‘‘Artık bilinmesi gerekiyor; sanki
Ankara'da
Türk ve
Türkiye karşıtı bir çete var. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinde birtakım güçler, ülkesini, Atatürkçü sevenleri katlediyor. Cinayet bir mesaj aslında ama onlara karşı kimse bir şey yapamıyor. Açıkçası
Ankara yarı işgal, altındadır;
Türkler 2. sınıf vatandaş durumuna düşürülmek istenmektedir.
Bunu biraz açar mısınız?
- Sözlerim açıktır; Başkentte çok vatan haini vardır; artık
Kemalist'lerin can güvenliği yoktur. Türk isen yanmışsın,
Mustafa Kemal'ci isen gizlenmen lazımdır. Adam profesyonelce
Uğur Mumcu'yu,
A. Taner Kışlalı'yı,
Muammer Aksoy'u
Ankara'nın orta yerinde öldürüyor; maalesef
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir etkinliği olamıyor. Böyle bir devlet, böyle bir ülke olur mu? Halbuki bir
PKK'lıya tokat atarsan
Brüksel veya
Strasbourg ayağa kalkar; bir
Türk'e atarsan hiçbir şey olmaz.
Bu güçlerin elinde sansasyon yaratabilecek kişilerin listesinin olduğunu yazıyorsunuz.
- Emniyet'in elinde öldürüleceklerin listesini ben de biliyorum ama açıklayamam. Ülkenin milli güçleri nerede? Sessiz kalmanın ve mağdur olmanın da sabrı taşar. Asıl tehlike o zaman başlar ki, çok tehlikelidir.
İstihbarat birimleri..
- Bu kadar önemli adamlar öldürülüyorsa o istihbarat birimleri feshedilip yeniden yapılandırılması gerekir.
Uğur Mumcu'yu da
Hablemitoğlu'nu da vuranların aynı gruptan olduklarını bilmiyorlar mı?
Hablemitoğlu'nun telefonları dinleniyormuş...
- Dinleyenler değil,
Hablemitoğlu'nu dinletme emrini verenler ortaya çıkarılsın. Ankara Üniversitesi Rektörlüğü
'acımız büyüktür' diye ilan vermiş. Gerçekten öyle mi? Daha bir ay önce sevgili
Hablemitoğlu ile
Cumhuriyet Gazetesi'ndeki sohbetimizde, rektörü,
SBF Dekanı'nı suçluyordu; kendisini Prof.
Hasan Köni, Prof.
Doğu Ergil ekibinin üniversiteden uzaklaştırdıklarını, daha sonra yargı kararıyla dönebildiğini anlatıyordu. Bunun cevabı, ailesinin üniversitede niye tören yapılmasını istemediğinde aranmalıdır?
Hablemitoğlu son olarak ne yapıyordu?
- Bana söylediği
Almanlardan sonra
Amerikan vakıflarını araştırmaya başladığıydı.
CHP İstanbul kaynıyor
CHP, İstanbul'da kaynıyor. Uzun süredir kongre için imza toplama girişimlerinin sonuç verdiği anlaşılıyor.
‘‘CHP'li; 'partine sahip çık' Örgüt Girişimi’’ imzasıyla yapılan açıklamada; partinin uzun süreden beri bağımsızlık, laiklik ve emekten yana, dürüst parti kimliğinden uzaklaştığı belirtilerek şöyle deniliyor:
‘‘Bu kongre partimizin gerçek tabanıyla barışmasına, politikalarımızın çağdaş sosyal demokrat çizgiye çekilmesine katkı sağlayacaktır. Ve bu kongre ile
İstanbul Örgütü kendisine yakışır bir il yönetimine kavuşacaktır’’ deniliyor. Genel Merkez'in buna karşın 600 delegeden yarısından fazlasından imza toplandığı belirtiliyor.
Rusya ve Türkiye
YEDİ yıldır
Rusya'da yaşayan bir inşaat mühendisiyim ve şu anda orta çaplı bir inşaat firmasının genel müdürlüğünü yürütüyorum. Sayın
Çölaşan'ın tabiri ile bir süredir
AB kapılarında rezil olurken, gazeteci-yazarlarımızın dikkatini
Rusya'ya çekmeye çalışıyorum. Rus-Türk İşadamları Birliği'nin
(Tel/faks: 095-954 72 69/954 07 66) en çok uğraştığı konu bu ama maalesef
Türkiye'de sesimizi duymuyorlar.
Sizin Rusya ile ilgili yazılarınıza çok eklenecek bir şey yok. Ancak burada inanılmaz bir iş potansiyeli ve her sektörde yapılan büyük planlar var.
Yeni açılan otomobil fabrikaları, gıda fabrikaları, tekstil yatırımları, dev inşaat projeleri varken bundan 10 yıl önce buraların en havalı yabancıları olan
Türkler (sayıları 6-7 bine düştü) maalesef kenara itilmiş durumda. Bunun da nedeni
Rusya'ya karşı yürüttüğümüz yanlış siyasi ve ekonomik politikalar.
Çeçen teröristlere
'terörist' diyemediğimiz için uçakla
Moskova'ya gelen
Türkler saatlerce bekletiliyorlar, bazı inşaat ihalelerine
Türk firmaları alınmıyor.
