Paylaş
"Atatürk’ün Türkiye’si hangi çağdaşlıktan yanadır? 'Bağımsızlık benim karakterimdir' diyen bir liderin ülkesine hangisi yakışmaktadır? Türkiye ateşkes kararının İsrail lehine çıktığını bilmemekte midir? Gerektiğinde silah kullanılacağı ve namlunun işgale direnenlere karşı olacağının farkında değil midir? Mehmetçik kim için, ne uğruna göğsünü siper edecektir? Lübnan’da vatan savunması mı yapacaktır? Yoksa Soros mu haklıdır? Mehmetçik 'İhraç ürünü müdür?' Mızrak ucu mudur? Türkiye 'ithal tehdit algılaması'na mı uğramıştır? İsrail’in güvenliği kendi güvenliğinden öncelikli midir? Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesini ısrarla destekleyen ülkeler, neden Türkiye’nin PKK terörüne karşı verdiği mücadeleyi desteklememektedir?
Ne yaşadığını, nasıl yaşadığını ve neden yaşadığını bilinç düzeyine kazımayanlar için tarih tekerrür etmeye mahkûmdur. O halde Türkiye’yi Türkiye’den yönetmenin artık zamanı gelmemiş midir?
Tüm insanlığın Irak’tan, Basra’dan yükselen bir çığlığa, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne olduğunu haykıran bir sese kulak vermesi umuduyla..."
Hayırlı tezkereler!
"Ben Basralı Ömer.. /Belki haberin yoktur diye yazıyorum General Franks; /Önce demokrasi yağdı göklerden /Sonra özgürlük geçti üstümüzden /Palet, palet... /Ve insan hakları namlularından /Yüzü maskeli adamların /Saniyede bilmem kaç bin adet... /Demokrasi bizim eve de isabet etti, /Bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu... /Babamın vücudunda /Tam on sekiz adet /İnsan hakları saymışlar. /Annem zaten yoktu... /Ben doğarken /İlaç yokluğunda ölmüş. /Ambargo falan dediler ya /Anlamadım, çocuk aklı işte /Sen daha iyi bilirsin... /Sizde de barış böyle midir Franks? /İnsan hakları, çocukları yetim /Ve ayaksız bırakır mı orada da? /Ya demokrasi? /Güpegündüz pazara düşer mi? /Ve zenginlik.../İnsanları korkudan uykusuz bırakır mı? /Ve kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da? /Babamla söylediğim son dua dilimde, /Ayaklarım hastanede /Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar /Elimde kaldı... Çocuğun var mı Franks? /Al, çocuğuna götür onları /Bir işe yarasın. /Kim bilir baktıkça, /Belki beni hatırlarsın /Bu nasıl demokrasi Franks? /Düştüğü yeri yaktı /Merhamet hür dünyaya /Bu kadar mı Irak’tı?"
(Not: Doç. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, gönderdiği bu şiirin yazarını bulamamış, bu arada Suriyeli Faruk Hazar'ın yazdığı yolundaki bilgiler de tam doğrulanmamış. "Artık bunu anonim sayıyoruz" diyor. İsteyenler kendisiyle yazışabilir. hacisalihoglu@jeopolitik.org)
(AKP’lilere) "Sakın ha Lübnan'a asker göndermeye kalkışmayın. Bu işin ahireti de var. Hem de bu dünyada hem de orada kimsenin yüzüne bakamazsınız."
(Necmettin Erbakan)
Mısır'dan 'palmiye' ithal ediyoruz
"AKP'li belediyeler ihya oluyor; ağaç ithaline bir yılda 100 milyon Euro' (2.7.2006) başlıklı ağaç ithalatıyla ilgili yazınıza istinaden bununla ilgili olarak ek bir bilgiyi size bildirmek istiyorum.
Tarım Bakanlığı, önceki hafta perşembe günü yayınlamış olduğu tamimle dünya üzerindeki birçok ülkeden palmiye ağacının ithalatını ('Kırmızı Palmiye Böceği' girişine mani olmak için) durdurdu. Bazı firmaların ön izni olduğunu ve bu ön izinler olsa dahi bunların geçerli olmadığını, ithalat engeline takılacağını bildirdi.
