Paylaş
Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayı, İhsanoğlu’ndan sonra bir başka ‘zade’yi (oğul), bu sefer de kalıcı bir unsur olarak CHP’ye dahil etmiş oluyor.
İhsanoğlu, seçim sonuçlarını gördükten sonra “Bende söz bitti” dedi ve sahneden çekildi, zaten, “misafir oyuncu” kadrosundan “oyuna” dahil olmuştu, görevini yaptı. “Sanki” CHP’li seçmeni daha radikal muhafazakâr açılımlara hazır hale getirdi. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yapılan olağanüstü kurultayın bir hesaplaşma üzerinden neticeleneceği umulurken, tam tersi oldu, İhsanoğlu adaylığının devamı olarak Cumhuriyet ve Atatürk ile imtizaç edememiş bir başka politik figür, bu sefer de başka görev yokmuş gibi, CHP’nin halkla ilişkileri ve tanıtımını yapmakla görevlendirildi. Bir başka deyişle, Türk toplumuna, “Biz artık eski CHP değiliz, yeni CHP’yi size, Erbakan’ın ‘rahle-i tedrisi’nden geçmiş Bekaroğlu tanıtacak” deniyor.
Kılıçdaroğlu, hem İhsanoğlu ve arkasından da Bekaroğlu hamleleri ile dümeni başka sulara kırıyor. Burada bir başka tuhaf durum Muharrem İnce’nin “Kılıçdaroğlu’nu başbakan yapmak için çalışacağım” demesi, eğer öyleyse, ne gerek vardı kurultay yapmaya; bir sürü insanı seferber etmeye. Amaç, Bekaroğlu’nu işe dahil etmek idi ise o başka tabii!..
Eski CHP’nin sembolü ‘Altı Ok’tu. Kamuculuk, toplumculuk, planlama, yurt, vatan, say (emek) tevhid-i tedrisat, üretim, laiklik, gibi değerler üzerinden yön tutardı. Anlaşılan, artık bu değerler ile ilişkiler tasfiye sürecine girdi. Yeni CHP’de, ABD ve AB bayraklarında bulunan ve başka ‘manaları’ sembolize eden yıldızlara öykünme dönemi mi başladı!..
GÜNÜN SÖZÜ
“17-25 Aralık bir dönemin miladıdır ki, Erdoğan ve AKP bu tarihlerde manen, ahlaken ve vicdanen bitmiştir. Asıl paralel AKP ve ortağı PKK’dır.”
Devlet BAHÇELİ
‘Okullarda ibadethane açılabilir ama ibadet zorunlu değil!’
Sayın Bakan doğru söylemiyor
MİLLİ Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “İbadethaneler ilkokullardan itibaren mi kurulacak” sorusu üzerine birçok okulda öğretmenlerin ve isteyen öğrencilerin ibadet edebilmeleri için ayrılan yerler bulunduğunu, ancak bunların genellikle bodrum katlarında uygunsuz yerler olduğunu söyledi. Nabi Avcı, “Onu netleştirmek için yönetmeliğimizde gün ışığı alabilir yerlerde bunların açılması gerektiğini vurguladık. İhtiyaç olan okullarda bu tip hizmetler verilecek” diye konuştu.
Gazetecilerin “Zorunlu mu” sorusu üzerine Avcı, “İbadet etmek zorunlu değil” karşılığını verdi.
“Okullarda ibadethaneyi zorunlu hale getirecek misiniz?” sorusuna Avcı, “İhtiyaç olan yerlerde açılabilir. Ama ibadet zorunlu değil” karşılığını verdi.
Oysa ki geçen cumartesi günü çıkan yönetmelikte madde şöyle:
“(2) (Değişik: RG-13/9/2014-29118) Okulda, ibadet ihtiyacı için doğal aydınlatmalı uygun mekân ayrılır.” Yani zorunlu. Yani ‘açılabilir’ değil.
