Masamıza çilek, siyah dut, çağla, muz, avokado, kapari, bakla, domates, salata, biber, patlıcan, taze fasulye, bölgede ne üretiliyorsa getirmişler.
Kivi ve
böğürtlenin çıkmasına daha zaman var dediler. Son yıllarda ünlenen çekirdeksiz nar da vardı soframızda; işadamı
Mustafa Ezici’nin dostlarına gönderdiği... Tepeden şöyle bir bakıyorsunuz, her yer çilek... Tam mevsimi ya; üretimi çok artmış.
Nakliye tabii ki sorun... (Sofrada en beğendiğimiz meze, ezmeli avokado oldu; içinde sadece ezilmiş sarmısak ve tuz vardı; üzerine dökülen zeytinyağı ile nefis olmuş. Deneyebilirsiniz.)
Antik dönemde
Tarsus’tan
Alanya’ya kadar zeytin ve üzüm (şarap) üretimi ağırlıklıymış buralarda. Hatta dağlarda yabani bağlara rastlanılıyormuş. "Dedelerimiz, susam, yer fıstığı ve mısır ekerlermiş eskiden" diyorlar. Sonraları sebzecilik ve portakaldan sonra meyvecilik başlamış... Muz ise 1935-40’lardan beri ekiliyor
Alanya ve
Gazipaşa’da... Fideler
Mısır’dan getirilmiş. Öyküsü uzun bunun.
Gazipaşa’dan
Anamur’a doğru 40 kilometre uzunluğunda
Akdeniz’e bakan yamaçlar tümüyle muz bahçelerine dönüşmüş. 2 bin metreye yüksekliğe kadar ekiliyormuş.
"Muz, kuzey rüzgárını almayacak, dalga sesini duyacak" diyorlar. Doğanın gücü işte; mikro-klima bir bölge. Ekim alanı 30-40 bin dönüm olarak hesaplanıyor bu yıl... Açık alanlardan sonra serada üretim de başlamış muzda... Yalnız çok su gerekli. Bu nedenle yeraltı suyu için 150 m kadar derinliğe inilmiş.
(40 milyon metreküp hacimli
Gökçeler Barajı acilen bitirilmeli.) Muzun bitkisinde su oranı % 80...
Mustafa Turan muz fidesi üretiminde öncü kuruluşun sahibi. İlk kez organik muz üretmiş...
Alanyalı olan
Turan, ’müjde’ sayılabilecek bir iddiasını ortaya koyuyor: 5 yıl içinde biz Türkiye’nin tüm muz ihtiyacını karşılarız.
Peki nasıl olacak bu?
MUZ ÜRETİMİ % 300-400 ARTTI"Artık
Türkiye’ye Güney Amerika, Güney Afrika ve Güney Asya’dan getirilen muz çeşitlerimiz var. Bunların anaçlarını
Türkiye’de de üretmeye başladık.
Akdeniz Üniversitesi’ndeki çalışmalar sonunda bazı türleri oralardakinden de daha verimli çıktığını söyleyebilirim. Böylece bölgede % 300-400 artış sağlandı. Şu anda her beş muzdan üçü ithal... Eğer bu ithal muzdan fon ve gümrük paylarının (% 149) yarısını devlet muz üreticilerine vermiş olsa, beş yıl sonra ithal muz ithaline gerek kalmaz."
Uluslararası piyasalarda muzun kilosu 0.80-90 sent olduğunu, iyi muzun marketlerde 4-4.5 TL’ye kadar satıldığını belirten
Mustafa Turan, "Muz artık lüks değil ihtiyaç haline geldi. Bizde kişi başına yıllık tüketim 0.25 kilo iken şu anda 3.5-4 kiloya çıktı.
Avrupa’da bu miktarın 17-20 kiloya çıktığını söyleyebilirim. Bu üretim patlaması sonunda
Rus ve Türk Cumhuriyetleri piyasalarını ele geçirebiliriz. Bu bakımdan
Ankara bizi iyi anlamalı" diyor. Artık kırmızı muz (Zebrina) da yiyecekmişiz ama fiyatı pahalı olacakmış (Antalya Metro’da 10 TL)...
Türkiye artık muzlu yemek ve tatlı yapmayı öğrenecekmiş; muz unu da kullanmaya başlayacakmış hanımlar.
Çekirdekli ’arılı domates üretimi’GAZİPAŞA, Türkiye’nin en önemli örtü altı sebze üretim merkezlerinden biri. Domates üzerine birkaç uyarı gerek... Bunu bize Tarım Fuarı’nın düzenleyicisi ziraat mühendisi
Hüsnü Doğan anlattı.