Geçen hafta sonu büyük bir gemi Mısır'dan yola çıkarak Antalya Limanı'na giriş yaptı. Şu anda bekleyen gemi için Ankara'da Tarım Bakanlığı'nda işin çözülmesi için uğraşıyorlar.
Bu haberi, Türkiye'deki ağaç ve bitki üreticilerinin korunması için bilginize sunuyorum.
S.K.
İSMAİLAĞA Camii'nde cemaat bir katili döve döve öldürüyor!
Tabii Türkiye'de şeriat var, yakalayacaksın, şeriat mahkemesinde yargılama, hemen öldür. Görüntüye ve fanatikliğe bakın! Sonucu ne olacak merak ediyorum.
Menemen'de de öyle olmadı mı?
Deniz
- TÜRK Telekom’a (Özellikle de Edirne Bölge Müdürlüğü’ne)... Çorlu’da konut üreten firmalar, şantiyelerine telefon bağlamak istiyor. Ancak Telekom çözüm üretmiyor, başvurulara karşı ilgisiz kalıyor. Telefonsuz bir şantiye olur mu? Bizler ilan veriyoruz; faks ve internet bağlantısı gerekiyor. Buna karşılık Telekom görevlileri, bir de “500 şantiye telefon bekliyor” diyor. Peki çözüm; yok. Yoksa, Telekom müşteriye doydu mu?
Volkan KESKİN
Lübnan'a asker göndermeye tepkiler
LÜBNAN'a asker gönderilmesiyle ilgili tezkerenin karara bağlanması için
toplanacak TBMM Genel Kurulunda milletin sesinin ve iradesinin dikkate
alınmasını istiyoruz.
Başlatılmış ve sürdürülmekte olan Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) diğer bir
adımı olan "Lübnan'a saldırı" sonuçta ülkemizin bölünmez bütünlüğünü de
zedeleyecektir.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) olarak, Milletvekillerinden ulusumuzun çıkarlarının gözetilmesine öncelik vermelerini, bu nedenle sözde Barış Gücü'ne Türk askerinin gönderilmemesine karar vermelerini istiyoruz.
Nazan MOROĞLU-İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı
ERDOĞAN belli ki tükenen umutlarının son huzmesinin umutsuzluğunda veda etmek istiyor... Lübnan'a asker göndermekteki ısrarı ile Meclis'teki son sayısal denklemini çözerek, yine ülkesi dışındaki birilerine yaranmak istiyor. Oysa
Meclis oylamasında sayısal çoğunluğunun bir işe yaramadığını bir kez daha görecek. Sayısalı geçse de bu kez ülkeden yükselen ve ansızın gelişen tepkiler altında 'Altın tepside sunulan' iktidarının sonunu görecek ve bu kez 'illa ki sayısalım' demekle bir yere varılamayacağını iyice anlayacak... Daha neleri iyice anlayacak ama, iş- işten çoktan geçmiş olacak.
Dileriz, Almanya gibi son dakika kararı alır da ülkeye hiç olmazsa bir kez olsun hayırlı bir iş yapmış olur...
Yılmaz ERGÜL
EGEMENLİK kayıtsız ve şartsız milletin değil midir? Ve bu millet
açıkça Lübnan'a asker gönderilmesini istememekte, PKK adlı hain örgütün ise
bir an önce yok edilmesini istemektedir. Türkiye madem ki büyük ve güçlü bir
ülkedir o halde milletinin isteklerini yerine getirerek büyüklüğünü ve
güçlülüğünü dosta düşmana göstersin..
Göksel KAYA
Büyük devlet, asker göndermekle mi olunuyor
BU zamana kadar bizi yönetenlerden şimdiki yöneticilerimiz kadar vatandaşını hiçe sayan, vurdumduymaz devletin onurunu ayaklar altına almış hiç bir hükümet gelmedi. Bakıyoruz Sayın Başbakan birileri bir şey söylüyor anında yerine getiriyor. Yani birilerinden kasteddiğimi sanırım anlamayan yok. Ama vatandaş bir şeyler talep ediyor; ya azarlanıyor ya da dinlenmiyor bile...
