Paylaş
Afyon’da parkın ve heykelin karşısında Kurtuluş Savaşı Müzesi... Atatürk ve silah arkadaşları orada toplandı. Plan yaptı. Söz eyleme dönüştü. Zafer kazandık. Yunan yenildi.
Yıl 2011...
“Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nda karargâh olarak kullandığı müzeyi taşıyacağız” dediler.
Raylı sistem kullanılacakmış ya da taşlara numara verilecekmiş.
Nereye taşınsın? Valiliğin düzenlediği anket şöyle:
- Özdilek Tesisleri arkası % 17... İzmir Yolu % 5... 26 Ağustos Tabiat Parkı % 13... İkbal Kavşağı % 47... Büyük Taarruz Şehitliği Mustafa Kemal Anıtı’nın bulunduğu tepe % 18.
Katılımcıların sayısı verilmemiş. Sanırım az olduğu için. Halk anketten habersiz çünkü. Ankette ‘Olduğu yerde kalsın’ sorusu da bulunmalıydı.
Vali, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na başvuru yapıldığını ve kararı kurulun vereceğini söyledi. Başvurunun sonucu alınmadan hazırlıklara başlamak yanlış. Dilerim kurul, ‘Müze taşınmasın’ der.
Tarih yerinde güzeldir.
İlk Meclis’i Mamak’a, Gençlik Parkı’nı Sincan’a, Antalya Kalesi’ni Kemer’e, Topkapı Sarayı’nı Halkalı’ya taşır mısınız?
Bir panoramik müze yapılacaksa, ona yeni bir yer yapılır; esas karargâh binası da yerinde durur!”
30 Ağustos ruhu ve TSK
BAĞIMSIZLIK Savaşı TBMM’nin Misak-ı Milli sınırlarında vatanın bütünlüğü ve parçalanmayacağı görüşünden hareketle Başkomutan Atatürk’ün İnönü Savaşları ardından 1921’de Sakarya’da, ‘Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz’ emriyle genişliyor. 26-30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde düşman çemberdedir ve Türk ordularının Büyük Taarruz’uyla savaş kazanılıyor.
Ülke topraklarının geri alınışını simgeleyen 30 Ağustos Zafer Bayramlarında ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, şehit ve gazilere ve günümüz ardıllarına şükranlar sunuluyor, Türkiye Cumhuriyeti coşkuyla kutlanırken imanlar tazeleniyor...
- Ne ki düşmanın, Türkiye Cumhuriyeti’ne karmaşık ve uzun dönemli yeni savaş unsurlarıyla saldırdığı görülmelidir.
Düşman; cumhuriyet ve imanında TSK ve Türk halkının ateş veya manevra esas unsurları dışında maneviyatını, azmini bozmak, terörist saldırılarla yıldırmak, asimetrik savaş unsurlarıyla harekât ve tepki kabiliyetini kırmak, iletişim araçları ve sivil toplum kuruluşlarıyla çaresizlik oluşturmak, etnik ve mezhepsel çatışmayla düşmanlıklar peyda etmekte pek mahirdir!
- O nedenle bu yıl -üstelik, Ramazan Bayramı ile çakışan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda- bilhassa TSK’da her mensubun, ‘Cumhuriyet fazilettir’ inancında ebedi Başkomutanı Atatürk’ün, “Kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen anlam; her kişisi, özellikle subayı, komutanı; medeniyetin ve tekniğin gereklerini kavramış ve ona göre iş ve hareketlerini uygulayan yüksek ahlakta bir topluluktur” ifadesini düşünmesi gerekiyor.
- Türkiye’nin Ramazan Bayramı’nın, 30 Ağustos ruhunu anlayabilenlere mübarek olacağı inancıyla...
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
Güle güle komutan...
TÜRKİYE’nin özellikle son yıllarda komşu ve bölge kundakçılığına özendirildiği bugünlerde adı sıklıkla anılmıştı.
Necip Torumtay!
Türkiye’nin adlarını bir çırpıda sayamayacağımız Genelkurmay Başkanı’ndan birisiydi. 1990’da ABD’nin komşu Irak’ı kundaklama kurgusunda yer almak isteyen bir Cumhurbaşkanı ile bu onursuz eylemde yer almak istemeyen Genelkurmay Başkanı Torumtay ters düşmüştü.
“En değerli dışsatım ürününüz ordunuzdur” diyen ünlü spekülatörün altını çizdiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu çoğu zaman hazır asker olarak görüldü!
Tarih gözden geçirildiğinde Torumtay Paşa’nın kendisini feda ederek ortaya koyduğu direnç öncelikle ordumuzu ama aslında ülkemizi haksız savaşın dışında tutabilmiştir.
Torumtay Paşa’nın boynunda bir 30 Ağustos madalyası eksiktir belki ama ‘istifa’ kurumunu çalıştırarak ortaya koyduğu direnç ile kazandığı onur ve gurur hiçbir maddi ödül ile ölçülemeyecek kadar değerlidir.
Sağlığında adını altın harflerle tarihe yazdıran Torumtay yokluğunda hiç unutulmayacaktır!
Ceyhun BALCI
‘Çinakop’u Yunanlılara mı yedirelim
“BEN 100 senelik bir balıkçı ailesinin ferdiyim. Adım Emin Torlak, İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim. Derdimiz çinakop avının 20 santimle sınırlandırılması. Bazı kesimler, çinakop avlanırsa biz lüfer yiyemeyiz, diyorlar! Bu işlerin arkasında Greenpeace ve balık çiftlikleri var. Bizim tuttuğumuz çinakoplar, balık çiftliklerinin ürettiği balıkların fiyatlarını düşürüyor... Bu nedenle çinakop avlamamızı istemiyorlar. Peki biz bunu tutmayalım da Yunanlılar mı tutsun!
20 santim sınırı getiriyorlar; ancak denizdeyken boyları ölçülemediği için büyük çinakoplar tekneye alınacak, küçükler denize atılacak. Hiç kimse bunları ayıklamakla başa çıkamaz. Dedelerimiz zamanında, 15 metrelik teknelerle (lüferin en büyüğü) kofanalar tutarlardı. Şimdi aynı miktarda balığı avlayabilmek için 50 metrelik tekneler yaptık. Ama devlet bugüne kadar balıkçılığa el atmadı; yatırım yapmadı. Kanun düzenlemesi bile yok.. Bir sirküler var; şurada avlanırsın, burada avlanamazsın, diye... (Mustafa Bakar) Levrekçiler ve çipuracılar gibi çiftlikçiler, devletten kredi ve ürün desteği alıyorlar. Biz hiçbir destek görmedik. (Mehmet Kıran) Marmara çok kirlendi. Küçükçekmece’den Tekirdağ’a kadar bütün sahillerdeki sitelerin atıkları 70-100 metre uzunluğundaki borularla denize veriliyor. Çevre kirliliği ile denizlerin ekolojik sistemini bozduk. Marmara’da oksijen kalmadığı için balıklar denizlerimizi terk etti.”
Paylaş