Paylaş
OKUR HATTI
ÜLKEMİZ o kadar çarpık olay yaşamakta ki, artık neredeyse deve olarak niteleneceğiz...
Neremiz doğru?.. Siz bulun...
Mahkûmiyet yanlış değilse, neden bu kadar geç karar alındı. 5 cümlelik bir pasajda ülkeyi bölücü ifadeler varsa, karar için niçin 6 yıl beklendi? Türkiye'nin bölünmesi bu kadar ucuz mu? Veya her türlü söz bölücülük müdür?
Eğer karar alma aşamasında siyaset, adalete karıştı ise zaten en büyük çarpıklık buradadır.
Demokrasi, kuralsızlık zinciri değildir. Batı'da ortak kurallar bozulursa acımasız ceza uygulamasına geçilir. Biz ise yan yana gelemiyoruz ki, müşterek kural koyalım. Çünkü herkes kendini haklı buluyor...
Sayın Erbakan dokunulmazlık zırhı ile Meclis çatısı altında istediğini söyleyebileceğini çok iyi bildiği gibi, aykırı fikirlerini uluorta söylemeyi ve kuralları zorlamayı demokratik hareket sanıyorsa burada çarpık olan kendisidir. Neden? Başbakanlık yapmış bir şahsiyet kuralları beğenmese de o kurallar değişmedikçe sorumlu bir devlet adamı olarak uymak mecburiyetinde olduğunu, ne kadar sıkılsa da kabul etmelidir. Bunu yapmıyor ise devletin bekasını tehlikeye atacak eylemlerde bulunmanın sonuçlarına katlanmasını bilmelidir.
Maalesef son günlerde tutarsız manşetler atan basın ve yaygaracı TV'ler, kesinleşmiş kararları bu şekilde ayaklar altına alırlarsa vatandaş ve kamuoyu kime ve neye inanacak?
Eğer bir siyasi parti lideri, demokratik kurallar dahilinde bağımsız adalet önünde suçlu bulunursa bunun neresi antidemokratiktir? Esas antidemokratik olaylar, 1960, 1971 ve 1980 hareketleridir. Bu hareketlerden ders almayan tüm siyasiler yıllarca uyumuş ve kanunlardaki antidemokratik maddeleri ayıklamamışlardır.
Şu anda düzeltilmesi düşünülen kanun maddesinin geriye doğru işlemesi için adeta kampanya açmış bulunuyoruz; siyasetçisiyle, basınıyla... Sayın Ecevit karardan üzgün. ANAP, 312'yi değiştirmek için ilk önergeyi hazırladı. Çiller boş boş savuruyor. Sayın Kutan, Erbakan'ı Menderes ile kıyaslıyor. Sayın Demirel ise fevkalade müteessir.
Peki beyler, bugüne kadar nerelerdeydiniz? Basın ise zamanında yerden yere vurduğu Erbakan'ın hamisi kesilmiş durumda... Her şey baştan aşağı çarpık... Eğer kanun düzeltilecek ve daha demokratik bir hale getirilecekse Erbakan da kurban olsun. Bu şekilde ülkeye en büyük hizmeti yapmış olur.
Sınırsız ifade özgürlüğü ancak Meclis çatısı altında olabilir. Ülkenin her türlü meselesi enine boyuna ve sınırsız bir şekilde aklı başında milletvekilleri tarafından tartışılırsa elbetteki ortak noktalar bulunur ve parlamento ile düzgün kanunlar uygulanmaya konulabilir. Yoksa her kafadan bir sesin çıktığı bir ortamda orta yolu bulmak imkánsızdır. Konuşan Türkiye, nerede ve nasıl konuşacağını öğrenmedikçe kaostan kurtulamayacaktır.
İdamın kaldırılması konusunda da aynı çarpıklıkları yaşayacağımızı sanıyorum. Göreceğiz.
Yusuf DÜLGER-ANKARA
Bunlara dur
demek gerek
TV kanallarında zengin işadamlarının çocuklarının düğünleri haber. Allah mesut bahtiyar etsin... Ancak hanımların zenginlik gösterileri, dolar destelerini dağıtmak ya da beş milyonluk banknotları yerlere savurmakla olmamalı sanırım. Hele beş milyonlukların üzerinde mevcut Atatürk resimlerine basıldığını gördükçe sinirden bir şey yapamayıp TV kapatmakta çare aradım. Hukuktan anlamam ama herhalde bir yerlerde Atatürk'ün resminin çiğnenmeyeceğine dair kayıt olmalı, yoksa konulmalı.
Emeğiyle çalışıp kazanan milyonlarca vatandaşın bir aylığının, bir dakikada yerlere savurulması apayrı derin bir yara!
Bunlara kim dur diyecek?