Bu sıralar gündemde olan Lübnan'a asker gönderme olayı BM'nin istediği şekilde değil de güya kendi istekleri gibi orda görev yapılacağını bize empoze etmeye çalışıyor. Lübnan'a gönderilen asker BM'nin emir ve komutasında olacak. Oraya asker gönderip büyük devlet olacakmışız... Ama oraya büyük devletler asker göndermiyor...
Nedeni ise; Lübnan'da barış sağlanacakmış. Peki ben soruyorum: Kendi vatandaşının can güvenliğini sağladın mı ülkende! Büyük devlet önce kendi vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamalı. Hergün şehit cenazeleri geliyor, ocaklar sönüyor, eşkiya dağlardan inip şehirleri işgal etmiş, şehirlerin göbeğinde artık PKK bayrakları ile dolaşıyorlar.
Eskiden şehit anaları 'vatan sağolsun' diyorlardı artık vatan sağolsun demiyoruz, diyorlar. Bu ne anlama geliyor ey yöneticilerimiz, hiç düşündünüz mü? Sen kendi vatadaşının huzurunu sağlıyamıyorsun gidip Lübnan'a barış getirip büyük devlet olacaksın demek oluyor ki bizim insanımızın hiç bir kıymeti yok.
Sayın Başbakan ulusa sesleniyor bakıyoruz ki herşey 'toz pembe' nedense bu pembeliği biz göremiyoruz acaba bizim gözümüzde perde mi var ki göremiyoruz. Titreyin ve kendinize gelin!
Şakir BEKTAŞ-TRABZON
Nasuh Mahruki'den 'insani yardım' çağrısı
İÇİNDE bulunduğumuz şu günlerde, bütün ulusu yakından ilgilendiren Lübnan'a asker gönderilmesi konusu her seviyede hararetli bir şekilde tartışılmaktadır. Ancak devletimizin en üst makamlarında henüz bu konuda bir fikir birliği sağlanamadığını gözlemlemekteyiz. Önümüzdeki günlerde bu çok önemli konuda ülkemiz adına sağlıklı bir karar çıkacağını temenni ediyoruz. Öncelikle, ülkemizin en etkin ve sorumluluk anlayışı en üst düzeyde gelişmiş sivil toplum örgütlerinden biri olarak; bu son derece kritik karar sürecinde, karar hangi yönde çıkarsa çıksın-kararı beğenelim beğenmeyelim, Devletimizin aldığı her kararın gereklerinin yerine getirilmesi konusunda üzerimize düşeni yapacağımızı şimdiden ifade etmek isteriz.
AKUT'un görüşü; vatanımızın ve milletimizin menfaatlerini birinci dereceden ilgilendirmeyen ve henüz tam olarak durulmamış hiçbir sıcak bölgede kahraman Mehmetçiğimizin tehlikeye atılmaması yönündedir. TSK'nin bugüne dek üstlendiği, en ağır savaş şartlarının yaşandığı yurtdışı görevlerde bile fedakarlığı ve cesareti ile en üst düzeyde başarılı olduğunu her Türk gibi bizler de gururla anıyoruz. Ulusal menfaatlerimizin korunması ve uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan sorumluluklarımızın yerine getirilmesi gerektiğinde; Mehmetçiğimizin her türlü şart altında, her türlü görevi eksiksiz yerine getireceğine ve bu uğurda her türlü fedakarlığı tereddütsüz göze alacağına güvenimiz, milletimizin tamamı gibi bizim için de tamdır.
Ancak tarihsel süreçler, bölgede çatışan ve çatışmalardan etkilenen taraflarla aynı bölgenin insanı olmamız ve menfaatlerimizin bir çok konuda kısmen olumlu kısmen de olumsuz şekillerde birbiriyle ilişkili olmasından dolayı, özellikle Türk askeri için diğer ülke askerlerine nazaran çok daha tehlikeli olabilecek bir bölgede, Mehmetçiğin, kendi savaşı olmayan bir savaşta, savaşan tarafların arasında kalması veya bütün ülkemizi de içine alabilecek bir takım provokasyonların hedefi olması endişesini içimizde yoğun olarak taşımaktayız.
