Paylaş
Resmi internet sitesine çarpıtılarak, gerçekler gizlenerek yapılan açıklama ‘yok’ hükmündedir. Sahiplerine yakışan (!) bu ceza, bizler için olsa olsa onur belgesidir. Eşit koşullarda görev yaptıkları ve anamuhalefet kontenjanından seçilen iki üyeyi cezalandırma yetki ve dayanaklarının olmadığını, bu sözde kararı alanlar da çok iyi bilmekteler. Biz iki üye olarak hep, RTÜK’ün anayasal, bağımsız, özerk bir kurum olarak çalışmasını istedik. Yayın kuruluşları arasında ayırımcılığa, çifte standarda, keyfi konjonktürel cezalandırma anlayışlarına karşı çıktık. “RTÜK, saygınlığını, güvenilirliğini korumalı” uyarısı yaptık. RTÜK resmi toplantısında yaptığımız uyarılar, kayıtlar ile sabittir. Üç AKP’liden oluşan bu hukuksuz-dayanaksız sözde komisyon da, Kurtuluş Savaşımızın önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız Atatürk’e yönelik küfür, hakaret, iftira içeren ‘yandaş kanal’ yayınlarının ihlallerini sayısal üstünlüğe sığınarak savuşturmak istemelerini kamuoyu ile paylaştığımız için kurulmuştu. Biz hakkımızda alınan uyarı ve kınama cezasını tanımıyoruz, reddediyoruz. Hukuk dışı kurulan bir komisyonun raporu üzerine yine hukuk dışı alınan bu karar RTÜK’ün çoğulculuk ve demokrasiye vurduğu bir darbedir. Atatürk’e yönelik hakaretlere karşı durmak ne zamandan beri kınama ve uyarılma cezası gerektirmektedir. Asıl kınanması gereken bizler değil Atatürk’e hakaret eden ve bu hakareti meşrulaştıranlardır. CHP kontenjanından seçilen bizler ülkemizin kurucusu Atatürk’e yönelik hakaretler karşısında dimdik durduk. Durmaya devam edeceğiz. Bu duruşumuzdan taviz vermeden mücadelemizi sürdüreceğiz. Hakkımızda verilen hukuk dışı kararı yargıya götüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
“Yalancılık meslek dalı ilan edilmeli artık, o kadar çok ustası var ki...”
H. Balzac
OLİMPİYATIN SORUMLUSU YERİ BELİRLEYEN KİŞİDİR
HEMŞERİM Fatih Terim’in, Olimpiyat Stadyumu’nu 90 derece çevirme önerisini hayretle karşıladım. Olimpik ve diğer stadyumların yapımı için konmuş uluslararası kurallar vardır. Buna uymayan sahalarda sadece mahalle maçları oynanabilir. Bu kurallara göre bir stadyum kuzey-güney aksından sadece 5 dereceye kadar yana açılabilir. Kanımca sorun stadyumda değil, onun yapıldığı yeri belirleyen kişi ve kurumlardadır.
Doğan TUNA- Prof.Dr.-Ing./Y. Müh. Mimar
MESAJ PANOSU
-BAZI AKP’lilerin para ve lüks düşkünlükleri için... “Bunlar para tanrısı Mamon’a tapıyorlar.İhsan ELİAÇIK
-“... SYRİZA ile bizim ‘sözde’ solcuların hiçbir benzerliği yok. Çünkü, A. Çipras ‘milli öfkenin” sesi, bizdekiler ise ‘sahibinin’ sesi.
Ufuk SÖYLEMEZ
ELEKTRİK PİYASASINDA BÜYÜK BİR YANLIŞLIK
ENERJİ uzmanı Muzaffer Yosmaoğlu, “Elektrik piyasasında yapılan büyük bir yanlışlığı köşenizden duyurmak istiyorum” diyor. “Yürürlükte olan Lisanssız Elektrik Üretimine İlişkin Yönetmelik uygulamaları çerçevesinde, lisanssız yapılan üretim faaliyetinin kendi ihtiyacı dışındaki üretimini YEK kapsamında satışı mümkündür. Ancak, bu durum büyük bir adaletsizliği ortaya çıkarmaktadır.
Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamında lisanslı faaliyet göstermek isteyen kuruluşlar, kanun gereği en az bir yıl ölçüm yapmak mecburiyetindeler. Bunun yanında yarışmaya girerek MW başına bir bedel ödemek zorundalar. Geçen hafta içinde yapılan Güneş Santralları Yarışması sonucuna göre yatırımcılar MW başına ortalama 1.635.000 TL bedel verecekler. Maksimum bedel ise MW başına 2.510.000 TL’dir. Oysa, lisanssız üretim yapan şirketlerin ölçüm yapma ve kullanım bedeli verme gibi bir mecburiyetleri olmadığı gibi bu maliyetlere de katlanmamaktadırlar.
Bu noktadaki yanlışlık şudur; 50 kw bile tüketimi olan bir firma 1000 kw’lık lisansız üretim yaparak, 950 kw’lık kısmını YEK tarifesinden satabilmektedir. Bu durum, resmen elektrik ticareti olmaktadır. Lisanslıların katlandığı maliyetlerin hiçbirine katlanmayan lisanssızlar haksız rekabet yapmaktadırlar. Burada bir limit olması gerekmektedir. Eski Otoprodüktör Yönetmeliği’nde olduğu gibi, tüketiminin % 25-30’u kadar miktarını YEK fiyatından satabilme haklarının olması makuldür. Böylece taraflar arasında da eşitsizlik yapılmamış olunur. Hem de lisanslı projelerin lisans ticaretini engellemeye gayret edilirken, lisanssız üretimde de başlayan lisans veya hak devri ticaretininde önüne geçilmiş olunur. Zira, bugün lisanssız üretim hakları MW başına 100-150.000 …’dan yapılmakta ve bir kat daha haksız kazanç elde edilmektedir.
CELLADINA AŞIK İŞÇİLER
AKP ile işçiler arasında uzun yıllardan beri süren bir çekişme var. AKP işçilerin kıdem tazminatını işverenlerin isteği doğrultusunda her yıl için 12 güne indirmek ve ödeme yükünü bir fona devretmek istiyor. Grev ertelemeleri ile grev hakkını fiilen ortadan kaldırmak istiyor. Özel İstihdam Büroları ile özel şirketlere işçi kiralama hakkı vererek iş güvencesini ortadan kaldırıyor ve sendikaların içini boşaltmak istiyor. Üç milyona varan taşeron işçileri için hiç bir güvence getirmeyi düşünmüyor. Çaykur’da grev uygulaması varken bunu yok sayıp AKP yandaşı bir sendikaya yasayı açıkça ihlal ederek ve görev suçu işleyerek yetki belgesi veriyor, sözleşme yapmasını sağlıyor. İşsizlik Sigortası Fonu’nda 120 milyar TL tutarında para varken işten çıkarılan işçiye, hangi ücret üzerinden prim ödemiş olursa olsun en fazla asgari ücretin %8o’i oranında işsizlik ödeneği veriyor. İş güvencesini 6 ay kıdemi olan işçiler için ve 3o’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde uygulatıyor ve işyerlerinin yüzde 9o’ınında çalışan işçiler bu haktan yararlanamıyor. Yararlananların işe iade davaları iki ay içinde bitirilmesi gerekirken iki yılda bitmiyor, Yargı organizasyonu yapılarak seri yargı düzeni sağlanamadığı için işçinin hak araması uzun yıllar süren işkenceye dönüşüyor. Sendika özgürlüğü sağlanamadığı ve toplu sözleşme yapabilme için çifte baraj konulduğundan 18 milyon işçinin ancak 600 bini toplu sözleşme düzeninden yararlanıyor. Bu liste daha uzatılabilir ama özetle bugün çalışanların insan onuruna yaraşan bir ortamda değil köleliğe yakın koşullar içinde ve işverenin insafına bırakılarak çalışabiliyorlar. Sendika özgürlüğü yok edildiğinden ve hükümete biat eden sendikalar dönemi başlatıldığın sendikalar bu sömürü düzenine karşı ayağa kalkamıyorlar.
