Paylaş
İran'da 'böbrek nakli listesini sıfırlamak' için yeni bir yöntem uyguluyorlar. Devlet aracılığıyla 'topluma hizmet ve ödüllendirme' sistemi sayesinde İran'da böbrek nakli bekleyen hiçbir hasta kalmamış.
İran'dakine benzer bir sistem acaba ülkemizde de uygulanamaz mı? Diyaliz masraflarının kişi başına 25 bin dolar olduğu düşünülecek olursa AKP hükümeti, sağlık harcamalarının azaltılması doğrultusunda benzer sistemi hayata geçirebilir.
Bu konuda 'fizibilite' çalışmaları yapılıyor mu?
Böbrek yetmezliği hastası olarak bu konudaki gelişmeler benim için de önemli olacak.
Prof. R. Alsan MERİÇ
alsan@itu.edu.tr
Lojmanlarda rant ve talan
ŞU an yıkım ve inşaat çalışmaları süren TBMM lojmanlarının ihale süreci ve satışı tam bir talan mantığı ve rant sağlama amacıyla yürütülmekte; Tüpraş’taki gibi yeni Ofer’ler yaratılmaktadır.
Lojmanların içinde bulunduğu arazinin 96 bin 500 m2'si Ağustos 2004’te Maliye Bakanlığı tarafından 2.8 milyon $'a satılırken, Aralık 2006’da TOKİ aynı arazinin 3 katı büyüklüğündeki 299 bin m2'lik arsayı 203 milyon $'a ihale etti. İki arazinin satışı arasında 25 kat fark bulunmaktadır. TOKİ’nin ihalesi ışığında, 2.8 milyon $'a satılan arsanın değerinin 70 milyon $ olduğu söylenebilir.
Öte yandan Maliye Bakanı, lojmanlar hakkındaki soru önergelerime de çelişkili cevaplar vermiştir. İlk cevapta, ihaleyi alan Merkez Müteahhitlik'in en yüksek teklifi verdiğini; 3 ay sonra verdiği cevapta ise ilgili firmanın ihaleyi tek katılımcı olarak kazandığını açıklarken, ihaleyi alan firmanın ihaleden bir hafta önce kurulmuş olması da ayrı bir olumsuzluk olarak dikkat çekmektedir.
Bakanlık yaptığı ihaleyle devleti önemli ölçüde zarara uğratmış, taşınmaz yok pahasına elden çıkartılmış, haksız yere menfaat temin edilmiştir. 23 Şubat'ta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Unakıtan ve yetkilileri hakkında avukatım Levent Gök aracılığıyla suç duyurusunda bulundum.
Yılmaz ATEŞ- CHP Ankara Milletvekili
Kudurursam ben de başkanları ısıracağım
CUMARTESİ akşamı Kadıköy, Caddebostan sahilindeki parkta yürürken bir sokak köpeğinin saldırısına uğradım. Arkamdan sessizce yaklaşan köpek, bacağımı ısırdı. O sırada parkta köpeğini gezdiren, olaya tanık olan bir bey bu köpeğin çok saldırgan olduğunu, başkalarına da durup dururken saldırdığını söyledi. Köpeğin çocuklara da saldırabileceğini düşünüp park bekçilerine başvurdum. Bekçiler, aynı köpeğin son bir ayda üç kişiyi ısırdığını Büyükşehir Belediyesi'ne bildirdiklerini, gelen ekiplerin "Kulağında küpesi var, aşısı yapılmış, bir şey olmaz, zaten köpeği alma yetkimiz yok" deyip gittiklerini anlattılar.
Soruyorum: Aşısının yapılmış olması, köpeklerin saldırganlığını olağan hale mi getiriyor?
Saldırgan hayvanları kamuya açık yerlerden uzaklaştırmak belediyelerin görevidir.
Uyarıyorum: Madem aşısı yapılmış köpeğin, ben de aşı yaptırmayacağım. Kudurursam önce Kadıköy, ardından Büyükşehir Belediye Başkanı'nı ısıracağım.
