Bir tüketici hakkı böyle kullanılır

ANKARA’dan Meltem Hanım, gerçek bir tüketici olduğunu, yaptığı mücadelede gösteriyor:

"25.7.2007 tarihinde Ayyıldız firmasının Ankara Armada mağazasından aldığım bikini sadece 4 kez üstelik sadece denizde giymemden sonra üst kısmı bollaştı, deforme oldu ve neredeyse üzerime 2 beden büyük hale geldi. 16 Ağustos tarihinde mağazaya giderek şikáyetlerimi bildirdim. Bollaşmanın yanı sıra 45 derece sıcaklıkta 4 saat kadar bir sürede kuruduğunu da ilettim. Mağazadaki görevli de bikinideki deformeyi görünce çok şaşırdı.

Fabrikaya gönderip inceleteceklerini söylediler. 10 gün cevap gelmeyince fabrikanın numaralarını bulup aradım, kimya mühendisi bir arkadaşla görüştüm ama bana hiçbir şekilde yardımcı olmadı. Ayrıca deforme olmuş bir bikiniyi incelemek kimya mühendisinin görevi midir? Ve tabii ki herkes gibi benim de firmadan aldığım cevap bir kusur bulunamadığına dairdi. Üstelik geç kurumasıyla ilgili bana saçma sapan açıklamalar yaptılar, yok astarı olduğu içinmiş yok kumaşındanmış ama bunun sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini nedense hiç hesaba katmamışlar.

Tüm olumsuzluklara rağmen ilk başta para iadesi istememe karşın başka bir ürünle değiştirme fikrine de sıcak bakarak mağazaya gittim ama bana aynı bikiniyi geri vereceklerini söylediler. Kabul etmeyeceğimi, fabrikadan yetkili birinin aramasını rica ettim ama arayan soran olmadı. Zaten telefonda da ’kullanım hatası’ gibi bir cümle telaffuz etmişlerdi ama önemsememiştim, birinin bana bunun mantıklı açıklamasını yapmasını istiyorum.

Bir bikini nasıl olur da bu kadar kısa sürede kullanım hatası ile bollaşır.

Son olarak bir internet sitesinde şikayetimi dile getirdim ve yine firmadan aranacağıma dair bir mesaj aldım ama 10 gün geçmesine rağmen hala kimse aramadı.

Ayyıldız gibi bir firmanın müşterisini bu derece önemsemesini (!) anlayamadım. Bikini hala mağazada ve ben yasal yollara başvurmanın yanı sıra Ayyıdız’ın bu ayıbını herkesin öğrenmesini de istiyorum."

Bir şikayete kulak tıkanıyorsa firmanın ilerde işi zor. Meltem Hanım mücadelesini sürdüreceği anlaşılıyor; göreceğiz.

Fitre ve zekat vurgununa karşı uyanık olunuz

ANA gazetedeki ’Yeter Söz Milletin’in köşenizde yayımlanan 12 Eylûl 2007 Çarşamba günlü ’Zekát ve Fitre Vurgunu’ başlıklı yazınızdan esinlenerek şunlar yazılabilir:

Ramazan ayı geldi; sáhura kalkılıyor; kendi isteklerini İslám sisteminin isteği gibi gösteren bázı uyanıklar böyle zamanlarda şöyle diyerek saf müslümanları aldatıyorlarmış; onların paralarını alıyorlarmış.

"Zekát ve fitre sosyál bir ibádettir; bu yüzden kurumlar aracılığıyla toplanması gerekir."

Müslümanlar bu sözleri söyleyen kişilere aslá inanmamalıdırlar.

Bu tür uyanık kişilerin camiîlerdeki faaliyetleri şöyle oluyormuş:

Her camiîde bu iş için görevlendirilmiş kişiler varmış. Hangi camiîye giderseniz elinize bir broşür sıkıştırırlarmış.Bu görevli kişiler bir ay boyunca yoğun çalışma yaparlar mı? Sonunda toplanan paraları şeflerine teslim ederler mi? Ondan sonrasını Allah’tan başkası bilmez mi?