Maksut BALMUK
Kanolalı zeytinyağına dikkat!
MİLAS’tan eski belediyeci ve gazeteci-yazar Nevzat Ç. Tüfekçi “Yalçın Bey, yeni bir sahtekârlık başladı. Zeytinyağına kanola yağı karıştırılıyor, kimse fark etmiyor” dedi. Milas ve Bodrum pazarlarında pazarcılık yapan bir esnaf bunu kendisine iletmiş. Son yıllarda Türkiye’de ekimi artan kanola yağının zeytinyağına karıştırıldığını kendisi de görmüş. Tüfekçi şöyle devam ediyor: “Görüntü olarak, aynı zeytinyağı gibiydi. Zeytinyağını bilmeyenler için, zeytinyağı yerine alınabilecek bir yağ görünümündeydi. (Kanola yağı: genetiği değiştirilmiş kolza bitkisinden elde edilir, nötr özelliğinden dolayı gıda sanayisinde, kızartma veya konserve yağı olarak kullanılır.) Asıl üzüntü kaynağı olan ise kalitesi ve lezzeti ünlenen yörenin memecik zeytinyağının bu sahtekârlığa alet edilmesi. Kanola yağının alışı 3.5 TL, satışı 6-7 TL. Kaliteli bir zeytinyağının satış fiyatı ise 10 liradan aşağı değil.”
Tüfekçi, zeytinyağını kanoladan başka ayçiçek yağı ile tağiş ve taklit edenlerin arttığını, bunun için sıkı bir denetim yapılması gerektiğini söyledi.
BİLİYOR MUSUNUZ?
-CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’a “THY bünyesinde istihdam edilmek üzere 200 adet İranlı pilotun seçildiği ve bu pilotların mülakatının Hırvat kaptan Boris Praprotnik tarafından yapılacağı iddialarının doğru olup olmadığını” sorduğunu...
-İSTANBUL 3. havalimanının ‘hukuksuz ve plansız olarak başlatılan inşaatlarına’ karşı yürütmenin durdurulması için mimarlar, şehir plancıları ve inşaat mühendisleri tarafından yargıya gidildiğini...
-İÜ İletişim Fakültesi Dekanlığı’nın, 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması ‘şüphelilerinden’ Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’e, bugün üniversitenin merkez binası Cemil Birsel Salonu’nda ‘fahri doktora’ vereceğini açıklamasının sosyal medyada tartışma yarattığını...
Davutoğlu ve Korutürk polemiği
CHP İstanbul Milletvekili ve eski büyükelçi Osman Korutürk, Başbakan’ın kendisiyle ilgili sözlerine şu karşılığı verdi:
“Hürriyet gazetesinin 13 Eylül’de internet sitesinde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, ciddi bir siyasi ahlak çöküntüsünün göstergesi olan ve kendisinin yönetim ehliyetine gölge düşürecek nitelik arz eden talihsiz bir demecine yer verilmiştir.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu demecinde, üç ayı aşkın bir süredir IŞİD terör örgütünün elinde rehin tutulan Musul Başkonsolosluğumuz personeli ve ailelerinden oluşan 49 kişi ile ilgili olarak muhalefeti ve basını suçlayarak “Üç aydır bizi her gün açıklama yapmaya zorluyorlar. Hâlâ eski bir diplomat sorumsuzca bunu dile getiriyor ve istiyor ki, bunun karşılığında diplomatlarımız zarar görsün… Bundan memnun mu olunacak? Muhalefette ve basında duyarsızlık var. Bizim birinci önceliğimiz şu anda o kardeşlerimizin, canlarımızın ailelerine en kısa zamanda kavuşmasıdır. Beklediğimiz tek şey sorumluluk içinde davranılması… Devlet birimlerimize destek olmalıyız köstek değil. Bunun için insan olmak ve empati yapmak yeterli. Bu zor durum başka ülkelerin de başına geldi. Onlar için dua etmeliyiz.” demektedir.