Bu ortamın iyileşmesi ancak emek dostu bir partinin iktidara gelmesi ile çözülebilir ama görünen o ki 18 milyon iş sözleşmesi ile çalışan ve bunları bakmakla yükümlü oldukları insanların toplamının 36 milyon olduğu ülkemizde bu insanların büyük çoğunluğu emeğin dostu olmadığını kanıtlamış AKP’ye oy veriyor. Bunun nedeni sosyolojik olarak mutlaka açıklanmalı ve işçi sınıfı, sendika önderleri aydınlatılmalıdır.
İşçiler bu yaşamın bir kader olmadığını anlamalı ve siyasi iktidarı oyları ile değiştirebileceklerinin ayırdına varabilmelidir. Bunu yapmadıkları takdirde tüyleri tek tek yolunacak bir kaz olmaktan kurtulamayacaklardır. Tüyleri yolunmuş kaz doymayan kapitalizmin sofrasının yemeği olmaktan kurtulamaz.
Haziran seçimlerinde işçiler kurtlar sofrasının yemeği olmaktan kurtulmak için çok iyi düşünmek ve ona göre oy vermek zorundadır. Kime mi oy vermeleri gerekir? İşte sorunun en zor tarafı da bu. Bu soruya sol siyaset üretenler, muhalefet partileri ve sendika önderleri bir cevap bulmak zorundadır..
Dr. Engin ÜNSAL
GAZ ALIRKEN ENAYİ OLDUĞUMU ÖĞRENDİM
NE EGO ne de Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş suçlu. EPDK’ya göre, zamanında bizlerden EGO tarafından tahsil edilen 300 dolar yanmış bitmiş kül olmuş, kartlı sayaç kullananlara faturalı sisteme geçmedikleri takdirde gaz satışı yapmayan ve satış için 360 TL+KDV karşılığı yeni abonelik teklif eden özel şirket (Torunlar A.Ş) de bu isteğinde haklıymış! Valla geriye bir ‘enayi’ biz kalmışız, gaz alayım derken bunu öğrendim. Biz ‘enayi’lere sahip çıkacak bir devlet kurumu yok mudur? Yoktur?
Atilla SELÇUK
GECE YARISI ELEKTRİK KAZIĞI
58 YAŞINDA, emekliyim; Ankara’da oturduğum apartmanda yöneticilik yapıyorum. 26 Ocak saat 20.00 civarında apartmanımızın elektriği kesildi. İlgili yerleri aradık saat 21.30’da düzeleceğini söylediler ama düzelmedi. Daha ileri bir saatte elektrik şirketinin (ENERJİSA) arıza ile ilgili yetkilileri apartmana gelerek arızanın bizim apartmanın hattında olduğunu, arızanın tam yerinin 240 TL karşılığı bizim tarafımızdan tespit ettirileceğini söylediler. Vakit gece yarısı olmuş, apartmanda bir sürü çocuk ve yaşlı var, hava soğuk 4-5 saattir kombi yanmıyor mecburen ücreti kabul ederek tespiti yaptırdık. Tam apartmana giriş yerinde kısa devre olduğunu ancak tamiri kendilerinin yapamayacağını, bizim yaptırmamız gerektiğini söylediler. Gece 02.00; o saatte kimi bulur, kime yaptırırsınız? Üstelik bu güne kadar TEDAŞ hangi saat olursa olsun arızayı gidermeden ayrılmaz, elektriği evinize kadar getirirdi ki doğru olan da buydu... Maalesef gecenin o saatinde elektrik ekiplerinin yanında bulunan (her halde tesadüfen orda değillerdi) özel bir şirketin elemanları bu arızayı KDV hariç 1000 TL’ye yapacaklarını söylediler. Pazarlıkla 850 TL’de anlaştık, küçük bir çukur kazıp 45 dakikada arızayı giderdiler. Bu nasıl bir hizmet anlayışıdır? Gecenin o saatinde biz bu ücreti veremeyecek olsaydık ne olacaktı? Bu apartmanın hattını daha beş ay önce siz döşediniz, niye sağlam döşemediniz?
Paylaş