Serhan YEDİG
Tarihi yok ederken İstanbul kültür başkenti olur mu
YAKIN zamana kadar ABD'de sanat tarihi profesörü olarak çalışmaktaydım. İstanbul'u son ziyaretimde benimle gelmiş olan Amerikalı arkadaşlarıma Karadeniz sahilini tanıtmak istemiştim. Gelin görün ki, yol üzerinde Kemerburgaz'dan geçerken arkadaşlarıma göstermek istediğim Mimar Sinan'ın Uzun Kemer'inin acıklı durumu beni perişan etmişti. Uzun Kemer işgal altındaydı! Bunu mektupla çeşitli kişi ve kurumlara duyurmaya çalışmıştım. Kimse ilgilenmedi. Bir tek gazete haberinin dışında.
Şimdi bu gelişimde gördüm ki her şey daha perişan. 1564 yılında yapılmış 700 metre uzunluğundaki koskoca abide kemer, bezirgânlar tarafından artık tamamen işgal edilmiş. Mimar Sinan'ı boğmuşlar! Garip ticarethaneler, son derecede çirkin yapılar, bu tarihi su kemerinin hemen altına yerleşmiş. Tarih katledilmiş. Tarih katledilmeye devam ediyor. Tarih imha ediliyor. İnsanlar seyirci bile değil. Aklım hafsalam almıyor. Utancımdan keşke yerin dibine girseydim.
Bülent KARACADAĞ-SAN FRANCISCO
Bir açılış üzerine...
DEVLET Bakanı Nimet Çubukçu'nun katıldığı Çorlu Huzurevi'nin açılışında kendilerinin yok sayılmasını ve "Bir siyasi partiyi devletle özdeş sayan anlayışı" kınayan CHP Tekirdağ Milletvekilleri Enis Tütüncü, Erdoğan Kaplan ve Mehmet Nuri Saygın'ın açıklamalarına karşın Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan, "Valiliğim tarafından, ilimizde düzenlenen bütün etkinlik ve törenlere, herhangi bir siyasi parti ayrımı gözetmeksizin bütün milletvekillerimiz davet edilmektedir. Nitekim, Çorlu Huzurevi açılışına da hem AKP’li hem de CHP'li milletvekillerimiz, valiliğimce davet edilmiş, davetiyelerin kendilerine zamanında ulaştığı teyit edilmiştir" dedi. Milletvekili Erdoğan Kaplan, "Valimizin bizi davet ettikleri doğrudur. Ancak Çorlu Kaymakamlığı ikinci bir program yapmış, açılışta AKP'li iki milletvekiline söz hakkı verirken bizlere bu hakkı tanımamıştır. Biz Patagonya milletvekili değiliz. AKP'li arkadaşlarımız konuşunca bizlerin de konuşma hakkı vardır. Bu nedenle tepki gösterdik ve törene gitmedik" diye konuştu.
Mesaj Panosu
- BUGÜN 18.30'da Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi'nde, mizah yazarları Cihan Demirci, Muzaffer İzgü ve Savaş Ünlü'nün konuşmacı olarak katılacakları "Kentin Gülmecesi' başlıklı söyleşide, kent ve kentli olma ile gülmece-mizah ilişkisi ele alınacak, kentleşmenin ve özellikle de çarpık kentleşmenin gülmeceye-mizaha etkisi üzerinde durulacak. www.apikam.org.tr
- İSTANBUL Barosu'nun 'Türkiye'nin Enerji Politikaları ve Türk Petrol Yasası' başlıklı, bugün 15.00'deki panelinin konuşmacıları; Kazım Kolcuoğlu, Hüseyin Özbek, Prof. İl Han Özay, Mustafa Öztaşkın, Tacidar Seyhan ve Necdet Pamir. (0212-293 89 60)
- BAKIRKÖY Belediyesi ve Bakırköy Kadın Meclisi'nce bugün saat 14.00'de Yunus Emre Kültür Merkezi'nde (Ataköy) düzenlenecek 'Töre Cinayetleri' panelinin konuşmacıları Ayşe Kulin, Gül Oğuz ve Banu Gerede. (0212-225 10 12)
Biliyor musunuz
- ADALET eski Bakanı, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan'ın, 'Tarihi gün, tarihi açıklamalar' başlığıyla duyurulan yarınki basın toplantısında "28 Şubat'ın perde arkasını" açıklayacağını, bu arada "Erbakan 18 maddelik 28 Şubat kararlarına imza attı mı?" sorusuna yanıt verileceğinin, duyurulduğunu...
