi rahatsız etmedi

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

‘Kara ses’ olarak bilinen Cemalettin Kaplan, 1995 yılında Almanya'da öldükten sonra memleketi olan Erzurum'un Ilıca İlçesi'nin Altıntepe Köyü'nde toprağa verildi.

Kaplancılar, Türkiye'ye hilafeti getirmek istiyorlar. Bu anlayışı Almanya'da oğlu Metin Kaplan sürdürüyor.

Cemalettin Kaplan'ın mezartaşında Arapça şu metin yazılı:

En büyük hoca ve şeyh

Reşid'in oğlu Cemalettin Hocaoğlu

Müminlerin lideri ve Müslümanların Halifesi

Allahü Teala O'na rahmet etsin.

Hicri: 1342 (1926) M

Mütevaffa tarihi Hicri 15 Zilhidce 1415

Miladi 15 Mayıs 1995'te öldü

Ruhuna El-Fatiha.

Kaplan'ın mezarı özellikle Almanya'dan gelen örgüt üyeleri tarafından sık sık ziyaret edilmektedir.

Yukarıdaki metnin 677 sayılı ‘‘tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile ilgili bir takım unvanların men ve ilgasına dair kanun’’ ile ırk, din, mezhep kin ve düşmanlık yaratmak gibi hükümleri içeren TCK'nın 312/1. maddesine aykırı olduğu belirtilerek askeri makamlar tarafından Erzurum Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuştu.

Cumhuriyet Savcısı Vedat Kangal, bu yazıya 17.11.1998'de şu yanıtı veriyor:

‘‘Adli olaylarla ilgili yasanın verdiği yetki ve çizdiği sınırlar içinde kalınmak koşuluyla düzenlenen evrakın gönderilmesinde hukuka aykırı eylem ve eylemlerin hukuki niteliklerinin değerlendirilmesinden ihlal ettiği düşünülen yasal hükümlerin belirtilmesinden ve yapılacak iş ve işlemler konusunda başsavcılığımıza talimat verir nitelikte ibareler eklenmesinden kaçınılmasını...’’

Askerin Anayasa'dan kaynaklanan cumhuriyeti koruma ve kollama görevi unutuluyor galiba...

Bunu bir yana bırakalım....

Ne demek ‘müminlerin lideri’. İnsan kendisini bütün müminlerin lideri nasıl ilan eder; ‘Müslümanların Halifesi’ olarak görür?

Okurlarımız bunu ‘Kara ses’in bayrağını Erzurum'da dalgalandırması olarak yorumluyor. İşin en acı tarafı da, bu utanç yazılarının, 1995 yılından bu yana Kurtuluş Savaşı'nın temellerinin atıldığı Erzurum Kongresi'nin yapıldığı ilde bulunması... Bu durum yetkilileri ve yargı mensuplarını hiç rencide etmiyor mu?

Özellikle Erzurumlu olan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın, mezartaşındaki yazıdan haberi var mıdır acaba?

Yılmaz'a sormak gerekiyor; dini esaslara göre bir Müslüman mezarına bu ibareleri yazabilir mi? Kendisini ‘Müslümanların lideri’ ilan edebilir mi?

Bu, bırakın İslami esasları, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suç değil midir? Bakalım yanıtını kim verecek?

Fenerlilik

güzel de...

FENERBAHÇELİ gençlerin ellerinde bayraklarıyla Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy'u protesto eden yürüyüşünü seyrettim. Ne kadar güzel, bir gençliğin, bir haksızlığı, bir yanlışı protesto etmesi... Ama gönlüm isterdi ki, aynı gençler, aynı heyecan ve çoşku içinde Atatürk devrimlerinin yılmaz savaşçısı Ahmet Taner Kışlalı'nın katillerini de protesto etsin... Oysa bu gençlik bilmeli ki o karanlık güçler geldiğinde ne topları kalacak, ellerinde ne de takımları..

Haluk SEMERCİ

NEW YORK

Leydi'nin

2. vatanı

1995 yıllarında Ankara'ya dönüyoruz:

‘‘... Koalisyon görüşmelerini DYP adına yürüten Yalım Erez, Tansu Çiller'i aradı: ‘Biz işleri tamamladık. İş artık sizin Necmettin Bey'le el sıkışmanıza kaldı.'