Bölgenin en etkin ve güçlü devletlerinden biri olan Türkiye'mizin bu sürecin dışında kalması elbette ki beklenemez, bunu vatanının menfaatlerini düşünen hiç kimse söyleyemez. Ancak bize göre; yukarıda açıklamaya çalıştığımız kendi özel durumumuzdan dolayı üstleneceğimiz risklerin karşılığında elde edebileceklerimiz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin muharip unsurlarla bölgede yer alması için yeterli ve tatmin edici değil, aksine son derece de tehlikelidir.
Bizler, vatanımıza gönüllü ve karşılıksız olarak hizmet etmeyi kendisine görev seçmiş bir sivil toplum örgütü olarak, Devletimiz adına, AKUT gönüllülerinden ve bu tür bir projeye destek vermek isteyecek diğer gönüllülerden ve sivil toplum örgütlerinden oluşturulacak bir "insani yardım" ekibi olarak bölgeye gitmeye ve orada verilecek her türlü görevin altına gönüllü olarak girmeye hazırız. Yardım malzemelerinin dağıtımından, enkaz altında kalanların kurtarılmasına, acil tıbbi yardımdan, savaş koşullarında eğitim projelerinin sürdürülmesine kadar ne gerekirse yapabileceğimizi bu basın duyurusu ile bütün milletimizle paylaşmak istiyoruz.
AKUT ailesi olarak, Devletimizin bu son derece zorlu karar sürecinde, sivil toplum örgütlerinden oluşturulacak "insani yardım" ağırlıklı bir gönüllü gücünün de, muharip birlikler yollamak yerine bir seçenek olarak değerlendirilmesini rica ediyoruz.
Ali Nasuh MAHRUKİ- AKUT Yönetim Kurulu Başkanı
“NATO'nun Güneydoğu kanadının sağlam ve Amerika Birleşik Devletlerinin menfaatine hizmet eder duruma gelmesi için Türkiye'de gerçek demokrasi kundaklanmaktadır.
1950 yılından beri Türk dış politikası uyduluktan kurtarılamamış; Johnson mektubu, Kıbrıs Harekâtı, bizi dış politikada uyaramamıştır, hâlâ uyduluğa devam etmekteyiz arkadaşlarım.
NATO'nun asıl gayesi, anlaşılmış olup, Genel Sekreteri Joseph Luns bile içişlerimize, seçimlerimize karışmakta, kendilerine uydu bir hükümetler, iktidarlar aradığını ortaya koymaktadırlar.
Amerika Birleşik Devletleri, sivil ve askerî personelin beynini yıkamaya devam etmektedir....
Türkiye'nin, Amerika Birleşik Devletleri için bir kulak vazifesi görmekte olduğu, Ortadoğu'da müdahale ve casus uçuşları hareket merkezleri haline getirildiğini kimse inkâr edemez.
Ortadoğu'daki komşumuz devletler bizim Amerika'ya verdiğimiz üsler nedeniyle bize güvenememektedirler… Çünkü, Amerika Ortadoğu'ya bizim topraklarımızdan müdahale etmeyi düşünmektedir ve gerçekte etmiştir.
(Afyon Milletvekili Süleyman Mutlu'nun konuşmasından)
Yat turizmi mi, balık çiftliği mi
BİLL Gates ve Demi More, koylarda otel yaparsak açık büfe kuyruğuna girer mi?
Sorunun yanıtını aşağıda arayalım:
Dünyanın en önemli yat turizmi parkurları Türkiye’de bulunuyor.
Bunların en önemlisi dörttür; 'Mandalya-Güllük Körfezi', 'Gökova Körfezi', 'Hisarönü Körfezi' ve 'Fethiye (Göcek) Körfezi'. Bugün ne yazık ki Güllük Körfezi, balık çiftliklerine terkedilmiş durumda. Kimse Türkiye’deki yat turizm parkurlarını ekonomik ve çevre değerleri bakımından öneminin farkında değil.
Bu konunun en takipçisi olması gereken Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç bile, imara kapalı koyları turizme açmayı düşünüyor. Bakanın sandığının aksine bu bölgeler turizme kapalı değil. Bu koylar, Antalya’daki beş yıldızlı otellerden çok daha yüksek fiyatlarla turizme açık ve önemli bir döviz girdisi sağlıyor.
