Paylaş
Kılıçdaroğlu da seçimler üzerinde fazla konuşmuyor; ancak meydanlarda söylediği sözleri aynen tekrar ediyor.
Görünen o ki Kılıçdaroğlu, hedef olarak yerel seçimi değil, Erdoğan’ın köşke giden yolunu kesmeye çalışıyor. Şu andaki aritmetik hesabı da bunu başarmış gibi görünüyor.
Son itiraz sonucu gelen sayımlar CHP’nin oyunu yüzde 0.3 düşürmüş görünüyor. Ancak belediye başkanlığını içeren oylar, yani genel oyları etkilemiyor.
Bu itibarla bakıldığında; AKP’nin 43.3, BDP’nin 4.5 oyu yüzde 51’i bulmuyor; alttan da üstten de toplasan sonuç aynı!
Gerçek muhalefetin oyu ise yeni bir cumhurbaşkanı -bir isim üzerinde anlaşılma sağlanırsa- yetecek gibi görünüyor.
Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimlerle ilgili çok fazla konuşmaması, kendisine oy kaybettirdiği öne sürülen söylemleri tekrar etmesi ve tüm bunlara karşın Baykal’ın hâlâ sesiz durması, “Acaba muhalefetin ortak adayı Baykal mı oluyor?” düşüncesini yakın bir gelecekte herkesin dillendirebileceği söylenebilir.
Üzerinde anlaşılabilecek ortak aday Baykal olabilir mi?
Şimdi soru bu... Yanıtı zaman verecek.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dünkü açıklamasında ‘Cumhurbaşkanı CHP’li olabilir’ diyerek bu projeye yeşil ışık yakmıştır.
Muhalefet Baykal üzerinde bir ittifak sağlarsa Erdoğan, AKP iktidara geldiğinde önündeki siyasi engelleri kaldıran Baykal’a karşı sert muhalefet mi eder, yoksa ‘vefa borcu’nu mu öder!?
Melih Gökçek yanıt vermeli
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik yumruklu saldırıyı lanetliyoruz. Bu saldırı Kılıçdaroğlu’na değil demokrasiye ve milletin iradesinin en üst mercii olan TBMM’ye atılmıştır.
Şimdi akıllara takılan çok sayıda soruyu arka arkaya sormakta fayda var:
- Bu kadar suçtan sabıkalı bir provokatör elini kolunu sallayarak TBMM’ye nasıl girdi? İsim yazdırarak girdiyse hangi milletvekili bu saldırganı TBMM’ye soktu?
- Melih Gökçek yerel seçimlerden önce liderleri de kastederek bazı saldırıların olabileceği iddiasında bulunmuştu. Gökçek derhal bir açıklama yapmalı ve bildiklerini kamuoyuna açıklamalıdır.
- Devletin istihbarat birimlerinin elinde bu konuya ilişkin hangi bilgiler vardır?
- Başbakan’ı yüzlerce polis korurken anamuhalefet partisi genel başkanının koruma zafiyeti mi vardır? Erdal KESKİN
Cumhurbaşkanlığı seçiminde elektronik ortama geçilmeli
ÇOK partili yaşama geçildiğinden bu yana Türkiye’de tüm seçimlerde hile ve düzenler eksik olmamıştır.
Çünkü Türkiye’de demokrasi gerçek anlamıyla kesinlikle olamaz. Uygulanamaz.
Bunun iki nedeni var:
1- İslam’da reform gerçekleştirilmeden İslam ve demokrasi birlikte uygulanamaz.
2- Demokrasi, kültür düzeyi yüksek toplumların rejimidir.
Aydınlık gazetesinin 8 Nisan 2014 günlü sayısında yayınlanan ilişik haber, Türkiye’de 40 yıldır benzer seçim sistemi uygulanmasını savunan, öneren benim için, şaşırtıcı olmadı.
Evet, Türkiye en kısa zamanda ‘Elektronik Ortamda Seçim Sistemi’ne geçmek zorunda.
Elbette ABD’li SunMicrosystems firmasından 2003 yılında Kemal Unakıtan tarafından satın alınan, Avrupa’da sadece Türkiye’de kullanılan ve her türlü dış müdahale ve hileye açık Seç-Sis Programı’nı kastetmiyorum.
