Beyaz Tren

BİZİM neslin hocalarının hepsi Atatürk İlke ve Devrimlerinin ürünü aydınlık kişilerdi.

Haberin Devamı

Bunlardan biri de bu sene kaybettiğimiz Prof. Dr. Hıfzı Özcan idi.
Onun ağzından bir 10 Kasım Günü’nü anlatmak istiyorum. Bu olayı bizzat kendisi bana anlatmış ve bir takım notlarını da bana vermişti:
“Cumhuriyet’in ilanından 4 yıl sonra 1927 yılında doğmuşum. 1933 yılında ilkokula başladım. Babam Konya’dan İzmit’e tayin olmuştu. İzmit’te Yenitürün İlkokulunda ilk günlerimi hatırlıyorum. Okul açılmış, ekime giriyorduk. Öğretmenimiz ‘10 yılda çıktık açık alınla on yılda her savaştan’ marşını öğretiyordu. Çocukluğumuzun neşesi ile ‘Çıktık açık alınla on yılda her savaştan’ diye haykırıyorduk.
Evimiz İzmit demiryoluna dik sokaklardan birinde ve demiryoluna çok yakındı. “Kılavuz geçiyor” diye bir ses işittik mi üstümüzde ve ayağımızda ne varsa değiştirmeden çocuk sevinciyle demiryolunun kenarındaki yüksek korkuluklara koşar, tutunurduk. Beklerdik. Kılavuz demek, onu ve bir kısım yakın arkadaşlarını Ankara’dan İstanbul’a gelişinde taşıyan yük vagonlarıyla otomobilleri de götüren ön haberci tren demekti. Biz ona ‘Kılavuz’ adını takmıştık. Beklerdik, bazen dakikalar, bazen saatler geçerdi. İki dev lokomotifin çektiği tren, İzmit’in ortasından girer ve biraz da yavaşlardı.
‘Beyaz Tren’ derdik ona; vagonların pencere hizası bembeyazdı. Ve o, en arka vagonun en sonunda, balkonda durur, bize el sallardı.
Çocuk gırtlağımızın bütün gücüyle haykırır, sıçrayarak, koşarak el sallardık.
‘Güle güle, güle güle!’
Acaba nasıl bir yaratık idi? Ölmezliğin sembolüydü âdeta!
Bir 29 Ekim’de İzmit Bahriye (Deniz) Üssünde, Cumhuriyet balosuna gitmek için annemin saçlarını kızgın maşa ile hazırladığını, babamın simsiyah elbiselerini prova ettiğini hatırlıyorum.
Evet, ne demiştim sevgili dostlarım, İzmit’te ahşap bir evde oturuyorduk.
İzmit tepeler üzerine kurulmuş bir şehirdir. Tepelerden İzmit Körfezi’nin sonunda kaybolan dümdüz demiryolu görülür.
1938 Kasım ayında bir sabah sarsıldık. Ona bir şey olmuştu. Bir-iki gün belki bir hafta geçti. İstasyona bizi götüren öğretmenimizle çiçekler taşıdık. Beyaz vagon orada duruyordu, çiçeklerle süsledik.
Beyaz Tren’in en sonunda duran vagondu.
Onu Yavuz Zırhlısı’yla önce İzmit tersanesine, oradan da eller üstünde istasyona bizim süslediğimiz vagona getirdiler. Akşam saatiydi. Hava kararmıştı.
İzmit tepelerinden görünen manzara şöyleydi:
Ovada dümdüz giden demiryolunun iki yanında kendiliğinden koşup, kopup gelen halkımızın ellerinde meşaleler yanıyordu.
Onun vagonu yine en arkadaydı. ‘Beyaz Tren’ yine gidiyordu. Son vagonun geçtiği noktada meşale sönüyordu. Onu aydınlıklar içine doğru gönlümüz ve ellerimiz karararak uğurluyorduk.
Genç dostlarım, benim kuşağım, o günleri yaşamış kuşaklar, neyi hayal ediyor biliyor musunuz?”
Evet, hocam bizler de senden sonra gelen yakın kuşakta aynı şeyleri hayal ediyoruz. Körfez’den bize doğru gelen demiryolunun iki yanında sizler, o bize doğru geldikçe meşalelerinizi yeniden yakıyorsunuz. Beyaz Tren sizin aydınlıklarınız içinde geri geliyor. Işıklar, aydınlıklar sizin ve hepimiz için olsun.
Bekliyoruz.
Prof. Dr. Cengiz KUDAY

