YEMEKLİK yağı gene gündemimize almamız gerekiyor. Tartışmalar yağ ithalinde ’vurgun var’ noktasında devam ediyor.
İktidarın baskısından uzak sayılan Trakyabirlik’in, olayda ayçiçeği üreticisini koruması normal ve haklı... Ama tüketiciyi düşünmüyor; Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi... Her taraf kendini haklı göstermek istiyor.
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın, dünyada oluşan gıda krizinden ötürü ayçiçeği tohumunda %12, hamyağda %22 olan gümrük vergilerinin 15.7.2008’den itibaren tohumda %27 ve hamyağda da %36’ya çıkarılması kararını benimsiyor Trakyabirlik... Üretimde yaşanan gerileme ile dış piyasadaki fiyat artışlarına bağlı olarak yağlı tohum ve bitkisel yağlarda spekülatif fiyat artışlarına meydan verilmemesi düşüncesiyle fonları yükselttiğini bildiriyor Dış Ticaret Müsteşarlığı.
2007 nisanında tonu 657 dolar olan ayçiçek yağı 2008 mayısında 2000 dolara çıkarak üç kat arttı.
Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Trakyabirlik aynı görüşü savunuyorlar. Yağ sanayicileri ise bu konuda aksini düşünüyorlar ama dernek olarak seslerini çıkartamıyorlar. Yağ sanayicileri bu konuda stratejik hata yapıldığını fısıltı halinde söylüyorlar.
KRİZ SİNYALİ
Bu arada geçen hafta ilginç bir mektup alıyoruz. Önceki yağ yazılarımız üzerine bize mektup gönderen; ’markalı’ yağ üretiminde Besler ve Orkide’nin ardından 3. sırada bulunan Trakya’da kurulu Aymar’ın Yönetim Kurulu Başkanı Beşir Özyurt, yağdaki dalgalanmanın yakın gelecekte Türkiye’yi de etkileyeceğini, bu konuda krizin sinyallerinin alındığını söylüyor.
Mektubunda "Türkiye olarak ayçiçeği yağı tüketen ve tüketiminin yarısını ithal eden bir ülkeyiz. Bir önceki krizde olduğu gibi petrol fiyatlarının yeniden artması Türkiye’de sıvı yağ fiyatlarını etkileyecek. Ve ülke olarak yurtdışına daha fazla ödeme yapmak durumunda kalacağız. Kriz kapımızı çalmadan Türk halkının ve bürokrasinin duyarlığını artırmak istiyoruz" diyen Özyurt önümüzdeki salı günü krizden en az şekilde etkilenilmesi için geliştirdikleri çözüm önerilerini kamuoyuna açıklayacağını söylüyor. Önerilerinin ne olacağını bilmiyoruz. Ancak yağ piyasasından homurtular yükseliyor.
Türkiye’de ayda sadece 60 bin ton ayçiçeği yağı tüketiliyor. 1 Eylül’de başlayacak ramazana kadar yaklaşık 150 bin ton yağa ihtiyaç var. Ramazanda tüketim yaklaşık %30 dolayında artıyor. Gümrük vergilerinin yükseltilmesi ile önümüzdeki dönemde yağ daha pahalı tedarik edilebilecek. Neden mi? Bu konudaki sorumuzu bir yağ üreticisi anlatıyor: "Arjantin çıkışlı ayçiçeği yağının tonu CIF 2000 $. Buna, müsteşarlığın daha önce ilan ettiği gibi %36 gümrük vergisini eklenirse 2720 dolardan fiyat oluşacak. Diğer masraflarla tonu 3500 YTL’yi bulacak. Bu doğru bir politika değil. Ne yazık ki, devlet vergiyle kasasına girecek gelire bakıyor. Tüketici pahalı yağ yiyecekmiş, hiç umurunda değil; aynı zamanda enflasyonun yükselmesinin de... (Nasıl olsa yandaşlarını 10-15 milyar dolarlık ’gıda bankası’ndan bakıyor!..)
Ayçiçeğinde yerli ürün ağustos sonunda piyasaya çıkıyor. Bu sezon ayçiçeği üreticisi iyi para kazanır; bunun üzerine binen %36 vergi ile birlikte bedelini de tüketici öder.
Daha önce yazmıştınız, 2007 mayıs ayında 5 litrelik ayçiçeği yağı 8 YTL idi, bugün 26 YTL...