10 yıldır bu programı takip ediyorum. Yapılması gereken çok basit:
Kredi kartı gibi özel ‘chip’li kimlik kartları yapılmalı.
Vatandaş seçimde içi açılamayan bu elektronik cihazlara kartını sokacak (aynen alışverişlerde kredi kartı kullanımı gibi) ve aynı anda o cihaz üzerindeki biometrik parmak okuyucuya baş parmağını basacak. Bu ikisi eşleştiğinde makinenin vereceği sahtesi yapılamayacak oy pusulasını kapalı kabinde işaretleyecek ve yine sahtesi yapılamayan zarfın içine koyup sandığa atacak.
Bu ilk aşama. Bunu biraz daha geliştirirsek, tam otomatik bilgi işlem cihazları ile kâğıt, zarf ve sandık olayı ortadan kaldırılabilir. Tüm bunları yapmak son derece kolaydır.
Ve de en küçük bir kayıp, kaçak, hile söz konusu dahi olmaz.
Ne var ki, dünyada en hassas gizlilik ve güvenlik sistemlerinde iki yöntem kullanılıyor; ya göz retina taraması veya biometrik parmak izi.
İşte Venezuela’da bu sistem mükemmelen uygulanabiliyorsa, aynen Türkiye’de de uygulanabilir.
Türkiye’de bu sistemin güvenliği vatandaşlık numarası vb eklemelerle daha da artırılabilir.
İşte o zaman % 99 güvenlikli seçimler bu ülkede de gerçekleştirilebilir.
Semih KALKANOĞLU
Elektrik Müh. Araştırmacı Yazar
BİLİYOR MUSUNUZ
- FENERBAHÇE Spor Kulübü’nün düzenlediği sosyal faaliyetler çerçevesinde Eriş Ülger ‘Atatürk fotoğrafları ve objeleri’ resim sergisinin ve Sunay Akın gösterisinin bugün 19.30’da Fenerbahçe Koleji’nde yapılacağını...
- FİLİZ ve Fikret Otyam’ın ‘Merhaba Ankara’ sergisinin 10 Nisan-8 Mayıs arasında Ankara Peker Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşacağını (pekersanat.com)
- BEYLİKDÜZÜ’nde önceki dönem CHP adayı olarak 300 civarında oyla belediye başkanlığını kaybeden eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Vecdet Öz’ün genel başkanlığında, bir grup üniversite öğretim üyesi, eski CHP ve DP mensupları ve bürokratlarla birlikte ‘Yeni Parti’nin kuruluşunu bugün Merter Güneş Otel’de 17.00’de açıklayacağını...
2014 seçiminin kaybedeni AKP’dir
Bakmayın balkonlardan Ortadoğu ülkesi gibi oğul, kız, damat ve gelinlerle zafer nutukları attıklarına, bu gerçeği kendileri de çok iyi bilmekte ama bilinmesini ve konuşulmasını istememektedirler. Farklı oranlar açıklamalarının, ciddi seçim tahlili yapmamalarının nedeni seçimin kaybedeni olduklarını bilmelerindendir.
Rakamlara şöyle bir bakalım. En son sandığa 12 Haziran 2011 tarihinde %83.16 katılımla gidilmiştir. 2011 seçimlerinin resmi sonuçlarına göre de kullanılan oy: 43.914.948 geçerli oy: 42.941.763 ve partilere dağılım AKP 21.399.082 %49,83 - CHP 11.155.972 %25,98 - MHP 5.585.513 %13,01 - Bağımsız(BDP) 2.819.917 %6,57 oy aldı.
Aynı seçmenin son 30 Mart 2014 seçiminde (İl Genel / Belediye Meclislerine Göre Partilerin Oy Oranları) kullanılan oy: 46.676.764 geçerli oy: 44.869.521 AKP %43,31 - CHP %25,59
MHP %17,63 - BDP+HDP %4,64 + %1,97 = %6.61 oy aldı.
