ÜLKEMİZDE sık sık gündeme gelen konulardan birisi de özerkliktir...
Halk özerkliğin içeriği ve anlamı hakkında pek bilgi sahibi değildir. Basında yer alan özerklik ifadeleri değişik yorumlara da neden olmaktadır. Dolayısı ile özerklik kavramını sözlükteki anlamıyla ifade etmek gerekir. Özerklik: “Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı, muhtariyet, otonomi. İkinci bir anlamı da; “bir kişinin, bir topluluğun kendi uyacağı yasayı kendisinin koyması” olarak tanımlanmaktadır. Kürtler ve Türkler, Kurtuluş Savaşı’nda beraber mücadele etmişlerdir. Atatürk, “Kürtlere özerklik sözü vermiştir. Biz de özerklik istiyoruz” iddalarının tarihsel boyutu şöyledir: Atatürk’ün belirttiği özerklik 20 Ocak 1921 tarihindeki iller yönetiminde öngörülen özerkliktir. İllerin kendi kendini yönetmesi ile ilgili özerklik maddesinin içeriği şöyledir: “Madde. 11- İl, yerel işlerde manevi kişiliğe ve özerkliğe sahiptir. Dış ve iç siyaset şeriat, adalet ve askerlik işleri, uluslararası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel vergileri ile yararlanılması birden fazla iller kapsayan hususlar dışında, TBMM’nin kabul edeceği yasalar gereğince evkaf, medreseler, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve yönetimi İl Kurulları’nın yetkisi içindedir.” Atatürk, Türklerin ve Kürtlerin kardeş olduğunu, vatan toprakları üzerinde yaşayan herkesin bir damarın cevherleri gibi olduğunu belirtmiştir. Atatürk’e 16-17 Ocak 1923’te İzmit’te düzenlediği basın toplantısında Vatan Başyazarı Ahmet Emin Yalman “Kürt Sorunu”nun ne olduğunu sorar. Atatürk’ün şöyle der: MİLLİ SINIRLAR İÇİNDE “Kürt sorunu, bizim yani Türklerin menfaatine olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi bizim milli sınırlarımız içinde bulunan Kürt unsurlar öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun durumundadırlar. Fakat yoğunluklarını kaybede ede ve Türk unsurların içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Sözgelişi Erzurum’a kadar giden, Erzincan, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük taslamaktansa, bizim Anayasa gereğince zaten bu tür özerklikler oluşacaktır. Öyleyse hangi ilin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken, onları da birlikte ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman, bunlar kendilerine ait sorun çıkarmaları daima beklenir. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi hem Kürtlerin ve hem de Türklerin yetkili vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve kaderlerini birleşmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz.” Bu düşüncelerine yer veren Atatürk, birlik ve beraberlik içinde yaşamanın önemine ve vazgeçilmezliğine vurgu yaparak günümüzdeki tartışmalara da ışık tutmuş olmaktadır. Ne diyorsunuz? Yrd. Doç. Dr. Ramazan TOPDEMİR Adıyaman Üniversitesi öğretim üyesi
Tarihi Hamidiye Suyu’nun başına neler geldi...
KEMER-BURGAZ’da tarihi Hamidiye Su Fabrikası da sonunda ‘çevre’ vurgunu yedi. 108 yıllık fabrika başka bir bölgeye taşınıyor. Neden mi? Yıllar içinde İstanbul’daki plansız yerleşimlerin ne gibi tahribatlara yol açtığını görmek gerekiyor önce. Kemerburgaz’da Ekolojik Enerji adlı kimyasal bir katı atık fabrikası kuruldu. Temeli 2004’te atıldı, 2007’de faaliyete geçti. Bu tesislerin 50 metre uzaklığında Hamidiye’nin 9 numaralı su kuyusu vardı. Ancak tesisin kimyasal atıklarından sızan sular, kuyuyu ‘zehirledi’; kaynağından su alınamaz oldu. Çünkü suda ‘fenol’ olduğu tespit edilmişti. Raporlar sonucunda kuyu kapatılmak zorunda kaldı. İşin garibi, Ekolojik Enerji tesisleri, Hamidiye su dolum