Milli Eğitim'in haksız bir uygulaması
MİLLİ Eğitim Bakanlığı'nın yurtdışında görevlendirmek üzere öğretmenlere yönelik yapmış olduğu sınavda büyük bir adaletsizlik sergileniyor. Mesleki yeterlilik sınavı 4 şubatta yapıldı. Sınavın başvuru kılavuzunda sınavdan geçer not alanların mülakat sınavına alınacağı yazılıydı. Ancak sınav sonuçlarının açıklandığı gün yayımlanan yeni bir yönetmelikte adayların mülakata girebilmek için önce 17 martta bir yabancı dil sınavına girmeleri gerektiği, bu sınavı kazananların mülakata alınacağı belirtiliyor. Mesleki yeterlilik sınavının başvuru kılavuzunda kesinlikle böyle bir bilgi yoktu. Eğer bu bilgi önceden verilseydi yabancı dili olmayanlar bu göreve talip olmazlardı.
İşin daha da vahim tarafı, bu sınavı (yazılı ve mülakat dahil) geçen yıldan kazanmış atama bekleyen çok sayıdaki öğretmen de bu sınava girmeye mecbur tutuluyor. Eğer sınava girmezlerse ya da kazanamazlarsa haklarını kaybedecekler. Buradaki hukuksuzlukları kısaca özetlersek:
1- Bir sınavın başvuru kılavuzunda belirtilmeyen yeni bir sınav, sınav sonucu açıklandıktan sonra duyuruluyor.
2- En büyük haksızlık geçen yıldan kazanıp atama bekleyenlere yapılıyor. Yeni çıkan bir yönetmelik sadece memurun lehine olacaksa geriye dönük olarak uygulanabilir. Burada ise memurun tamamen aleyhine olan bir yönetmelik geriye dönük uygulanarak kazanılmış hak gasp ediliyor.
Bu soruna 17 marttan önce mutlaka bir çözüm bulunması gerekiyor.Aksi halde yüzlerce öğretmen kazanılmış haklarını kaybedecekler. Sizden bu konuyu gündeme taşıyarak biz öğretmenlere yardımcı olmanızı bekliyoruz. Aşağıda sözkonusu yönetmelik duyurusunun linki verilmiştir.
http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyuruayrinti.asp?ID=1603
Mehmet Akif KOÇAŞ- İSTANBUL
Sezer: Sayın Başbakan adeta sanal bir 'pembe dünya' yaratmaya çalışıyor
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, "Hem emek, hem üretim bakımından yeni bir anlayışa ihtiyaç var" dedi.
Sezer, DSP tarafından düzenlenen 'Zenginlikte Sosyal Adalet İçin Emek Kurultayı’nı açış konuşmasında, dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirdi ve zenginlikte sosyal adalet programlarını demokratik katılımcılıkla hazırlamakta olduklarını söyledi.
Günümüzde geleceği öngöremeyenlerin, başarısız olmaya mahkûm olduğunu belirten Sezer, “Geleceği öngöremeyen toplumlar ve kurumların da yok olması kaçınılmaz” diye konuştu.