Son 2014 seçiminde seçmen artışı ve %90’ına varan katılım nedeniyle 2.761.816 fazla oy kullanılmasına rağmen AKP 2.5 milyon oy kaybetmiştir. Yani AKP’in en son seçime göre oy kaybı %6.52 olmuştur.
Seçimin kaybedeni AKP’dir.
CHP oyunu korumuş ama yerinde saymıştır. CHP’nin 2011’deki oyu 11 milyon 141 bindi. 30 Mart’ta 11 milyon 347 bin oldu. 2011’de %25.98 – 2014’te %25.59
Oyunu en çok artıran parti ve seçimin galibi tartışmasız MHP oldu. 2.5 milyon oy artışı sağlayan MHP, aldığı yüzde 17.63’lük oy oranı ile toplam oylarını yüzde 4.62 oranında artırmıştır. Üç büyükşehirde MHP seçmeni CHP ve AKP’ye yönlendirildiği halde bu başarıyı elde etmiş olması gerçekte artışın daha yüksek olduğunun da göstergesidir. Bütün araştırmalarda AKP ve CHP seçmeninin 2. tercihi MHP olmaktadır. Bu durumda gelecek seçimlerde MHP’nin birinci parti olacağını göstermektedir. Seçimin kazananı MHP, kaybedeni AKP ve oyunu koruyanı CHP’dir.
AKP oy alabilmek için devletin imkânlarını sonuna kadar kullanarak her yola başvurmuştur. Yasak olmasına rağmen oy kullanma kabinine cep telefonuyla girilmesine büyük ölçüde engel olunmamış, oyunu fotoğraf çekip belgeleyenler, satanlar ödüllerini almıştır.
AA’NIN OYUNU
Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal seçim gecesi olağan AKP ziyaretini gerçekleştirmiş (!), ilk saatlerde AKP’ye gerçek dışı çok yüksek oranlar açıklanarak diğer partilerin sandık görevlilerinin demoralize olup sandıkları terk etmesi sağlanmıştır. Sahipsiz kalan sandıklara AKP’liler çöreklenmiş sandık sonuçları üzerinde oynamalar yapılmıştır. Birleştirmelerde de her türlü hileye başvurulmuştur. Bunlar tutanaklarla sabittir ve bu seçim kadar itiraz ve seçim iptalleri hiçbir seçimde yaşanmamış, bir hafta geçmesine rağmen hala seçim sonuçları netleşmemiştir. Seçim hilelerinin, çok iyi hazırlanmış bir ekip tarafından organize yapıldığı anlaşılmaktadır.
2.5 MİLYON OY KAYBETTİ
AKP her yolu deneyerek oyunu yüksek göstermeye çalışmasına rağmen açıklanan sonuçlardan bile 2.5 milyon seçmenin AKP ye oy vermekten vazgeçtiği görülmektedir. Gerçekte ise bu kaybın çok daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
Sandıkta %43’e sahip AKP medyada %90’a sahip oluşu, Başbakanın ekranlardaki alt yazılara kadar müdahalesi iyi değerlendirilmelidir. Gerçeğin ne olduğu değil, nasıl bilindiği önemlidir. Bunu Tayyip Erdoğan çok iyi bilmekte ve algı yönetimini çok iyi kullanmaktadır. Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de kronik mağduru oynayabilmiştir.
Ortalama 6.5 yıl eğitim süresi olan Türkiye, ortalama eğitim süresi OECD ülkelerinin sürelerinin neredeyse yarısına denk geliyor. Seçmen profili ve tercihi de buna göre şekillenmektedir.
Araştırmalara göre eğitim yükseldikçe AKP oyları düşmektedir. AKP seçmeninin büyük bölümü en düşük eğitim süresine sahiptir. Çoğunun internetle ilgisi ve bilgisi bulunmamaktadır. Ayakkabı kutusu, “sıfırlamak” onlar için bir şey ifade etmemekte çünkü ne olduğunu bilmemektedirler. En yoğun tv izleyicisi oldukları için tv hayatlarını ve tercihlerini şekillendirmektedir. Ekranlarada kimin hakim olduğu malumdur. AKP seçmeni kadın, diğer partilerin seçmenleri erkek ağırlıklıdır.