tesislerinin yaklaşık 300 metre ötesine yapılmıştı. (İzni kim verdi acaba?) Kemerburgaz’da yerleşim arttıkça (İmar izinlerine kimler göz yumdu?) halk, giderek bu fabrikanın çıkardığı ‘duman’ kokusundan şikayetçiydi; nitekim son 10 ay içinde iki kez yürüyüş yapıldı ve tesisin kapatılması istendi. Vilayete, belediyelere (Eyüp, Büyükşehir) yazılar yazıldı. Büyükşehir’de CHP’li üyeler önergeler verdi. Ancak yazışmalar sonucunda Ekolojik Enerji, Büyükşehir Belediyesi’nce mühürlendi, sahipleri hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Bu arada ‘mühür fekki’ yapıldığı da tespit edildi. Hamidiye’nin 9 numaralı kuyusunun etkileşim bölgesinde kalması üzerine Hamidiye’nin su dolum tesisleri, bölgeden taşınma kararı aldı. Büyükşehir Belediye Meclisi, şirkete, bölgede 4-5 km uzaklıkta 12 dönümlük bir yer tahsis etti. Yani ‘kirlenen ortam’ tarihi Hamidiye’yi yerinden ‘kaçırtmıştı’. Daha doğrusu Hamidiye, ‘sağlıklı su’ temini için çareyi taşınmakta bulmuştu. Şu gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor. Katı ve kimyasal atıkların bertaraf edilmesi Türkiye’nin önemli bir sorunu... İzmit Büyükşehir Belediyesi’nin yıllar önce kurduğu İzaydaş adlı katı atık bertaraf tesislerinin kapasitesi artık yetmiyor. Hükümet de yeni projeleri gündeme getirmek istiyor. Büyükşehir, ‘tehlike’ karşısında Ekolojik Enerji’yi uyararak tesisin kapatılmasına ve ve bölgenin yeniden ağaçlandırılacağına karar verdi. Ekolojik Enerji, burada sadece AR-GE çalışmaları yapacağını söylüyor artık. Ama şirket, Çorlu’ya taşınma kararı verdi. Çorlu’nun yerleşim alanlarına 1.5 km uzaklığında Karatepe bölgesinde ‘tahsis’li alana ‘inşaat’ çalışmalarına başlarken, durumdan haberdar olan çevreye duyarlı kesim isyan etti. Bu gelişmelerden uzak olan Çorlu Belediyesi, ‘geri adım’ atarak imar izni vermeyeceğini açıkladı. Ancak bu arada Belediye Meclisi bir karar alarak, tesisin zararlı olup olmadığını tespit etmek için altı kişilik bir komisyon kurdu. Ancak üç aydır komisyon raporlarının ‘bilirkişiler’ arasında gidip geldiği öğrenildi. Komisyon çalışmaları neden bitmez, o ayrı bir sorun. Belediye Meclisi Komisyonu’na bir önerimiz var: Eyüp ilçesine bağlı ‘Kemerköy’ bölgesinde oturan 900 sakinin hazırlattığı 10 sayfalık raporu okurlarsa böyle bir tesisin yarattığı tehlikeyi fark edebilirler. Tesisler projelerde iyidir; ancak gece-gündüz faaliyetlerinde neler yaptıkları gizlidir. Bizler böyle ‘modern’ tesislere karşı değiliz, ancak kentlerin içinde değil bunların çok uzağında kurulması gerektiğini düşünürüz.
Ürperten sonuç
BAHÇEŞEHİR Üniversitesi’nin araştırmasında, Türkiye’de %63’lük bir oran ‘parlamentoyla, seçimlerle uğraşmak zorunda kalmayan güçlü bir lidere sahip olmanın’ iyi olacağı görüşünü savunuyor. İşin ilginç tarafı, polise güvenin artması, hem de parlamentoya olandan daha fazla!.. Bakın, bu sonuç “Gerekirse darbeleri destekliyorum” ile aynı yere çıkar. Hani bu toplum demokratikleşiyordu, hani bu toplum prangalarından kurtuluyordu, hani bu toplum özgürleşiyordu? Yukardaki sonuç bir kişinin teorisi değil, bu ülkenin bir üniversitesince 54 ilde yapılan bir çıkarım! Eğer ki, toplum parlamentoyu pas geçen adımlara onay veriyorsa, doğru yolda değiliz! Ben iktidarı değil, bu toplumun çocuklarının geleceğini düşünüyorum. Dr. Okan ÖZTÜRK
Mesaj panosu
LOZAN Barış Konferansı ve Antlaşması’nın 88. yıldönümü dolayısıyla Adalar Belediyesi’nin Heybeliada İsmet İnönü Müze Evi’nde düzenlediği bugün 18.00’de yapılacak etkinlikte; Özden Toker, Prof. Dr. Aysel Çelikel, Halim Bulutoğlu, Dr. Mustafa Farsakoğlu, Cansu Cihan konuşacaklar.