Türk tekstil ve derisi buraya büyük boyutlarda getiriliyor ama hepsinin üzerine
Made in Italy etiketi asılıyor.
Ne kadar acıklı değil mi?
Türk malına ve
Türklere kesinlikle güvenilmiyor. Bu da hep ikili ilişkilerin zayıflığından kaynaklanıyor. Sesimizi duyurmaya devam edin lütfen.
Ramstore'un
Moskova'da pazartesi günü açılacak beşinci en büyük alışveriş merkezinin açılışına gelecek gazeteciler, işadamları ve AKP Genel Başkanı
Tayyip Erdoğan bu konuya eğilirlerse çok seviniriz.
Uluç ERGİN-MOSKOVA Kıbrıs ağlayamaz
‘
BİNLERCE kişinin katıldığı saatlerce süren
Kıbrıs mitingi kızgın güneş altında artan bir heyecanla gençliğin
'ya taksim, ya ölüm' parolasıyla sona erdi. Mitinge komşu vilayetlerle, vilayetimizin bütün kaza, nahiye ve köyleri ve İstanbul Milli Türk Talebe Birliği ve MTTF mensupları iştirak etti, Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Dr.
Fazıl Küçük'ün okunan telgrafı büyük tezahürata sebep oldu. Siyahlar içinde bir genç kız kürsüye gelmiş, iki izci tarafından siyah örgü çekilerek bayrağa sarılı olan
Kıbrıs haritası çıkarılıp genç kız tarafından
'Ne ağlarsın benim şanlı Kıbrıs'ım' adlı şiir okunmuştur. Miting komitesi adına konuşan Ali İhsan Beyhan,
'Kıbrıs ağlayamaz, ağlamayacaktır. Ya ölüm, ya bölüm. Bölüm olmazsa ben azgın bir yelim, bir gün Kıbrıs'a eserim' demiştir. Mitingde toplam 35 hatip konuşmuştur.
Türkün sarsılmaz gücü, kısılmayan sesi memleketimizin her yerinde olduğu gibi vilayetimizde de efkarı umumiyeye (kamuoyuna) bir kere daha duyurulmuş oldu.’’
Bu haber
Niğde Gazetesi'nin 27 Haziran 1958 tarihli manşetinde yer almış. Bize bu fotokopiyi gönderen
Ömer Fethi Gürer, ‘‘Neredeydik, nerelere geldik, şimdi nerelere gidiyoruz’’ diye soruyor.
Bazı çevreler
Kıbrıs'ı hálá kambur olarak görüyorlar.
Bir şeyden taviz verirsen sonra yol olmaz mı?
'Ver kurtulcu'lar,
Türkiye'nin çevresinde 19. hassas bölge olduğunu, 70 milyonluk
Türkiye gayrisafi milli hasılasının % 4'ünü silaha ayırırken,
Yunanistan'da bu oranın % 4.5 olduğunu bilmiyorlar mı?
Bir yorum
ARTIK bu numaralar bayatladı. Ülkemizde istikrarı bozmaya çalışan ve laik-anti laik diye bölmeye çalışan güçler her zaman bu yönteme başvuruyorlar.
MECLİS'te geçen dönem... DGM Savcısı'nın
Merve Kavakçı'nın evine yapmış olduğu müdahale bazı çevrelerin tepkisini çekmiş ve
‘‘Bu kızla da fazla uğraşıyorlar’’ denilmişti.
Tam bu sırada
Ahmet Taner Kışlalı cinayeti işlenmiştir. Halk, faili meçhul cinayetleri kimin yaptırdığını biliyor.
Y.S.-ANKARA İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
HUKUKÇU dostumuz
Nurettin Kaptan, çok duyarlı bir vatandaşımızdır. Hemen her konuda kafa yorar, çaba gösterir; bunun hukuki sonuçlarını değerlendirir. Sonra bunları başta bize olmak üzere ilgilisine gönderir. Çektiği faksların bedelleri bütçesine yük olduğu için gece tarifesinden yararlanır.
Her zamanki gibi önemli bir konuya değinmiş
Kaptan; Necip Hablemitoğlu suikastında devletin sorumluluğuna:
Anayasa'nın 17. maddesi: Devlet, vatandaşın yaşama maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını sağlamalıdır.
Anayasa'nın 56. maddesi:
‘‘Devlet, vatandaşının sağlıklı ve dengeli bir çerçevede yaşamasını sağlamalıdır.’’
Ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'nın 20. maddesi. Bu madde İçişleri Bakanlığı'nca doğrudan gözetilir ve uygulanır. Bunlar birlikte alt alta toplanırsa sonuç; insanı yaşat ki devlet yaşasın çıkar.
Uğur Mumcu yakın korumayı reddetti. Devlet de buna sığındı. Ancak
Danıştay yukardaki hukuki mevzuata dayanarak, devleti 9 milyar lira tazminata mahkûm etti.
Görünen köy
AKP hükümeti, ideolojik emellerine ulaşabilmek için her gün biraz daha
Türkiye'yi germeye devam ediyor. Hele hele
Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığında kurulacak bir hükümet gelirse, olan bu gerginliği daha da hızlandıracaktır diye düşünüyoruz.
Çünkü
'görünen köy kılavuz istemez' demekten kendimizi alamıyoruz.
İsmet AKSAN-Friedrichshafen-ALMANYA