Bu şefler kimler mi? Bunlar hôlding soygununda görev almış, din-îman edebiyátı yaparak insanları camiîlerde kandıran kişilermiş.

Ya da sus payı aldıkları için insanların kandırılmalarına göz yummuş örgüt liderleriymiş.

Bu işleri yöneten bu örgüt liderlerinin hepsi lüks hayat yaşıyorlarmış.

Tabiî ki toplanan paralardan bir miktárı sus payı olmak üzere ihtiyaç sáhiplerine veriliyormuş.

Ancak geriye kalan büyük miktar paranın kimin cebine gittiği belirsizmiş.

Bu durum için şöyle deniyormuş:

Artık holding vurgunu bitmiştir ama fitre-zekát ve kurban vurgunu devam etmektedir. Bizim insanlara tavsiyemiz şudur:
Yardım adı altında bu kişilere kesinlikle para vermeyiniz.

Yardımlarınızı kendi fakir yakınlarınıza veya tanıdığınız muhtaçlara veriniz.

Dinimizi kullanarak kolay yoldan köşe dönenlere artık fırsat vermeyiniz.

Amacımız yardımlaşmaya engel olmak değildir.

Bundan dolayı Allah’a sığının.

Ancak öteden beri gurbetçinin cebine göz dikmiş bir sistem vardır.

Biz bu konuda insanları uyarmaya çalışıyoruz. Hepsi bu kadar!..

Osman ÜNSAL

Sınıf ayrımcılığı

"SEVGİLİ öğretmenim" (12.9.2007) başlıklı yazınızı okuyunca, hem duygulandım hemde cesaretlendim.

Ankara’da Buyukhanlı ailesinin yaptığı ve semtimize çok güzel bir eser olarak bıraktığı, Büyükhanlı Kardeşler İlköğretim Okulu’nda yeni öğretim yılında sınıflar 1/A, 1/B, 1/C olarak ayrılmış. 1-A, 1-B sınıfları gezildiğinde sıralar yepyeni sınıflar yeni boyalı. Müdire hanım bu iki sınıftan çıkmıyor. Görevliler ellerinde bez, devamlı temizlik. 1-C sınıfı ise diğer iki sınıfla mukayese edildiğinde tam tersi bir durumda. Eski sıraların temizliğini çocuklar ellerindeki kolonyalı mendillerle vs. yapıyorlar.

O sınıfları veliler kendileri yaptırmış diyorlar. Ne olursa olsun devlet okulunda böyle ayrımlar olmamalı.

C.Z.

Sabote mi

TÜRKİYE’nin başkenti Ankara, acaba malum iç ve dış şer odakları tarafından bilerek ve isteyerek sistemli bir şekilde sabote mi ediliyor? Amaç illallah dedirtmek ve Ankara’yı yaşanmaz bir şehir haline getirmek olabilir mi? İşin bu yönünü kim araştıracak?

Çünkü ’karanlık savaş’ta herşey mümkündür.

Hasan MUHTAR

KISA...KISA...KISA...

- YILLARDIR esnafa hizmet eden Derviş Günday milletvekili oldu. Şoför esnafı olarak bizlere vermiş olduğunuz hizmetleri hep sizinle anacağımızı bilmenizi istiyorum. Gecekondudan çağdaş yapıya taşımanızı, taksimetreleri getirmenizi, sarı taksi uygulamanızı, kapalı taksi yazhanelerini, yurdumuzun değişik yerlerinde yapmış olduğunuz ve esnafın, halkın hizmetine sunduğunuz tesisleri, esnafın daima yanında bir güvence olduğunuz unutmayacağız.

C. ÖZKAN-Taksici
Yazarın Tüm Yazıları