Aynı çoğunluğun eğitim süresi gibi gelir düzeyi de düşük ve kendilerine sağlanan yardımlara muhtaç durumdadır. Bu kitlenin “kömürcü, makarnacı vb.” sözlerle aşağılanması son derece yanlıştır ve AKP nin kucağına itmektir. Bizzat başbakan size bunları diyorlar diye meydanlarda her fırsatta duyurmuştur. AKP köklü bir parti olmadığı için fanatizm ile taban yaratma gayretindedir.
AKP kanunlarımızca yasak olmasına rağmen çok kolay ve etkili bir zemin olan din üzerinden siyaset yapmaktadır. “Kuran-ı Kerimi yaktılar, başörtülü bacım” nutuklarını meydanlarda dinledik. Arap alfabesiyle yazılmış bir yemek tarifini yerde bulsa bunu öpüp başına koyup en yüksek yere kaldıran, yıllarca gözyaşlarıyla okuduğu surelerin ne anlama geldiğini bilmeyen bu çoğunluğu istediği gibi din üzerinden istismar edip yönlendirmektedir. Diyanet hiç olmadığı kadar siyasallaşmış ve AKP’nin şubesi gibi çalışmıştır. “Allah” diyerek yapılan her şey, haşa meşru hale getirilmiştir.
BDP iddiasının olmadığı yerlerde, İmralı’daki cani teröristin talimatıyla, özerklik karşılığı velinimeti olan AKP’yi desteklemiştir.
Milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyleyen ama her tür etnik, ayrımcı mikro milliyetçiliğin önünü açan, destekleyen AKP, seçimde Türk Bayraklı reklam filmleriyle ve yakalarında Türk bayrağı rozetleriyle seçmenin karşısına çıkmıştır. Bir dönem Türk Bayrağına ‘put’ dediklerini bilen, diyanetin verdiği hac kıyafetlerinin yakasından şanlı bayrağımızı söküp havaalanı çöplerini doldurduklarını ve Konya mitingini hatırlayanlar için şaşkınlık vericidir.
“Sürdürülebilir borç ekonomisi” girdabına sürüklenmiş seçmen evine, arabasına, kredi kartlarına bankalara ve şahıslara borçlu, ucu ucuna hayatını devam ettirebilmektedir. Bu kitlede “biz gidersek istikrar bozulur” sözüyle tehdit altına alınmış, korkutulmuştur.
‘BÜYÜK BAŞARI!’
AKP, 12 yıllık tek başına iktidarının verilerini 3,5-4 yıllık, önceki koalisyon hükümetlerinin verileriyle, gelişen teknolojiyi ve dönemin şartlarını hiç dikkate almadan deli saçması karşılaştırmalar yapmıştır. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapatmayan olağan gelişmeler çok abartılmış “büyük başarı” olarak sunulmuştur. 12 yılda akan su bile yatağını genişletir.
Genel seçmen profilini bilerek, AKP tabanını tanıyarak onları incitmeden, dışlamadan siyaset yapmak doğru olacaktır. Ülke meselelerine duyarlı her bir birey durumdan vazife çıkartıp şimdiden en yakınlarından başlayıp onları kazanmalı, başkalarından beklenti içinde olmamalıdır.
Derman sizlerdedir.
M. Fevzi KÜÇÜKKAHVECİ
fevzikucukkahveci@gmail.com
CHP örgütü Mustafa Akaydın gibi bir değere sahip çıkmadı
BEN 75 yaşında emekli bir vatandaşım. Kızımla birlikte Antalya’da CHP sandık başkanı olarak görev aldık. Gerek kızım ve gerekse ben tüm sıkıntılara ve yanlışlara rağmen sandığımıza sonuna kadar sahip çıktık. Ancak Antalya’da CHP, Türkiye genelinde olduğu gibi Antalya’da da sınıfta kaldı. Teşkilat sıfır... Ben İstanbul’dan Antalya’ya yerleşeli, 20 yıl oldu, bugüne kadar kapımızı çalan bir tek CHP’li görmedik. Ailece çırpınıyoruz kendi çapımızda ve bireysel olarak partiye katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bakınız Sn. Mustafa Akaydın Hoca gibi bir değere sahip çıkamadılar. Adeta yalnız bıraktılar. Biz Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı “azınlık bir grup” olarak destek verdik. Muratpaşa ve Konyaaltı Belediye Başkanları
hoca ile sürekli sürtüşmeye girdiler, hiç bir toplantıya katılmadılar, destek vermediler. Parti Yöneteimi beş yıl seyretti. İzmir’de oy artışı komik, sekiz ilçeyi birden kaybettiler. CHP’nin silbaştan yenilenmesi lazım. Bu köhnemiş, beceriksizlerle seçimde asla başarılı olamazlar.