Başbakan Davutoğlu’nun ‘bir eski diplomat’ ifadesiyle beni kastettiğini ve demecinde TBMM Genel Kurulunda önceki gün yaptığım ve hükümeti rehinelerle ilgili olarak, gerekirse kapalı bir oturumda meclise bilgi vermeye davet ettiğim konuşmaya atıfta bulunduğunu anlıyorum.
Davutoğlu’nun “Rehinelere zarar gelmesini istediğim” yolundaki çirkin ithamına cevap vermeye dahi gerek duymuyorum. Böyle akıl ve etik dışı bir suçlama ancak bunu yapanın içinde bulunduğu sağlıksız ruh halini gösterir!
Hükümeti üç aydır bu konuda açıklama yapmaya zorladığımız ise doğru değildir. Biz hükümeti açıklama yapmaya değil, rehinelerin güvenliği, sağlık durumu, kurtarılmaları için yapılan girişimler konusunda TBMM’ye ve ailelere kapalı ortamda bilgi vermeye çağırıyoruz. Bu çağrımızın amacı, birikim ve deneyimimizle hükümetin bu vatandaşlarımızın kurtarılmasına yönelik çabalarına katkıda bulunmaktır. Başbakan’ın demecinde yer verdiği sorumsuzluk sözü, bu acıklı olay bağlamında basın ve muhalefet için değil, bizzat kendisi için kullanılması gereken bir sıfattır. Zira asıl sorumsuzluk, kendi Dışişleri Bakanlığı döneminde, güvenliklerinden doğrudan sorumlu olduğu 49 yurttaşımızın, basiretsiz kararlar ve yanlış politikalar neticesinde, göz göre göre korkunç bir terör örgütüne adeta teslim edilmeleri sonucu meydana gelen durumla ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Duyarsızlığa gelince, asıl duyarsızlık, bu 49 vatandaşımızın sağlık, güvenlik ve akıbetlerini öğrenmek ve salimen kurtarılmalarına katkıda bulunmaya çalışmak değil, yayın yasağı örtüsünün arkasına saklanarak rehinelerin, aileleri ve yakınlarının içinde bulunduğu büyük kaygı ve çaresizliği anlamamak, onların sorularını baştan savma karşılıklarla savsaklamaktır.
Davutoğlu’nun gözetmesi gereken birinci öncelik yurttaşlarımızın ve devlet toprağı sayılan başkonsolosluğumuzla egemenliğimizi simgeleyen bayrağımızın terör örgütlerinin eline rehin düşürülmemesi olmalıydı. Davutoğlu’nun “Onlar için hepimiz dua etmeliyiz” sözleri de açık bir acz ifadesidir. Bizler dua edebiliriz ama Başbakana düşen, dua etmekten önce Türkiye’de bu konuda genel bir seferberlik başlatarak elindeki tüm devlet imkânlarını ve TBMM’nin birikim ve deneyimini rehinelerin kurtarılmasına yönlendirmektir. Ancak Davutoğlu bu konuda baştan beri basiretsiz davranmış, şimdiye kadar yaptıklarıyla ülkemizi itibarsızlaştırmış, Türkiye’nin gerek bölgesel gerek küresel planda barış ve istikrar için ne kadar değerli olduğunu tüm dünyaya gösterebilecek olduğu şu kritik konjonktürde, geri planda, silik ve güvenilmez bir ülke pozisyonunda kalmasına yol açmış; Türkiye’yi, bundan çok değil daha beş altı yıl önce demokrasi ve hukukun üstünlüğünü simgeleyen bir model ülke konumundan, adı mutlakiyetçi körfez rejimleriyle birlikte anılan sıradan bir bölge ülkesi durumuna düşürmüştür.