124 BİN EURO’YA TEKNE
Gazeteci dostumuz, kaptan Meriç Köyatası bu konuda çok tepkili...Köyatası, 19 yıldır Karadeniz hariç Türkiye’nin hemen bütün koylarına girip çıkmış kendi kullandığı yelkenli teknesiyle...
Güllük'e teknesiyle geldiğinde yaşadığı iki örneği anlattı.
Hisarönü Körfezi'nde 45 metrelik bir Türk bayraklı teknenin Amerikan turist grupu taşıdığını görmüş. Tekneyi kiralayan arkadaşıymış. Gerisini Köyatası anlatıyor:
BİLL GATES GELİR Mİ
"Arkadaşım, Amerikalı grubu tekneyi bir haftalığına 125 bin dolara kiralamış. Yine gazetelerde okuduk; ünlü sinema sanatçısı Demi More, Göcek’te günlüğü 3.500 Euro’dan tekne kiralayıp bizim bu cennet koylarda dolaşıyor. Bunun dışında bir akşam yemeğine de 2.000 Euro ödüyor. Ne yazık ki, ülkemizin Kültür ve Turizm Bakanı Koç, bu sahilleri bilmediği için 'turşusunu mu kuracağız, bu bölgeleri turizme açacağız' diyerek içimizi cızlatıyor. Oysa bu koylar yukarıdaki fiyatlarla turizme zaten açık... Geçen sene de bu koylara dünyanın en zengin adamı Bill Gates gelmişti. Sadece bunlar değil bütün İngiliz Kraliyet ailesi, Arap prensleri, dünya jet sosyetesi, haber vermeden bizim bu koylarda dolaşıyorlar. Daha önce de Dustin Hofmann, Sting, Davit Beckham gibi ünlüler de mavi tura çıkmışlardı. Dünya kadar para harcıyor bu isimler... Bakanın anladığı şekilde bu koyları betonlaştırarak turizme açarsak, bu otelleri de diğerlerinde olduğu gibi günlüğü 15-20 Euro’ya Kuzey ve Batı Avrupa’nın alt gelir grubuna satacağız. Bill Gates’in, Demi More’ın ‘her şey dahil’ otellerimize gelip açık büfe kuyruğuna gireceğini, aptalca animasyonları izleyeceğini mi sanıyor Sayın Bakan!.."
GEÇ KALINMIŞ DEĞİL
Bırakın otelleri başka yerlere yapın, bu koyları elleşmeyin; ihanet olur yoksa.
Zaten dört yat turizminden biri olan Güllük'ü balık çiftliklerinin işgaline terk ettik. Yine de geç kalınmış değil, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı biraz hızlı hareket edip, balık çiftliklerini dünya standartlarına yönlendirir körfez dışına taşırsa bu güzelim cenneti yeniden kazanırız.
ÜNLÜ denizcimiz Sadun Boro, 2000 yılında yayınladığı Türkiye kıyılarıyla ilgili pilot rehber kitabı 'Vira Demir'de Güllük’ü de içeren Mandayla Körfezi'ni şöyle anlatıyor:
"Mandalya Körfezi'nin etrafını dantela gibi iç içe geçmiş sayısız koy çevreler. Dolayısıyla yakın zamana kadar burada büyük bir yat trafiği ve turizmi vardı. Ancak Kazıklı’dan (Milas) itibaren koyların çoğunda balık çiftlikleri kuruldu, yat trafiği asgariye indi."
37 KOYA YAZIK
Boro’ya göre, Güllük Körfezi’nde tam 37 demir atma yeri vardı. Ne yazık ki, son yıllarda körfezin tamamına yakını balık çiftliklerinin işgali ve kirletilmesi sonucu yat turizmine iyice kapanmış durumda. (Ege’deki illerin Özel İdareleri, başvuru halinde 70 milyar bedelle sayısız balık çiftliğine izin verdi. Ancak geçen hafta Çevre ve Orman Bakanlığı, bu yetkinin illerden alınıp Ankara’ya verildiğini açıkladı.)
