Paylaş
Dün, bayram öncesinde bu köşede M. Özener adlı bir yurttaş kimi el sözcüklerinin doğru biçimde sesletilmediğinden yakınmaktaydı.
“Mühimmatlar, personeller” denmezmiş, bunlara “çoğul eki” getirilmezmiş. Mühimmat, personel, denmesi gerekirmiş.
Bu öneriyi yersiz buluyorum.
Güzel Türkçemize başka dillerden girmiş sözcüklerin doğru sesletilmesini (telaffuzunu) değil, bu el sözcüklerin yerine öz Türkçe sözcüklerin kullanılmasını önermeliyiz. Arapça ‘mühimmat’ın Türkçesi savaş gereçleri, Fransızca ‘personel’in Türkçesi ‘çalışan’ değil midir? Türkçelerini önermek gerekmez mi?
Günümüzdeki yönetimin saygın ulusumuza dayattığı velev ki, istişare, referandum, tedbir, şaibe, mütecanis, hafızayı beşer, iftira, koro, ibare, fenomen, diksiyon, fiksatör, behemehal, kora kor, angaje, terör, arife, istikşafigibi el sözcükleri yerine, biz öz Türkçeciler olsa bile; görüş alışverişi, danışma; halkoylaması; önlem, sakını; karadamga; bağdaşık, türdeş; insanlığın belleği; karaçalma; bir ağızdan; sözce; görüngü; demece, söyleyiş; kalıcılaştırıcı; ne yapıp edip, her durumda; başabaş, dişe diş; bağlanım; yılgı; öngün; uzlaşı arayışı gibi apak Türkçe sözcüklerimizle direnelim.
Türk aydını kendine yaraşanı yapmalı; yazılarına, konuşmalarına yerli yersiz başka dillerin sözcüklerini sokuşturmaktan kaçınmalıdır.
Ulusal-kamusal dilimiz Türkçemizin yitip gitmesine izin vermemek, ulusal bir görevdir. Bu görevden kaçınmamak gerek. Tarık KONAL
‘SİYASETTE KANDIRILMIŞ OLMAK BİR MAZERET DEĞİLDİR’
‘GÜNEŞ DOĞARKEN...’
15 Temmuz’daki darbe teşebbüsüne girişildiğinde dört paşa ayrı ayrı düğünlere katılmıştı.
Hürriyet’in pazar günkü manşeti bu yöndeydi. Av. Faik Işık darbe girişimine katıldığı iddia edilen subayların yargılanacağı mahkeme başkanlığına verdiği dilekçede darbe girişimi gününe tesadüf eden 4 düğünün cuntacılık yönünden incelenmesi gerektiğini vurguladı. Doğru da yaptı.
Düğünlere katılmak paşaları kurtarır mı?
FETÖ soruşturması kazındığında ilginç oyunlar ortaya çıkıyor.
Demokrasilerin nasıl kırılgan olduğunu görüyoruz.
Tarihi ve politik tespitler yaparken, insan haklarını korumanın zor olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Peşinen ‘itaat’ etmek yanlıştır. Yoksa tuzağa düşersin.
Devlet Bahçeli, OHAL’in sürmesini istiyor. Demek ki ona bir şeyler söylüyorlar.
Gerçekler araştırılmalı, vatansever olunmalı, cesaretli davranmalı ama sakinliğimizi de koruyarak...
Ne denir, amaca ulaşmak için her araç meşrudur!
Leszek Kolakowvki diyor ki... “Siyasette kandırılmış olmak bir mazeret değildir.”
Şifrelere bakar mısınız? ‘Güneş Doğarken’ mi, ‘Güneş Batarken’ mi?
Kimyager titizliğiyle bunlar ortaya çıkacaktır.
Zalimlik mi, merhamet mi?
BİLİYOR MUSUNUZ?
CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, “Osmangazi Köprüsü’yle vatandaşın sırtına 1 yılda 2 milyar lira yüklendiğini” söylediğini...