Dünyada üretici artık olan biteni izliyor; ürününü hemen satmıyor. Peki tüketici ne yapacak? Gümrük vergileriyle pahalanmış yağ yiyecek. Hükümet, vatandaşı düşünüyorsa, gümrük vergisini %10’lara düşürerek, tüketiciyi koruması gerekmiyor mu"
Türk tüketicisinin petrol örneğinde olduğu gibi Arjantin, Ukranya, Almanya ve Amerika tüketicisinden daha pahalı yağ tükettiğinin altını çizelim.
Kazık yiyenler önce ’stratejik düşünce üretmeyi’ öğrenecek
BİR öğretim üyesinin (Milliyet’ten Prof. Hurşit Güneş) Rusya’dan ithal Nataşa’ların ’fuhuş endüstrisi’nden kazandıklarını ülkelerine geri gönderdikleri, bu transfer edilen tutarın Almanya’daki gurbetçilerin gönderdikleri paranın neredeyse yarısı olduğunu anlatıyor. Yani aynı örneği otomotive uyarlarsak kısaca yabancı arabaya binme yerli arabaya bin diyor. Bu arada herhalde unuttu yabancı futbolcuklara, danışmanlık kuruluşlarına ödenen bedeller de burada kalmıyor. Üstelik Amerika’da okumak üzere giden 30.000’den fazla öğrenciye yılda harcanan neredeyse 1 milyar dolardan fazla bedel de buradan gidiyor. Bazı iktisatçıların asıl yaraya parmak basmaktan uzak durarak, gündem değiştirerek kolay ve popüler konu olan fuhuş ekonomisine yöneldikleri anlaşılıyor. Artık iktisatçıların da demode arz talep dengesi kullanarak veya işte kaybımız bu diyerek olanı açıklamak yerine diğer disiplinlerle işbirliği yaparak daha anlamlı açıklama yapmaları gerekmiyor mu?
Aynı akıl Uzakdoğu menşeli şirketlerden kazık yiyen Türk şirketleri için de geçerli... Yabancı teknoloji üretiyor biz bir şey üretmeden gel senin buradaki satıcın olalım diyoruz. Onlar girişi kolayca yaptıktan sonra tekmeyi basıyor. Bizim kendini akıllı sanan ancak stratejik düşünceye yakından uzaktan ilgili olmayan şirketler hayretler içinde bizim vatandaşın parasından pay alırken hiç sesi çıkmayan şirketlerimiz birden yanıp yakılmaya başlıyor ve kendilerin acındırarak taraftar edinmeye çalışıyor. Aracılık komisyonu azalmasa hiç sesleri çıkmayacak. Aracılık üretmeden kaymağa ortak olmaktır. Her zaman da adama kaymağı yedirmezler. Bu aklı almak için de mülti milyon dolar danışmanlık ücretleri ödenen şirketlere angaje olmaya ihtiyaç yok. Bu aklı uzaktan değil şirketlerin değişmez ve asla vazgeçilmez, el üstünde tutulan, olmasa olmazı çaycısına sorsalar bile alabilirler. Küreselleşmenin temelinin ’stratejik düşünce üretme’ anlamına geldiğini bilen kaç yerli bilim ve işadamını olduğunu çok merak ediyorum. Tabii stratejik düşünmenin ne olduğunu kavrayan varsa!
Doç.Dr.A.Sera ÖZBAŞAR
Bu ülke bu kafa ile kalkınmaz
KIRSAL Kalkınma Projeleri’nde önemli olan olayın takdim edilen proje değil takdim eden kişiler ve arkasındaki siyasi güç olduğuna kanaat getirdim. Şöyle ki, 93 puan almış proje yerine 60 puan almış projelere kaynak aktarılıyor. Bu projeleri inceleme makamı değil Başbakanlık makamı hibelendiriyor kanaatindeyim. Ankara’dan görüştüğüm müşavir arkadaşlarım "Abi bu işlere hiç girme" dedi. Çünkü onların kendi ekiplerinin dışında proje geçirme olası bile değil, diyorlar.
Yani kendi insanları dışında kimsenin kırsal kalkınma projelerden yararlanması söz konusu değil.
Bu ülke kırsal kalkınma projelerini işleme almayacaksa böyle mi kalkınacak? 36 yıldır projeler yapıyorum, 15 günlük kendilerince eğittikleri ve projeci olduklarını sananlar mı bu işleri yapacak? İlla onların tezgahlarından geçmek zorundayız. Mehdi Eker Bey sizden cevap bekliyorum.