Çiller: ‘Yalım, Refah Partisi ile koalisyon konusunu Amerika'ya sordum. Biraz daha oyala. İstediğim cevap gelmedi. Hálá temaslarda bulunuyorum Ağırdan alın.'

Çiller'in Washington'dan beklediği yanıt kısa bir süre sonra İsrail üzerinden ulaşmıştı. Çiller hemen telefona sarıldı: ‘Yalım, her şey tamam. Hadi gidip el sıkışalım.'

Washington, Refahyol koalisyonuna itiraz etmemişti..

Birkaç gün sonra ABD Büyükelçisi'nin Ankara'daki rezidansında Refahyol Hükümeti'nin kuruluş çalışmaları, ABD Ulusal Güvenlik Dairesi danışmanı Prof. Henri Barkey ve CIA yetkilisi olan eşi Ellen Laipson tarafından yakından izleniyordu. Bir elde telefon, diğerinde ise TV'de kanaldan kanala geçip gelişmeleri izlemelerine yarayan kumanda aleti. Barkey bir ara yanındakilere dönerek, ‘Hayatımda hiç bu kadar eğlenmemiştim' dedi.’’

Bu satırlar, gazeteci Turan Yavuz'un hafta başında piyasaya çıkan ‘‘İKİNCİ VATAN-Tansu Çiller'in ABD Macerası’’ başlıklı kitabında yer alıyor.

1994 yılında ‘‘İşte Çiller'in ABD'deki Serveti’’ haberiyle 1995 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yılın Gazeteci Ödülü ve 1995 Sedat Simavi Ödülü'nü aldı.

Ümit Yayıncılık tarafından çıkarılan kitabında Çiller'in, ‘‘çiçeği burnunda’’ki politikacılığından önceki Amerikan boyutuna uzanan öyküsü anlatılıyor. Zaten Çiller'i Amerika boyutu olmaksızın değerlendirmek pek mümkün değil. Çünkü hiçbir politikacının kimliğinde bir başka ülke bu kadar geniş yer tutmuyor. Bu nedenle Yavuz'un kitabı, bugüne kadar 25 baskı yapan Faruk Bildirici'nin ‘‘Maskeli Leydi’’ kitabında anlatılan ‘‘Çiller fotografı’’yla örtüşerek, onun tamamlayıcısı oluyor.

Hiçbir lideri, Batı'da ve ABD'de örneği olduğu gibi tek kitapla anlatmak yeterli olmadığından ‘‘İkinci Vatan''da Çiller için ilginç şeyler öğreniliyor.

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Adı Gazipaşa olduğu için şimdiye kadar Gazipaşa'ya yatırım yapmayan bir zihniyet mevcut. Atatürk düşmanları bu yatırımları engelliyor; Gazipaşa Havaalanı da öyle...’’

(Sanatçı Fikret Otyam)

Sivil toplum

neden suskun?

DEĞERLİ Genelkurmay Başkanımızın sivil toplumun suskunluğu konusundaki görüşlerini saygı ile karşılıyorum ve bu görüşlere katılıyorum. Ancak vatandaşın suskunluğunun nedeni, sivil toplumun üzerinden bir silindir gibi geçen 12 Mart ve daha da önemlisi 12 Eylül yönetimleri değil mi? Evinde telefonla konuşurken polis tarafından ‘yanlışlıkla’ öldürülmek tehlikesi içinde yaşayan vatandaş toplumsal olaylar konusunda konuşmaya nasıl cesaret edebilir?

Kışlalı'ya sağlanamayan can güvenliği, konuşan sıradan vatandaşa, sıradan sivil toplum örgütüne sağlanabilir mi?

Reşit ERGENER-İSTANBUL

ANKARA Ziraat Fakültesi öğrencisi Özgür Güvenç'e; ‘internet dili' ile yazdığın güzel mesajı okumakta zorlandık. Dil konusundaki titizliği, internette de uygulamanız dil bilincini yaşatma açısından doğru olmaz mı?



Yazarın Tüm Yazıları