Baykal, 20 yıl küçük olsun benim olsun dedi. Kılıçdaroğu dürüst olabilir, dürüstlük yetmez, Ecevit de dürüsttü ne oldu? İktidar olabildi mi? İktidarIn bunca rezaletlerinden faydalanamayan CHP ne zaman seçimi kazanacak ?
Yüksel ULUSOY
“Diyanet İşleri Başkanlığını ve Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyoruz.”
1934 yılında birey olma hakkının temeli olarak ta anılan seçme ve seçilme hakkının kabulü ile kadın olmanın haklı gururu ile övünürüz hep.
Oysaki biz kadın örgütleri o süreçten bu yana kadın konusundaki birçok konuda olduğu üzere çıkarılan kanunların uygulamadaki işlerliğinin kanunun ruhu ile uyuşmadığını iyi biliriz.
Örneğin yasaya ve birçok kampanya ya rağmen kız çocuklarımızın okullaşmasının istenen seviyeye getirilememesi gibi.
Yine kadına karşı şiddetin yasal önlemlere rağmen alanda şekil ve boyut değiştirerek artışa devam etmesi gibi.
Nüfusun yarısını oluşturan kadınların son yerel seçimlerde listelerde aday gösterilme oranının azlığı gibi.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Kanatimizce algının olumlu değil olumsuz yönde değişime doğru yöneldiği ve kadını birey olmaktan ziyade kişiye indirgeyen zihniyet yapısının daha çok zemine yayılması sorunların büyümesine neden olmakta.
Aslında sıkıntılı alanımız olan karar mekanizmalarında kadın temsili yeti konusunun tüm bunlara temel oluşturduğunu düşünüyoruz.
Dün (önceki gün) ekranlardan yansıyan Bingöl ili seçilmiş belediye meclis üyesi Nurten Ertuğrul’un çığlığı bugün bunları kaleme almamıza neden oldu.
Ne diyor Bingöl ilinin Sayın Belediye Başkanı Yücel Barakazi “Dinen örfen kadınlar görev alamaz bu nedenle yetki vermem.
Eğer doğru iletilmişse bu cümle suç barındırıyor içeriğinde.
Öncelikle yasayla verilmiş bir hakkın gaspı suçu oluşturan neden olarak karşımıza çıkıyor.Bu nedenle cumhuriyet savcılarını göreve çağırıyoruz.
Diğer bir konu dine yapılan atıftır. Oku emri ile başlayan Kuran-I Kerim’in kişisel tefsirleri ile toplumu yanlış bilgilendirmeye sevk etmesidir ki işte burada Diyanet İşleri Başkanlığını göreve çağırıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı acilen Kuran’ın kadınların seçim çalışmalarında çalışmalarının caiz olup olmadığına, seçildikten sonrada görev yapmalarının caiz olmadığı konusuna açıklık getirmelidir.
Bizimde sürekli şikâyet ettiğimiz örf ve adetler konusuna gelince; bu gelenekler bazı illerde kadını büyükşehir belediye başkanı yapıyor, Gaziantep, Aydın ve Diyarbakır gibi orada değişeme ayak uydurarak.
Merkezden uzak bazı yerlerde ise muhafazakârlık kılıfı altına saklanarak erkek egemen zihniyetin devamı için dinden ve gelenekten medet umarak çalışıyor.