Siyasal partilerin günün ve geleceğin koşullarına uygun politikalar oluşturup uygulayabilmelerinin son derecede önemli olduğunu ifade eden Sezer, bu politikaların evrensel koşullar göz önünde tutularak yerel çözümler üretilmesiyle; bilimin önderliğinde demokratik katılımla hazırlanması gerektiğini söyledi.
DSP olarak her alanda demokratik katılımcılığa büyük önem verdiklerini belirten Sezer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tüm politikaların halk için, ama tepeden inmeci, buyurgan bir anlayışla değil, her zaman halkla birlikte olması gerektiğine inanıyoruz.
Merhum Genel Başkanımız, Başbakanımız Bülent Ecevit’e, halkımız bu nedenle yürekten gelen bir seslenişle “Halkçı Ecevit” unvanı vermiştir.
Bugünkü DSP yönetimi de Ecevit’in halkçılık ilkesini aynen sürdürme kararlılığındadır.
Bu nedenle, iktidar programımızı en geniş katılımla hazırlamaktayız.”
KURULTAYDAN NE ÇIKTI
Sezer, Kurultay konuları ile ilgili satır başlarını şöyle sıraladı:
"Bugüne kadar yapılan hazırlık çalışmaları gösteriyor ki;
- Asgari ücret, bir sosyal politika aracı olarak çok önemlidir. Asgari ücret, insanca yaşamaya yetmeli ve çalışanın eline net olarak geçmelidir.
- Kıdem tazminatı konusu hakça ele alınmalıdır.
- İş sağlığı ve güvenliği konusundaki anlayışımız: “Ücret pazarlığı yapılabilir; sağlık pazarlığı yapılamaz” sözünde somutlaşmaktadır.
- Bugün dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın en önemli sorunlarının başında adaletsiz vergi sistemi gelmektedir. DSP İktidarın da bu adaletsizlik mutlaka düzeltilecektir.
- İş mahkemelerinin işleyişindeki tıkanma giderilecektir.
- Sendikal haklar uluslararası normlara uygun hâle getirilecektir. Örgütlü toplum, demokrasinin “olmazsa olmaz” koşullarından biridir.
- Yüksek Hakem Kurulu’nun yapısı daha demokratik ve bağımsız hâle getirilecektir.
- Ekonomik ve Sosyal Konsey, toplumsal uzlaşmanın etkin bir aracı olarak düzenlenecektir.
- Sosyal güvenlik sistemi, bugün düşürüldüğü kargaşadan kurtarılıp adaletli bir biçimde yeniden düzenlenecek, sistemin aktüaryal dengesi kurulacaktır.
- Sağlık hakkı, toplumun tüm bireylerinin sağlık hizmetlerine erişimini ve bunlardan hakça yararlanmasını sağlayacak biçimde kullanılabilen bir hak olarak düzenlenecektir.
- Sosyal yardımlar, işsizliği, yoksulluğu sürekli duruma getiren bir mekanizma olmaktan çıkarılacaktır. Siyasetçinin oy aracı olmaktan çıkarılacaktır.
- Devletin, ulusal istihdam politikalarını belirlemede ekonomik ve sosyal işlevini yeniden kazanması ve geliştirmesi sağlanacak; istihdam odaklı ekonomi politikaları oluşturulacaktır.
- Kayıtdışılıkla mücadele konusunda siyasi kararlılık gösterilecek ve sendikalarla yakın işbirliği gerçekleştirilecektir.
- Kadınların ve gençlerin istihdamı konusunda özel önlemler alınacaktır.
- Kamu görevlilerinin örgütlenme, toplu sözleşme, grev ve yönetime katılma hakları tam olarak sağlanacaktır”.
Sezer, böylesine demokratik, katılımcı, yararlı bir çalışmanın, Türkiye’de siyasi partiler için bir ilk olduğunu; ama, DSP bakımından bunun son olmayacağını sözlerine ekledi.
