Eğer bu konu ders kitaplarında gerçekten işlenecekse yapılacak en önemli iş, önce
Almanya'nın
1. Dünya Savaşı'nı nasıl başlattığı ve
Osmanlı İmparatorluğu'nun bu savaşa nasıl sokulduğu,
Ermeni çetecilerin
Ruslarla, Fransızlarla, İngilizlerle nasıl işbirliği yaptıkları ayrıntılarıyla ele alınmalıdır.
Almanların Türkiye'ye karşı tüm kitle iletişim araçlarıyla yaptıkları haksız suçlamalar gözardı edilmemelidir.
Özellikle
Protestan ve
Katolik kiliselerine bağlı olarak çalışan
‘akademi’lerin bazı sözde yıldönümlerinde
‘Türkler Ermenilere soykırım uygulamışlardır’ konulu seminerler ve sempozyumlar düzenlemeleri
Süddeutsche Zeitung'un
Türkiye muhabirliğini yapmış olan
Wolfgang Koydl'un sürekli olarak bu konuyu işlemesi gözden ırak tutulmamalıdır. En son örnek 25.3.2002 tarihli
‘Der Spiegel’in 61-64. sayfalarında Tarih Profesörü
Hans-Ulrich Wehler ile yapılan söyleşidir.
Bay
Wehler,
Hitler Almanyası'nın 1939'da
Polonya'nın Yahudilerden temizlenmesini ve bunun için 700 bin
Yahudi'nin
Polonya'dan sürülmesini izletmiş olan ünlü tarih profesörü
Schieder'in öğrenciliğini yapmıştır.
Prof.
Wehler ‘Der Spiegel’in kasıtlı olarak ortaya attığı ‘‘II. Dünya Savaşı'ndan önce bazı
Doğu Avrupa ülkelerinin siyasi liderleri ulusal sorunlarını etnik temizlik yaparak çözmeyi amaçlamışlardı’’ şeklindeki sözlerine şu yanıtı veriyor:
‘‘
Avrupa'nın dehşeti içinde seyirci kaldığı soykırım olayı
I. Dünya Savaşı sırasında
Türklerin 1.5 milyon
Ermeni'yi katletmeleridir. Bu soykırım büyük bir örnek oluşturmaktadır. Daha sonra savaşın sonucu olarak 1.5 milyon
Yunanlının Türkiye'den kovulması ise başka bir örnek oluşturmaktadır...’’
Hitler iktidara geldikten sonra
Nazi Almanyası'nın durup dururken bir devlet politikası olarak
Yahudi soykırımını nasıl organize ettiği, 6 milyon
Yahudiyi hangi yöntemlerle yok ettiği ve 1.9.1939'da
Polonya'ya saldırarak başlattıkları
II.Dünya Savaşı'nda 60 milyon insanın ölümüne nasıl sebep oldukları ders kitaplarında yer bulmalıdır.
Bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya konmadan
‘soykırım’ ve
‘holocaust’ kavramlarının ne olduğunu anlatmak mümkün değildir.
I. ve
II. Dünya Savaşı'nı ve hatta 1990'ların başında
Yugoslavya'daki iç savaşı
Almanların nasıl başlattığı mutlaka anlatılmalıdır.
Ve bu gerçeklerin ışığında, 1915'teki düşmanla işbirliği içindeki
Ermenilerin, Taşnak ve
Hınçak adlı kanlı örgütleriyle,
Türklere karşı yaptıkları katliamlar dile getirilmelidir.
Ermeni çetecilerin yer değiştirmelerini gerektiren nedenler böylece daha iyi anlatılabilir ve
Türklerin tarih boyunca hiçbir
‘soykırım’a izin vermedikleri daha iyi ortaya konabilir.
Atatürk Türkiyesi'nin,
Nazi Almanyası'ndan kaçan
Alman bilim adamlarına, sanatçılarına, siyasetçilerine nasıl kurtuluş ve özgürlük sağladığı, ders kitaplarında özellikle yer almalıdır.
Ayrıca
Ermeni çetecilerin,
Kurtuluş Savaşı sırasında bile düşmanla nasıl işbirliği yaptığı da asla unutulmamalıdır.
Bunlar ortaya konmalıdır ki kendisine
‘soykırım yoldaşı’ arayan ve hem medya kuruluşları hem de siyasetçileriyle
Türkiye'yi her gün sanık sandalyesine oturtmak isteyen
Almanya'nın işlediği soykırımlar ve suçlar, genç
Türk kuşakları tarafından öğrenilsin.
Dursun ATILGAN-Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı-ALMANYA Köy Enstitüleri 62 yaşında
BUGÜN 17 Nisan;
Köy Enstitüleri'nin 62. yılını kutluyoruz.
Köy Enstitüleri dünyada hiçbir ülkede uygulanmamış, yurt gerçeklerine uygun büyük bir eğitim hamlesiydi. Köy ilkokulunu bitiren gençler pratik bir sınavdan geçirilip enstitülere kayıt ettiriliyordu.
Eğitimleri yalnız kültür ve kuru bilgilere dayanmıyordu. İş eğitimi de veriliyordu. Öğrenciler marangozluk, demircilik, duvarcılık, çiftçilik gibi sanat kollarına ayrılıyordu. Kız öğrenciler terzilik, nakış, dikiş gibi sanat kollarını seçiyordu. Her Köy Enstitüsü'nün 100 dönüme yakın çiftliği de vardı; öğrenciler sıra ile üretim yaparlardı. Devlete yük olmadan eğitim görüyorlardı. Ne yazık ki, 1952'de DP döneminde kapatıldı. Kapatıldığında sayıları 21'di. Eğer kapatılmayıp sayıları 121'e çıkarılsayda bugün
Türkiye'nin eğitim sorunu çözülmüş olacaktı.