Domates fidesini çoğumuz tanırız ama
’Biobest Bombus’ denilen arıları
Gazipaşa’da gördük. Döllenme ile ilgili bu yöntem biber, kavun-kabak, çilek, kiraz, avokado ve kivide uygulanıyor.
Bir domatesi eninden kesti; içinde bol çekirdek vardı, "Çekirdeksiz domatesi almayın, yemeyin" dedi.
En sağlıklı domates bu yolla üretiliyormuş. Bombus arıları, bal arılarından farklı.
’Kraliçe arı’nın öyküsünü anlatmak gayet uzun... Bu arıları üreten firmanın sahibi
Ertuğrul Ünal, "Bombus arıları bitkilerde polen olduğu sürece hormonlama ve elle döllenmenin yerini alıyor. Bombus arıları, domates çiçeklerini kavrayıp onları titreştirerek polenlerin serbest kalmasını temin edip döllenmeyi sağlıyor. Bir kovan bombus arısı 1000-1500 metrekare domatesi uygun koşullarda 6-8 hafta süreyle döllüyor" diyor. Domatesin artık % 80’i bu yöntemle üretiliyormuş bölgede.
İşin özelliği şu: Bombus arıları ilaçlara karşı çok hassas; eğer ürüne ilaç gibi bir müdahale yapılmışsa ürün vermiyor. Bu yıl yağışlı ve kapalı havaların etkisiyle domates seralarını kara şimşek hastalığı (domates mildiyösü) vurmuş. Bu arada ekleyelim; hormon ne zaman kullanılır, ne için kullanılır, anlamak için ziraat mühendisi olmak gerek. Ama siz çekirdekli domatesi alın.
Dikenli salataAVRUPA’da ve Balkanlar’da bilinir. Biz de turşuluk salata deriz buna. İki yıldır Ruslar alışmış bu türe... Gazipaşa’ya ihracattan iyi para getiriyormuş. Yerli salata ile dikenlisi arasında ne fark vardır? Bir üretici yerli salatayı ortadan kırdıktan sonra suyunu sıktı. Dikenli salatadan o kadar su çıkmadı.
"Ruslar, bu salatayı az sulu diye votka ile alıyorlarmış." Bizdeki havuç yemek gibi...
Keçiboynuzu ve kapariKEÇİBOYNUZU... Çocukluğumuzun meyvesi; bugün ’çikolatası’ deniyor. 6 firma keçiboynuzu işliyormuş.
Aziz Karakoç ’Hayrados’ diye bir marka yaratmış. Mucize bir gıda maddesi olarak kabul ediliyor. Gıdadan yani pekmezden çaya, pasta unu haline getirilmekten başka son yıllarda hayvan yemi ve gübre olarak da tüketilmeye başlanmış bizde.
İtalya ve
Yunanistan kozmetik sanayiinde kullanmak üzere tonlarca keçiboynuzu ithal edermiş.
KAPARİ... Yüzde yüz doğal ve sağlıklı bir ürün... Doğal yetişen çalımsı yapıda bir bitki... Yaklaşık 450 yıl yaşıyor ve kökleri 200 metreye kadar uzuyor. Bazılarımız onu
’keditırnağı’ diye biliyor. A ve E vitaminleri içeren bir enerji kaynağı, ’Yerel aşçı’ diye bilinen
Murat Mıhladız, "Doğanın bir mucizesi olan kapari ile dünya çoktan tanıştı, biz ise henüz tadına bakıyoruz" diyor. Neye yaradığını, Prof.
İbrahim Saracoğlu’nun yazılarından ve konuşmalarından öğrenebilirsiniz. Cinsel gücü artırdığını da söyleyelim. Kaparili ’kuvvet macunu’ dışında sigarayı bırakmaya iyi gelen
’kaparili bitkisel karışım’ı, kapari karpuzu salamurası, kapari reçeli patentini alarak dünya literatürüne ’buluş adamı’ olarak kaydedilmiş. (www.ascimurat.com)
Her iki ürünün teşvik edilmesi konusunu Tarım Bakanı
Mehdi Eker’e biz de hatırlatalım.
Çekirdeksiz nar fidanı yetiştiren
Veli Yıldız’ın bizi gezdirdiği tropikal meyveler yetiştirilen seralarında
Mehmet Balki’yi göremedik... O ne öyle meyveler;
İstinye Park’ta satılıyormuş.
Bunların hepsi ayrı birer yazı olmalı.