- DENİZLİ Milletvekili Kazım Arslan’ın, “Adalarımız işgal edilirken göz yuman, bu işgale karşı koymayan, gereğini yapmayan iktidar, Katar’a asker gönderse ne olur, göndermese ne olur?” dediğini...
- İSTANBUL Milletvekili İlhan Cihaner’in, “Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in sağlık durumları kötü. İlgili kurum veya kişiler, bir insanın haksızlığa uğradığını gösterebilmek için kendi yaşamından vazgeçmeyi göze almasının ne demek olduğunu biliyorlar mı? Bir haksızlık yapılmışsa bunu araştırma ve idareye öneride bulunma görevi Kamu Denetçiliği Kurumu’na verildi. Başdenetçi niye harekete geçmiyor?” dediğini..
HİÇ SORUMLU SİYASETÇİ YOK MUDUR
KAMU ihaleleri, Kamu İhale Kanunu’ndan yapılan sürekli değişikliklere paralel olarak, zararlı sonuçlar doğurmaya devam ediyor.
Son örnek, askerlerin ‘yemeklerden’ zehirlenmeleri. Askere sağlıklı yemek yedirememenin ve hatta, bu beceriksizliğin tekerrürünün
izahı yok. Milli Savunma Bakanlığı Tedarik Yönergesi -MSY 310-10 (A) -amaç- maddesine göre; Kamu İhale Kanunu kapsamında yürütülen mal ve hizmet tedarik faaliyetlerine ilişkin usul ve esaslar, bu yönergeye göre düzenlenir.
Tanımlar başlıklı 3. madde düzenlemesine göre, “destek hizmetleri birimi” alt başlığı ile üst yönetici onay merci olarak bakan ve ihale yetkilisi tarafından, ‘ihalenin gerçekleştirileceğini’ amirdir.
Manisa Tugay Komutanı, bakan talimatı ile görevden alınmış... Zehirlenen asker, hayatını kaybeden asker, görevden alınan ‘sorumlu’ asker, bu işte hiç sorumlu siyasetçi yok mudur!? Hasan KAÇAR
27 MAYIS’IN 14’LERİNDEN MUSTAFA KAPLAN VEFAT ETTİ
27 Mayıs 1960 ihtilalinin önemli isimlerinden Milli Birlik Komitesi üyesi 14’lerden Em. Kurmay Albay Mustafa Kaplan (95) vefat etti.
İhtilalden bir süre sonra 14’lerle birlikte yurtdışına sürgün edilen Mustafa Kaplan, Portekiz’e askeri ateşe olarak gönderilmişti. Yurda dönüşünde CKMP’de siyasete atılan ve genel sekreterlik görevi yapan Mustafa Kaplan ‘’Partinin sağa kayması’’ üzerine Alpaslan Türkeş’le yollarını ayırarak sivil siyasetten çekilmişti.
Mustafa Kaplan yaşlılığa bağlı hastalıklardan önceki akşam Acıbadem Taksim Hastanesi’nde hayatını kaybetti.
Ölüm ilanında “27 Mayıs devrimcilerinden’’ diye anılan Mustafa Kaplan, bugün Levent Camisi’nde öğle namazını müteakip Topkapı Kozlu’daki aile kabristanına defnedilecek.
İstanbul ve Çerkezköy’de savcılık yapan haksızlıklara karşı ve dinciliğe karşı mücadelesiyle bilinen eski CHP Senatörü Mehmet Feyyat, Mustafa Kaplan’ın kız kardeşiylle evliydi. Kaplan’ın ailesi Selanik göçmeni olup, ailesi Çatalca’da oturuyordu. 1950’lerde DP’den Çatalca Belediye Başkanlığı yapan, daha sonra AP’den İstanbul milletvekili olan Ziya Altınoğlu’nun da akrabasıydı Kaplan...
Paylaş