Başbakan Davutoğlu’nun bu demeciyle sergilediği tutum üzücü olmakla beraber şaşırtıcı değildir. Yine bir vatan toprağı olan Süleyman Şah türbesini askeri/siyasi bir manivela olarak kullanmayı tasarlayabilen bir yöneticiden böyle bir demeç gelmesi beklenebilecek bir gelişmedir. Bu düzeyde bir polemik, olsa olsa, Davutoğlu’nun başbakanlığıyla ülkemizin siyasi seviyesinde bir yükselme olmadığını, aksine maceracı siyasetin daha da derinleştiğini göstermektedir.”
Ergene’nin kirliliği Marmara’ya
TÜRKİYE Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak bölge barolarımız, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Tabipler Birliği, Ergene Platformu, Trakya Platformu ve MAREM ile birlikte 20 Eylül Cumartesi günü, Çorlu’da Ergene Nehrinde ve Ergene Nehrine bırakılan sanayi atıklarının derin deniz deşarjının yapılacağı Şerefli Deresinin Marmara Denizi bağlantısında saat 12.00 de inceleme gezisi yapılması kararlaştırılmıştır. İnceleme gezisine katılan heyetlerin tespit ve gözlemlerini kamuoyuyla paylaşacağı ortak basın açıklaması 14.00 te Tekirdağ Ticaret Odası Konferans Salonu’nda yapılacaktır.
www.barobirlik.org.tr/Detay36013.tbb Ergene Hayata Dönsün diyerek yıllardır Trakya’ya, doğaya sahip çıkan yurttaşlarımızla yaşam savunusunda Çorlu’da ve Tekirdağ’da hep birlikte olabilmek dileğiyle.
Av. Bülent KAÇAR-Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu
Kardeşlik Köprüsü yerine ulaştı;
Çanakkale, Ezidilerin yanında
ÇANAKKALE’de 21 Ağustos-5 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen yardım kampanyası ile toplanan yardımlar, IŞİD teröründen kaçarak Diyarbakır’ın Sur ilçesine sığınan 500 Ezidi kadın ve çocuğa ulaştırıldı. Çanakkale’nin kardeş kenti olan Diyarbakır’ın Sur ilçesine ulaşan yardımlar ve Çanakkale ekibi, burada hem kampı ziyaret edip, kampla ilgili bilgiler aldılar hem de bir dizi temasta bulundular.
Bölgede ırk, dil, din ayrımı gözetmeden insanları katlederek var olmaya çalışan IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) terör örgütünün mağdur ettiği halklardan biri olan Ezidiler (Yezidiler) ya savaşta katledildi, ya da kaçtıkları Şengal bölgesindeki dağlarda açlık ve susuzluktan yaşamlarını yitirmek durumunda bırakıldı. Ezidiler’in bir kısmı ise kaçarak Türkiye’ye sığındı. Çanakkale’nin kardeş kenti olan, Diyarbakır’ın Sur ilçesine sığınan 500 Ezidi kadın ve çocuk, burada kurulan kampta yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Kiminin kocası, kiminin babası, ya halen IŞİD terörüne karşı direniyor, ya da savaş sırasında yaşamını yitirmiş. Hepsi topraklarına, evlerine dönecekleri günün hayali ile yaşarken, Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki kamplarında kendilerine gösterilen ilgi ve yardımlar ile moral bulmaya çalışıyor. Troia Festivali sırasında Çanakkale’ye gelen Sur Belediyesi meclis üyelerinin talebi üzerine, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın eşi Hale Gökhan’ın öncülüğünde oluşturulan Çanakkale Belediyesi’nin de içinde bulunduğu ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun yer aldığı “İnsanız” Yardım Kampanyası Çalışma Grubu’nun organize ettiği yardım kampanyası tamamlandı. “Savaşa İnat Kardeşlik Köprüsü” sloganı ile gerçekleşen yardım kampanyası sonucunda toplanan giyecek, yiyecek ve kişisel bakım malzemeleri, önceki gün yerine ulaştı.
Paylaş