Bu geri kalmış batıl zihniyetin uzantılarından biri Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ilinde seçildiği için yasalar bakımından saygı duyduğumuz ama bizim için butlan olan bir Belediye başkanıdır.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak tüm zamanlarda söylediğimiz bir cümlemizi tekrar söylüyor ve kadın üzerinden değil kadınla birlikte siyaset yapmanın kazancıyla ülkemizin refaha ereceğine inanarak yasaların takipçisi olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.
Canan GÜLLÜ- Türkiye Kadn Dernekleri Federasyonu Başkanı
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve CHP’yi bekleyen tehlike! ‘Yavru muhalefet
BİR yerel seçim sürecini daha arkamızda bıraktık. Geçtiğimiz bir hafta boyunca sandık sayımlarına itirazlar halen sürerken, haklılığına inanarak zorlu bir hukuk mücadelesi veren tüm adayları içtenlikle kutluyorum. Artık sonuna gelen bu sürecin de tamamlanmasını takiben, ‘Demokrasi’ye inanan kişiler olarak halkın tercihlerini saygı ile karşılamak durumunda olduğumuzuda asla unutmamız gerektiğinin altını çizerek, bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Yerel seçimlerin sonuçlanmasıyla hızla değişen ana gündem, tüm dikkatleri; Ağustos ayında, yani dört ay sonra, yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çevirmiştir.
AKP’nin yerel seçim sonuçları itibari ile ciddi bir gerileme yaşadığı rakamlar ile ortadadır;
2011 seçimlerinde 21,4 milyon oy ile % 49,9 almışken, Mart 2014’deki seçimlerde ancak 19,1 milyon oy ile % 43.6’da kalmıştır.
Yaklaşık 2,3 milyon oy kaybı ile oy oranı Türkiye genelinde % 6.3 gerilemiş gözükmektedir.
Aslında ortaya dökülen tüm kasetlere, tapelere, yolsuzluk iddialarına karşın bu gerilemeyi az bulabilirsiniz fakat, herşeye rağmen, alınan sonuçlar neticesinde AKP uzak ara birinci parti olarak bugün itibarı ile de önümüzdeki beş yıl için Cumhurbaşkanımızı seçecek, belirleyecek ana faktör olduğunu ortaya koymuştur.
Muhalefetin toplam oyu %56,4 gibi görünmekle beraber, kamuoyunda BDP ve HDP’nin AKP’nin adayını destekleyeceği yolunda kuvvetli bir kanaat oluşmuştur. Bu durum bile AKP karşısında muhalefetin başarılı sonuç alamayacağını şimdiden düşündürmektedir.
Buna karşılık muhalefet kanadında da, ortak bir aday üzerinde uzlaşılması ihtimali daha şimdiden zor görünmektedir. Zira CHP’den gelen açıklamalar tarafsız bir Cumhurbaşkanı üstünde durulduğunu gösterirken, MHP’nin ise bu konudaki tutumunun net olmamakla birlikte, MHP’li bir adayı arzu ettiği şeklinde olduğudur. (Bahçeli, CHP’li bir aday da olabilir dedi dün)
Eğer AKP içinde bir görüş ayrılığı ortaya çıkmaz ise sahne şimdilik bu şekilde gözükmektedir.
Şimdi gelelim CHP’yi beklemekte olan büyük tehlikeye;
Tehlike; ana muhalefet’den, yavru muhalefete düşme tehlikesidir!
Neden mi?
Tarafsız Cumhurbaşkanı arayışı, bizi halktan kopuk bir aday ile karşı karşıya bırakabilir!
Bu bir fantazidir!
Son seçimlerde oyunu 2,1 milyon artırarak %17,6’ya gelmiş olan bir MHP gözardı edilmemelidir.
MHP bu süreçte halkta karşılığı olan bir aday seçerde, bir atak daha yaparsa, ana muhalefet partisi konumuna geçer!
Bu toprakların yetiştirdiği en büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk; “Benim iki büyük eserim vardır. Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Parti’si” demiştir.
Bu büyük eserlerden biri yavru muhalefet haline gelirse, diğerine ne olabileceği hakkında varın siz düşünün!
www.ilhangogus.com.tr
Paylaş