Paylaş
MUDURNU'daki 'Mudurnu Tavukçuluk'un sahiplerinden Uğur Türesin, ‘‘Batmayı hiç hak etmediklerini’’ söyleyerek, yaşadıkları ağır krizi anlatıyor:
- 33 yılda Avrupa'nın en modern tesisi haline geldik. Bu dönemde devlete hiç yük olmadık, devlet bankalarından kredi almadık, tekelcilik yapmadık. Hep ilklerin öncüsü olduk, Türkiye'ye beyaz eti sevdirdik. Kazancımızı çevremizdeki 25 bin kişiye aktardık ama sonunda da kaybettik.
- Nerede yanlış yaptınız?
- İlk önce şunu bilelim; 1976'da dana kıyması 250 kuruşken, pilicin kilosu 330 kuruştu. Bugün ise dana eti 5 milyon, piliç eti 1 milyon. Tavuk etine büyük talep doğunca üretimi büyüttük, günde 140 bin kesim yapmaya başladık. Maliyetleri düşürerek ihracata yönelip istihdamı arttırmak istedik. Enflasyonu düşürme politikasından dolayı halkın alım gücünün düşmesiyle beklentilerimiz örtüşmedi, kazığı yedik.
NASIL BATTIK
- Biraz açar mısınız?
- Sorunlar üst üste geldi. Yem fabrikası için aldığımız bir parti yerli mısırdan dolayı sindirim sistemlerinde bilinmeyen bir rahatsızlıktan ötürü piliçlerde büyüme sağlanamadı, üç ay içinde üretimimizde 2 trilyonluk kayıp oldu. Ziraat Bankası'ndan işletme kredisi almak istedik. Öz sermayenizi artırın dediler. SPK'nın yeni başkanının seçimi için üç ay beklenince işlemlerimiz olmadı, bu sırada kasım krizi vurdu. Faizler fırladı. Ardından şubat kriziyle girdilerimizi sağlayamaz hale geldik. Ayda 400 milyar faiz öderken, bu miktar haftalık borç haline geldi. Bunun üzerine bankalar da üzerimize geldi. Besi A.Ş. diye bir firma kurarak üretimi devam ettirmek istedik. İki özel banka üzerimize gelerek, muvazaa yapıldı diyerek, marketlerdeki gelirlerimize el konuldu. Üretim yapmamamız için herkes elinden geleni yaptı.
- Ne istiyorsunuz?
- Sorunlarımızı ilgililere ulaştırdık, kimse yardım etmedi. Üretim yapan şirketlerin desteklenmesi lazım. İşçilerimiz üç aydır para alamıyor. Halbuki, alınan kredilerimiz ipoteksizdi. Bizim istediğimiz, tesislerimizi ipotek edip taze kredi sağlanmasıydı. Çözümü basit görüyoruz. Bankalar bir yıl ödemesiz, üç yıl vade öneriyorlar. Biz ise iki yıl ödemesiz, dört yıl süre istiyoruz üretimi yeniden canlandırmak için. Bir irade bu yolda yaklaşım sağlarsa, bizim gibi üreticilerin sıkıntıları önemli ölçüde giderilebilir.
DEVLET İLGİLENMİYOR
- İhracat yapmıyor musunuz?
- Fransa, Brezilya ve ABD tavuk üreticilerine tonda 700 dolar destek veriyor. Bu sayede Arap, Türk ve Rus cumhuriyetlerine tonu 1100 dolardan beyaz et satıyorlar. Bizim maliyetimiz ise 1600 dolar.
- Maliyet neden pahalı?
- Bizim hammaddelerimiz dışa bağımlı. Mısır, soya, ilaç gibi... Şöyle bir ikilem var; devlet mısır üreticisini korumak için ithal mısırdaki vergiyi % 60'lara çıkarttı. İthalat olmasın iç piyasadan alınsın diye. Ancak üretim yetersiz, dışa bağımlısınız. Yüksek gümrük vergileri konulacağına, üreticiye mazot, gübre ve yemde destek verilseydi, bu yanlışlar ortaya çıkmazdı. Ayrıca büyük stokların eritilmesi için ihracat desteğinin sağlanması gerekiyor.
- Tüketici açısından bakarsak...
- Açıkça söylüyorum, Mudurnu üretimi durdurursa, ki bayramdan sonra iyice biteceğiz, tavuk eti % 50 pahalılaşacaktır. Çünkü dengeyi biz sağlıyorduk. Kriz daha da büyürse bu ülke ithal tavuğa muhtaç olabilir.
İnönü çizmeleri çekiyor(mu?)
CHP Genel Başkanı Baykal ile eski genel başkanlar arasındaki tartışma büyürken, partinin etkin bir ismine soruyoruz:
- Erdal İnönü, gözüken muhalefet hareketinin önüne geçebilir mi?
- İnönü bir misyon adamıdır. Memleket yangın yeri, buna seyirci kalabilir mi? Cumhuriyet onun babasının mirasıdır. Dayatılan IMF programı ve beceriksizliklerle Ülkenin yarısı yoksullaştırılmış, millet sokakta. Buna dayanabilecek yüreği olmaz mı?
- Yeni partiden mi söz ediyorsunuz?
- Niye olmasın. İnönü evet derse olur. Bir kez daha özveride bulunur, gerekirse sonra devreder.
- İstifalar olabilir mi?
- Bu kıyımlar karşısında ne yapılabileceği bellidir.
- İhraçlar..