Haberin Devamı

Prof. Palabıyık’a tepki: 19 yıldan beri yaşadığı Çanakkale’yi yeni fark etti

Haberin Devamı

ÇANAKKALE 15 Mart Üniversitesi eski Rektör Yardımcısı, şimdilerde bağlı Biga İİBF Dekan Vekilliği görevini sürdüren Prof. Dr. Hamit Palabıyık’ın bir internet sitesindeki “Çanakkale’de değişim direncinin nedenleri” başlıklı yazısı Çanakkalelileri isyan ettirdi. Çanakkalelileri ‘Sabahlara kadar içki içen, tek dertleri şaraplarını yudumlamak’ olarak tarif eden Prof. Hamit Palabıyık’a karşı yerel Olay gazetesi karşı yanıtında özetle şöyle dedi: “(Palabıyık) Bir nefret söylemi etkisi ile kendisi gibi düşünmeyenleri yaftalayan ve ötekileştiren tespitleri ile Çanakkalelileri küçümseyen, onları tembel, gelişmenin karşısında, sabahlara kadar içki içen, işlerini savsaklayan, aylak aylak dolaşan, gazetelerde, barlarda, sokaklarda gürültü çıkaran kişiler olarak gösterdiği gibi aynı zamanda bir de kent insanını bölen tespitleri ile son derece tehlikeli bir kışkırtma kültürünün adımlarını attı. Kendileri gibi düşünmeyen Çanakkalelileri aşağılayan bu yazı karşısında Palabıyık, Çanakkalelilerden özür dilemelidir.” 1968 Bakırköy doğumlu ve Ankara SBF mezunu olan Prof. Hamit Palabıyık, 1993’den beri 18 Mart Üniversitesi’nde görev yapıyor.
Rektör Prof. Dr. Sedat Laçiner’in üniversiteye atanması ile başlayan kadrolaşma ile kentin siyasetçi ve STÖ’leri arasında ciddi bir ayrışım gözleniyor.

Haberin Devamı

GS’li Metin Kurt, ‘en devrimci’ futbolcuydu

KENDİSİNE özgü bir futbolcuydu Metin Kurt, sporcu ahlakıyla, ilkeleriyle, siyasetiyle ve sendikacılığıyla hep öne çıktı. Ama spor camiası kendisinden hep uzak durdu nedense...
Ailesi Kırklarelili olan Kurt 1948’de doğmuş, Alibeyköy, Beyoğlu Yeniçarşı, Adalet, Altay ve PTT’den sonra Galatasaray’a gelmiş 36 kez milli formayı giymişti, fırtına gibiydi. Nitekim kendisine ‘Çizgi Metin’ adı takılmıştı.
1980’den sonra Amatör Sporcular Derneği ile ilk futbolcular için Emek Sen’i kurmuştu. Kendisini ‘devrimci spor emekçisi’ sayardı.
Bir söyleşisinde şöyle demişti:
“Halka en yakın yer neresi? Çizgi... Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idareciliğin olduğu tarafta oynamayı sevmiyorum. Kapalının önünde oynamamak için bir devre sağaçık bir devre solaçık oynardım.” Ağabeyi de Karagümrük ve Galatasaray’da oynayan İsmail Kurt’tu...
Kurt bir haftadır tedavi gördüğü hastanede dün kalp yetmezliğinden öldü. TKP üyesi ve son 12 Haziran seçimlerinde İstanbul’dan aday gösterdiği Kurt için “Türkiye’de spor alanındaki örgütsüzlüğe karşı sendikal örgütlenme girişimlerine öncülük eden, sermayenin dayattığı spor anlayışına karşı yıllarca mücadele eden, futbolda kirlenmeye ve maflalaşmaya karşı tavır alan, taraftarların birbirine düşman edilmesine karşı ‘renklerin kardeşliği’ sloganıyla ortaya çıkan Metin Kurt, hayatı boyunca emekten yana bir spor anlayışı için mücadele etmiştir” dedi.
DİSK’te ‘futbolun Spartaküs’ü olarak tanımladı.
Cenazesi bugün Ataşehir’de, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçenlerde açtığı Ataşehir Mimar Sinan Camisi’nden ikindi namazından sonra kaldırılacak.

Haberin Devamı

Dua ve beddua

MEB’e bir öğretmenden: “Eşimden ayrı bıraktınız beni. İstanbul A sınıfı öğretmeni olarak eş durumu özür grubundan gelemiyor. Artık sizleri Allah’a havale ediyorum. Neden biz, neden şimdi? En başta söylemeliydiniz böyle olacak diye...
En büyük duam siz devlet büyükleri ve hak yolunda yürüyenlereydi, sevdiklerimeydi. Siz sevdiğimi bana ırak ettiniz. Şimdi en büyük bedduam sizlere. Yazıklar olsun, sizlere güvenmiştik.”

Yazarın Tüm Yazıları