Dr. Mürevvet TÜRKİLİ-İSTANBUL
Müdür
öğretmen
izcileri üzdü
ANTALYA'da yaşayan emekli öğretmenim. Aynı zamanda izci lideriydim. İlimiz Milli Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz, bir eğitimciye yakışmayan hareketlerle öğretmenlerin onurlarıyla oynamaktan çekinmiyor.
Çalışan öğretmenler haklı olarak seslerini çıkaramıyor.
6.5.2000 tarihinde izci liderleri toplantısında söylediği sözler, yenir yutulur cinsten değildi. Müdür toplantı salonuna girdi, başkanı çağırdı, biz de nezaket olsun diye yanına gittik.
Süleyman Bey, İl İzci Kurulu Başkanı Nimet Ekimler'e yerleri göstererek (o gün hava yağışlı olduğundan zeminde çamur izleri vardı) ‘‘Bir sürü çapulcuyu başına toplamışsın, at bunları’’ dedi. Hızını alamadı, tekrar döndü ve ‘‘Ahırdan mı gelmiş bunlar’’ diye bağırdı. Bizler şoke olduk, Nimet Hanım ağladı. Toplantıda bulunan kişiler, gönüllü çalışan izci liderleri, üstelik Milli Eğitim'in saygın öğretmenleri... Bu sözler bir eğitimciye yakışır mı?
Bir Milli Eğitim Müdürü, öğretmenine ‘‘çapulcu’’ veya dolaylı yolla ‘‘hayvan’’ der mi? Bu duruma çok üzüldük ve olayın etkisinde kalarak bir süre önce bizi küçük düşürdüğü için hakkında tazminat davası açtık.
Bu hakaretten sonra 4 arkadaşımla beraber izci liderliğinden istifa ettik. Çünkü astığı astık, kestiği kestik bir müdürle çalışamazdık.
Sayın Bakan Bostancıoğlu'na soruyorum: Eğitime, eğitimciye saygısı olmayan, insanları azarlayan bir kişi nasıl bu makamda oturtulur?
Şerife GÖKMEN-ANTALYA
(Olayı Antalya'dan sorduk, müdür daha sonra yaptığı bir açıklamada 'İzcilere temiz bir salon tahsis etmiştim. Ancak halılar çamur içinde ve içerisi sigara dumanından boğulmuştu. Onlara, 'Bu ortam bir izciye yakışmıyor, izcilik çapulculuk mudur dedim' demiş... Bu durumda kim haklı?)
GÜNÜN SORUSU
‘‘Sayın Erbakan, sizin fikirlerinizin hiçbirine katılmıyorum ama sizin fikirlerinizi savunma özgürlüğünüz için mücadele edebilirim. Evet Sayın Erbakan, aynı şeyi siz bizim için yapabilir misiniz?’’
(Yıldıray OGUR)
VİYANA Üniversitesi'ne bağlı Avusturya Arkeoloji Enstitüsü Efes Kazıları Başkanı Prof. Dr. Fritz Krinzinger, Özgen Acar'ın dünkü 'Efes ve Avusturyalı Arkeologlar' yazısına bir notla teşekkür ederek, ‘‘Çalışmalarımıza ilgi gösterdiniz. Size Efes kazılarının 100. yılı nedeniyle yayınlanan bir kitap ile Yamaç Evler'le ilgili proje çalışmalarını gönderiyorum’’ diyor.
GİRESUN-Gülburnu Köyü liman mevkiindeki 100'ü aşkın hane sahibi olan bizler 100 metrelik bağlantı yolunun yapılamaması nedeniyle rezillik içinde yaşıyoruz. Bırakın ev ihtiyaçlarımızı, hastalarımızı çarşaf içinde taşımak zorunda kalıyoruz. Utanç verici durumdan ne zaman kurtulacağız? Karayolları'na soruyoruz, Karadeniz Sahil Yolu ile bağlantı yoluna ne zaman kavuşacağız?
İsa KARA-Gülburnu Köyü'nden/GİRESUN
İSTANBUL Bilgi Üniversitesi'nde çocuğu okuyan bir veli anlatıyor: ‘‘Oğlum İİBF'de okuyor. Bu yıl bir dersten kalması söz konusu. Eğer bu dersten kalırsa sınıfta kalmış olacak. Yani oğlumuzun bir yılı bizim de 6.300 dolarımız gidecek. YÖK'e bağlı diğer devlet üniversitelerinde bir veya birkaç dersten kalanlar bir üst sınıfa geçebiliyorlar da neden bu okulda okuyan öğrenci geçemiyor? Paralı olduğu için mi? Birkaç bin dolar fazla almak için bir gencin bir yılını yakmak günah değil mi?’’
Paylaş