(
S. Edip Balkır'ın Kastamonu Gölköy Eğitmen Kursu ile Gölköy Enstitüsü'nün kuruluş öyküsünü anlatan
'Yeni Hızla Köye Doğru' kitabıyla aynı adı taşıyan panel, bugün 16.00'da Kadıköy Sögütlüçeşme Evlendirme Dairesi'nde yapılıyor. Konuşmacılar;
Selami Öztürk, Ramazan Çavdar, Mehmet Sazak, Prof.Necmi Yüzbaşıoğlu, Tahsin Çayır ve
Hasan Yücel)Raci YARKIN-Köy Ensitüsü mezunu/SİLİVRİ
Ayıplar
AVRUPA Birliği'ne hazırlanan ülkemizde kamu kuruluşlarının hálá ne halde olduğunu üç örnekle yazacağım. Biz bu kafayla gidersek, kamu kurumları etkin denetlenemezse, memurda hizmet aşkı olmazsa AB değil, Amerika da bizi adam edemez.
Bir sigorta şirketinden hak edilmiş paramı 70 günde zor aldım.
İzmir'den
Uşak'a resmi bir hastaneden önemli bir rapor 5 ayda geldi. Bir kamu kuruluşuna taksitli borcumuzu peşin ödemek istedik. Telefonda 1 ay sonra arayın cevabını aldık.
Lütfen bu ülkeyi yönetenlere sesleniyorum. Bir evrakın bir kurumda bir memurun elinde bekleme süresi sınırlı olmalıdır. Ödemelerde bir sınır olmalıdır. Bu bilgisayar çağında bu ayıplar hepimizindir.
A.Ş-UŞAK Gazi'yi unutma
ASKERİ okullara (liselere) giriş için ilanlar çıkmakta ve duyuru yapılmaktadır. Bu ilanlarda şehit, vazife malulü ve halen çalışan subay, astsubay çocuklarına okullara girişte bazı ayrıcalıklar tanınmaktadır. Bizler
Kore'de,
Kıbrıs'ta savaşmış ve vatan uğruna sakat kalmış gazileriz. Bizim çocuklarımızın da aynı haklardan, ayrıcalıklardan faydalanmaları için bizlerin de savaşta ölmesi mi gerekiyordu? O yazılara
'Gazi' yazısı da ilave edilemez miydi?
Mithat TÜRKOĞLU Bir grup gazi adına O firma
DEVLET ve
SSK hastanelerindeki hizmetlerin iki yıldır
'özelleştirme'ye açılmasıyla garip şeyler olmaya başladı.
Bomonti'deki 100 yataklı
SSK Şişli Hastanesi'nin yemek ihalesi 24 Nisan'da yapılacak. 2880 sayılı
Devlet İhale Yasası'nın 36. maddesindeki koşullara uygun kapalı zarf usulü ile teklif alınacak. Buraya kadar her şey güzel... Ama bir
'incelik' var; ihaleye girebilecek firma için en az iki yıl süre ile 200 yataklı bir Devlet Hastanesi'ne yemek vermiş olması koşulu var. Buna karşılık
İSO ile
HACCP (kritik kontrol noktalarının tehlike analizi) gibi koşullar gözardı edilmiş. Çünkü sağlık açısından önemli olan bu belgeleri her firma alamıyor. Buna rağmen Devlet Hastaneleri'ne yemek veren bir-iki firma var. Dolayısıyla
Çalışma Bakanlığı'ndan talimatlandırılmış
'O' firmanın ihaleyi alması gerekiyor.
Peki nerede rekabet, nerede eşitlik ilkesi?
GÜNÜN SÖZÜ
‘‘...1940-50'lerde Türkiye iki treni kaçırdı: Köy Enstitüleri'nin o inanılmaz değiştirici-yaratıcı gücünü tepeledi... Ve toprak reformunu asla yapmadı...’’
Orhan Bursalı MESAJ
SSK Hastaneleri'ne telefonla hasta kabul etme sistemi dayanılmaz bir çile haline gelmiş bulunmaktadır. Aynı zamanda işlememektedir. Verilen telefonlar her saatte meşgul çıkmaktadır. Çağdaş kolaylıkları devam ettirecek beceri ve bilgiye sahip değil miyiz? Denemek için lütfen 0216-473 17 00'ı arayınız.
Erşan KAĞIT-İSTANBUL
Eminönü sınırları içerisinde;
Akbıyık Caddesi'ni son iki yıldır barların doldurduğunu bildiren bir semt sakini; ‘‘Cadde karşılıklı dörder metre işgal edildi; trafik kesildi. Yüksek sesli müzikten dolayı buradaki otellere gelen müşteriler bir tek gece kaldıktan sonra ayrılıyor. Belediye ve polis bunlara bir uyarı yapamıyor mu?’’ diyor.
1972'de
Aziz Nesin tarafından
Çatalca'da kurulan
Nesin Vakfı, 23 Nisan'da bünyesindeki 33 ilköğretim öğrencisi ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarından çocukların konuk olacağı şenlik düzenliyor.
Vedat Türkali, Hale Soygazi, Müjde Ar, Tarık Akan ve
Jülide Kural'ın desteklediği bu vakfa sizleri çağırıyor.
(Kazım İnal-0532 246 05 94)