AKP’nin TPAO ve BOTAŞ’ı çökertme politikalarına karşı mücadele edelim
PETROL-İş Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, 23-24 Şubat 2007 tarihinde Ankara'da toplanarak yurt ve dünya gündemi ile örgütsel sorunları değerlendirdi. İki gün süren toplantıların ardından çeşitli alınan bazı kararlar özetle şöyle:
- Kamu TİS’leri seçimlerden önce bitirilmeli: 320 bin işçiyi ilgilendiren kamu toplu sözleşmelerinin temel stratejisi AKP’nin emekçi düşmanı politikalarının geriletilmesi, kazanımlarımızı geriye götürecek hiçbir hükmün sözleşmelerde yer almaması ve ücretlerde geçmiş dönem kayıplarının telafi edilmesi üzerine inşa edilmelidir. Hükümet ile Türk-İş arasında imzalanacak çerçeve protokolüne işyeri sorunlarının çözümünü engelleyecek maddeleri (“taraflar yeni tekliflerde bulunmayacaklar” veya “emekliliği gelen işçilerin işten çıkartılacağı” gibi) asla koymamasını hatırlatıyoruz. Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, Türk-İş’e kamuoyu Cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmadan önce toplu sözleşmelerin bitirilmesi için derhal Hükümet ile görüşmelere başlaması çağrısında bulunmaktadır.
- TPAO ve BOTAŞ çökertiliyor: AKP Hükümetinin işbirlikçi politikalarının doğrudan uzantısı olarak çıkartılan yeni 5574 sayılı Türk Petrol Kanunu’nun “adı Türk, kendisi yabancıdır”. Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, milli çıkarlarımızı göz ardı eden, memleketimizin ihtiyacı petrolü muhafaza zorunluluğunu bile ortadan kaldıran, kamunun payını yüzde 12.5’ten yüzde 2’ye düşüren bu yasanın emperyalist tekellerin talebi doğrultusunda çıktığı konusunda tüm toplumu uyarmaktadır. Bu yasayla, ayrıca hem TPAO’nun hem de BOTAŞ’ın güçsüzleştirilmesi, çökertilmesi ve özelleştirilmesi hedeflenmektedir. Bu yasa, ABD şirketlerinin işgal altındaki Irak’ta çıkartmak istediği yasanın neredeyse aynısıdır. Yasanın veto edilmesi bir şans yaratmıştır. Bu yasa Meclis gündemine getirilmemelidir. Ülkesini seven milletvekillerimiz bu yasaya, Meclis gündemine getirildiği takdirde hayır demelidir. Aynı şekilde yurdunu seven demokratik kuruluşlarımız ve tüm kesimler de bu yasanın iptali için harekete geçmelidir. Petrol-İş Sendikası'nın bu yasanın takipçisi olacağını beyan ediyoruz.
- Özelleştirmeler yerli sanayini yok ediyor: Özelleştirmelerin yerli sanayiimizi çökertmekten başka bir işe yaramadığı TÜGSAŞ’tan sonra, İGSAŞ ve Gemlik Gübre Fabrikalarında bir kez daha açığa çıkmıştır. İgsaş’ta 196 üyemiz yılbaşı öncesinde işten çıkartıldı, Gemlik Gübre’de ise 207 üyemizin işten çıkartılacağı açıklandı. Bu, yerli üretimin sona ermesi anlamına gelmektedir. Bunca olumsuz örneğe ve Tüpraş gibi en kârlı kuruluşumuzun özelleştirilmesine rağmen, Petkim’in yüzde 51’nin blok olarak satılacağının açıklanması tek petrokimya tesisimizin de yok edileceği anlamına gelmektedir. Özelleştirmelere karşı tutumuz tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, örgütümüzün başta Petkim olmak üzere tüm özelleştirmelere karşı aynı inanç ve kararlılıkla mücadeleye devam edeceğini bir kez daha açıklamaktadır.