- 40 il 300 ilçede görevden almalar ve yeni politikalar karşısında eski genel başkanların açıklamaları bir momerandum sayılmalıdır. Anadolu'daki bir il başkanı, Atatürk'ün partisinin genel başkanına 'cuma namazında gel, önümüze düş' diyemez.
Artık bebeklerin geleceğinden endişe ediyoruz
ISPARTA'dan yazan oda başkanları M. Eyüp Avcular (Ticaret), İ. Zeki İzci (Esnaf), Mehmet Huban (Borsa) ve Hayrettin Güç (Kredi Kooperatifi) şöyle diyorlar:
‘‘Bir mahalle bakkalının bile hayatta bir kez hata yapma şansı varken bizleri idare edenler her gün hatalı icraatlar yapmakta, bir gün önce söylediğinin ertesi günü tam tersini yapmakta ve halka dönüp her ikisinin de doğru olduğuna inanmasını istemektedir. Halk hükümete olan güvenini kaybetmiş, kendi geleceğinden vazgeçmiş, kundaktaki bebeğin istikbali için bile endişelenir hale getirilmiştir. Krizin faturasının günah keçisi olarak seçilen iki kamu görevlisine yüklenmesi tek kelime ile hükümetin aczidir. Bu faturayı gerçek muhatabı olan hükümet onurlu bir şekilde üstlenmeli ve derhal istifa etmelidir.’’
Bir avuç genç
İ.Ü. SBF öğrencilerinden Verda Gürel, Gürcan Giriş, Tuğçe Elçin, Tunç Üner, Serap Taşçıoğlu, Mert Aksakal, Neslihan Özyardımcı ve Özgür Ediz, elektronik postadan sesleniyorlar:
‘‘İktidar ve çıkar kavgalarından büyük kaygı duyuyoruz. Her şeye rağmen umudumuzu yitirmedik. Bizler Atatürk'ün izindeki gençler olarak söz veriyoruz ki; daha ileri, daha çağdaş, daha güzel bir Türkiye için bu sıraların hakkını vererek, bütün gücümüzle çalışacağız. Son olarak bu oyuncu kadrosuna seslenmek istiyoruz: Bizden artık destek, mestek bekmeleyin!’’
Yetti artık
ADANA'da sanayici, ticaret, esnaf ve sanatkár odalarının oluşturduğu 'Ortak Aktivite Kurulu' kamuoyuna feryat ediyor:
‘‘Eminiz sizler bizden daha iyi idare edersiniz! Anahtarlarımızı verelim. İşyerlerimizi idare edin!
İşçi çıkarmayın, verginizi ödeyin, SSK, Bağkur'u ödeyin, kredilerin ana parasını ve % 250-500'le faizini hemen ödeyin.
Ödeyemezseniz % 1000-2000 faizle temerrüt ödeyin!
Yetti artık... Yetti artık... Yetti artık...’’
'Psikopat kişi'
SAKARYA Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ndeki öğretim üyelerinin vilayetin yaptırdığı bir deprem anketinde dini sorular sorulduğu iddiasıyla hocalar arasında başlayan tartışma sürüyor. Bize bir açıklama yapan Sosyoloji Bölümü'nden Prof. Musa Taşdelen, çeşitli kimliklere bürünen 'psikopat kişi'nin haksız itham ve karalamalarına maruz kaldıklarını belirterek, ‘‘Başta bu kişi olmak üzere bizi yakından tanıyanlar, hangi düşünceden olursa olsun öğrencilerimize karşı hoşgörümüzü ve fanatizmin her türlüsüne kapalı olduğumuzu çok iyi bilirler. Bunun canlı şahitleri ise öğrencilerimizdir. Bu durumu Sosyoloji Bölümü'nde yerinde tespit etmek mümkündür’’ dedi. Bu arada, bazı öğretim üyelerinin kendilerine iftira attığı için suçladıkları, aynı bölümden Yrd. Doç. Mehmet Cüneyt Birkök'ün, üniversitedeki görevine 19.2.2001'de, Rektör İsmail Çallı imzasıyla son verildiği öğrenildi.
MESAJ
TÜRK-İş Başkanı Bayram Meral, TV8'de konuşurkan, Emekli Sandığı'nın onarım koşuluyla işletme hakkını yabancı üç firmaya devir ettiği Efes, Tarabya, Çelik Palas, Stad, Maçka ve Büyük Ankara otellerinin 'kapalı kapılar ardında peşkeş çekildiğini' öne sürdü. İlginç duyumlarını niye ayrıntılı şekilde kamuoyuna açıklamadı?
BEYOĞLU Belediyesi'nin duyarsızlığına bir örnek daha: Kasımpaşa Camii Kebir Mah. Cami Sokak No; 2'de ticari faaliyette bulunmaktayım. Komşu bitişiğim olan dükkan, kiracısı tarafından yıkılmaya başlandı. Kasımpaşa Camii hareminde bulunan, yıkımı onarımı bile Anıtlar Kurulu iznine tabi olan bu yıkıma karşı ne müdahale yapıyorsunuz?
Mete DEMİRCAN KASIMPAŞA
EMEKLİ Sandığı'nın verdiği 'Şehit ailesi ücretsiz seyahat' kartı, Türkiye'nin her yerinde belediye ve özel halk otobüslerinde geçiyor. Buna rağmen Samsun Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı özel halk otobüslerinden rencide edilerek yanlış ve hukuk dışı bir uygulama ile indirilmeye devam ediliyoruz. Lütfen, 17.2. 2000 tarihli Resmi Gazete'te yayınlanan yönetmeliği okuyunuz.
Bedriye HAMLI / Şehit annesi-SAMSUN
Paylaş