Antik dönemde bölgenin en önemli balık ticaret merkezi olan İasos, bugünkü adıyla Kıyıkışlacık köyü, bundan 15 yıl öncesine kadar, yat turizminde önemli bir merkezdi. Fakat bugün limana gelen yat sayısında ciddi bir düşüş gözleniyor. Köyün tanınmış balıkçı lokantası 'Ceyar’ın sahibi bile bu durumdan zaman zaman yakındığı biliniyor.
Güllük sadece yat turizmiyle kapansa iyi; balık çiftlikleri Bodrum’un Kuzey Yakası, Torba ve Türkbükü gibi turistik bölgeleri de ciddi şekilde tehdit ediyor.
YUNANİSTAN, İtalya, Hırvatistan, İspanya ve Kuzey Avrupa gibi ülkelerdeki balık çiftlikleri bizdeki gibi hemen kıyıda ve 4-5 metre derinlikte değil... Kıyıdan en az 15-20 mil açıkta ve 40 ile 100 metre derinlikte kuruluyor. Dolayısıyla hem deniz ve kıyılar kirletilmiyor, hem de daha lezzetli ve besin değeri daha yüksek balık üretiliyor.
Besin değeri dersek, gıda uzmanı doktorlar sık sık balık tüketilmesini önerirken, özellikle derin su ve soğuk su balığı yenmesini öneriyorlar. Çiftlik balıklarının önerilmemesinin sebebi sadece Türkiye’ye özgü. Dünyada gıda uzmanlarının önerdiği balık somon, önemli bir miktarda yurtdışında çiftliklerde yetişiyor ama derin sularda. Dolayısıyla besin değeri yüksek bunları.
Bu farklılık için, gazetemiz tıp yazarı Prof. Osman Müftüoğlu’nun bir yazısı bizi bilgilendirebilir.
TÜRSAB Başkanı Ulusoy, Sultanahmet'teki 'Ramazan Panayırı'na isyan ediyor
EMİNÖNÜ Belediyesi'nce her yıl, Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunmamıza vesile olan Sultanahmet bölgesinde 'Ramazan Şenlikleri' adıyla düzenlenen etkinliklerin, her türlü girişimlere rağmen bu yıl da tekrarlanmasının planlandığı anlaşılmaktadır. 'Ramazan Şenlikleri' için elbette halkımız açısından bu mübarek ay boyunca renkli, hareketli, sosyal kaynaşmaya katkı sağlayan ve kültürel nitelikli bir şölen olma gayesiyle yola çıkılmış olduğunun idrakinde olmakla birlikte, anılan etkinliğin son yıllarda aldığı halin ne yazık ki 'Dünya Kültür Başkenti' İstanbul'a yakışmadığını üzülerek ifade etmeyelim. Hijyenik ortam şartlarının oluşturulamadığı yetersiz standlarda yiyecek, içecek üretimi veya servisinin yanı sıra yol açtığı çevre ve görüntü kirliliği, Sultanahmet'in evrensel değer ve niteliği açısından ele alındığında ülkemizin dış tanıtımında son derece olumsuz yansımaları olması kaçınılmazdır.
Bununla birlikte, Birliğimize intikal ettirilen bazı duyumlara göre ise de; söz konusu etkinlik sırasında orada bulunan esnafın tüp kullanımı ve bu tüplerin iki kere patlaması gibi bazı yüksek derecede risk taşıyan olayların cereyan etmesidir. Hatta, Sultanahmet İl Kültür Müdürlüğü binası yanında bulunan bir kapının (cami istinad duvarı) da bu patlamalar sonucunda tahribat gördüğü ifade edilmektedir.
Esas itibariyle şenliklerin düzenlenmesine değil ancak yer seçimi ile yapılmış biçimine ilişkin olarak yaptığımız bu saptamalar ışığında önerimiz, anılan etkinliğin Gülhane Parkı veya bir başka alanda ve iptidai yeme/içme tezgahlarından ziyade elişi sanatları vb. kültürel unsurların ön plana çıkarıldığı, sıhhi tedbirlerin alındığı böylece turist gruplarının da ilgisini çekebilecek nitelikte bir etkinlik olarak sürdürülmesinin sağlanmasıdır. Konu bir yazımızla Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç'a sunulmuştur.
Başaran ULUSOY-TÜRSAB Başkanı
Paylaş