- Geçici işçi sorunu bir an önce çözülmeli: Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, 215 bin geçici işçinin kadroya alınması için teknik, hukuki ve siyasi alt yapı oluşmasına rağmen ve Bakanlar Kurulunda imzaya açılmasına rağmen, sebepsiz şekilde sürünceme durumunun devam ettiğini, bunun da mağduriyeti arttırdığını tespit etmiştir. Bu sorun bir an önce çözülmeli, geçici işçilerle birlikte 657 sayılı kanunun 4/C maddesine göre çalışan binlerce özelleştirme mağduru da kadroya alınmalıdır.
Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, daha önce de yaptığımız açıklamalara uygun olarak, 2821 ve 2822 sayılı yasa tasarılarının acilen çıkartılması ve sendikaların önündeki her türden engelin kaldırılması için derhal harekete geçilmesi çağrısında bulunmaktadır. Yasalarımızdaki 12 Eylül ürünü tüm hükümler yok edilmelidir. Bu yasaların çıkartılması karşılığında kıdem tazminatı hakkımızdan vazgeçeceğimizi sananlar aldanmaktadır. Çıkartılacak yasaların mantığı, İLO standartlarına uygun olarak işçilerin sendikalarını özgürce seçebilmelerini sağlamalı, bütün barajları derhal kaldırmalı, özgürlükçü ve demokratik bir anlayış içerisinde sendikaların tüzük ve yönetmeliklerine hiçbir siyasi iktidarın müdahale etmemesini sağlamalıdır.
- Sosyal güvenlikte 'iptal' şansını kullanalım: Aynı şekilde, Anayasa Mahkemesi tarafından emekçiler arasında ayrımcılık yaratacak şekilde kısmen iptal edilen ve uygulaması 1 Temmuz 2007’ye ertelenen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasasına karşı, bu kez daha uyanık olunması gerektiğini belirtiyoruz. Bu yasanın toplumun genelini kaplayacak bir içeriğe büründürülerek çıkartılması için bir an önce tüm emek örgütlerinin mücadeleye başlaması çağrısında bulunuyoruz.
- Daha mücadeleci, daha aktif bir Türk-İş yaratalım: Bu yılın sonlarında yapılacak olan Konfederasyonumuzun kongresinde klasik bir seçim yarışı olmaması için sendikamız elinden geleni yapacaktır. Sadece seçime ve kişilere endeksli bir kongre yerine, işçi sınıfının sorunlarının masaya yatırıldığı, geleceğe dair proje ve programların gündeme getirildiği, sendikal birleşmeleri, sendikal krizleri, yeniden yapılanma politikalarını ve benzer emekçi sorunlarını gündeme alan bir çizgi izlenmelidir. Daha mücadeleci, daha aktif, sorunlara derhal müdahale edebilen bir Türk-İş yaratılması için şimdiden harekete geçeceğimizi beyan ediyoruz.
- Novamed grevi, yalnızca Petrol-İş’in değil tüm emekçilerin grevidir Genişletilmiş Başkanlar Kurulumuz, Antalya Serbest Bölgede 26 Eylül 2006 tarihinden beri yılmadan onurlu mücadelelerine devam eden Novamed grevcilerinin başarısının tüm emekçilerin başarısı olacağını belirtiyor. Bu nedenle başta konfederasyonumuz Türk-İş olmak üzere tüm Türkiye sendikal hareketi bu grevi sahiplenmelidir. Grevde bulunan 84 üyemizden 82’sinin kadın emekçi olduğunu hatırlatıyor, yaklaşan 8 Mart Bayramını grevde geçirecek olan Novamed emekçisi kadınlarımıza desteklerimizi ve selamlarımızı iletiyoruz.
Sömürülen ve ezilen yoksulların örgütü Petrol-İş sendikasının Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, işçisiyle işsiziyle, emeklisiyle, kadın erkek tüm emekçilerle birlikte sermayeye karşı ortak mücadele yollarının bulunması için elinden gelen her şeyi yapacağını bir kez daha beyan eder.
Mustafa ÖZTAŞKIN- Petrol-İş Genel Başkanı
Paylaş