Paylaş
Bu makamda tarafsızlık ön planda olmalıdır. Bu makamın bazı temel geleneklerini çiğnemek suç işlemek anlamına gelir.
28 Ağustos’ta yapılacak yemin töreni oldukça ilginç görüntülere sahne olacak sanırım. Yemin metninde yer alan sözcüklere Erdoğan bakalım sadık kalacak mı? Bunu hep birlikte göreceğiz.
Türk dış politikası bildiğiniz bildiğiniz gibi Davutoğlu döneminde tarihinin en kötü dönemini yaşadı. Dış politika adeta dip yaptı. Davutoğlu’nun dış politika ile ilgili söylediğinin hep tersi çıktı. Yani dış politika konusunda bu kısa adam bizi tüm dünyaya adeta madara etti. Çok gülünç durumlara düştük. Alay konusu olduk dünyada.
Şimdi sen tut, bu adamı başbakan adayı yap!
Davutoğlu’nu ne emrederse yapacak özellikte birisi olarak gördüğü için bu göreve getirdi. Bakalım Davutoğlu, Yıldırım Akbulut gibi ‘kukla’ bir başbakan mı olacak. Yoksa Erdoğan’a esip gürleyecek mi?R.B.B.
Günün sözü
-“Bozuk sütten ayran, hışır hıyardan cacık olmaz.
Bilir bizim Yörükler,
aslan sütü içerler.
Ona da ateş suyu,
akıl suyu derler!”
M. Doğan KANTARCI DATÇA
Demokrasi oy değil bir eğitim işidir
Platon başımıza bela demokrasiyi anlatmış
-PLATON demiş ki...
M.Ö. 427’de doğan ve M.Ö. 347’de ölen Platon’un 2500 sene önce tarifini verdiği demokrasi ilkesine bir bakalım:
“Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.
Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.”
Şimdi anladınız mı Atatürk’ümün niçin eğitim inkılabı yaptığını ve yine şimdi anladınız mı 1946’dan beri eğitimin halktan koptuğunu.M.İ. Kolburan
‘Seviyeli birliktelik’
Ahlak vicdanlardadır
-KOCASINDAN boşanıp eşiyle birlikte yaşayanın ana veya babasından aldığı yetim aylığı kesiliyormuş. Niye ki? Belki özgür olup birlikte yaşıyorlardır, belki de çocuklarının düzeni bozulmasın diye aynı evi paylaşıyorlardır. Gece yatak odalarını mı kontrol ediyorlar beraberler mi değiller mi diye? Bundan kime ne? Magazin sayfalarında her gün ilan edilen “seviyeli birlikteliği” olan çiftler aynı evde değiller mi, onları da inceliyorlar mı, ana-babadan maaş bağlanıp bağlanmadığını soruyorlar mı? Bir de iki-üç eşi olanların durumuna bakmalı. Medeni nikâhı olmadan yaşayanlara kimse soruyor mu, “Hanım senin ana-babadan bağlanan maaşın var mı?” diye... Geçim sıkıntısı insanları yeni arayışlara yönlendiriyor. Bu zararsız uygulamadan kime ne? Ayrıca gelecekteki bazı miras endişeleri bile insanları bu riski almaya zorluyor. Devlet her şeyi bıraktı da üç kuruşun peşine mi düştü?
Yargıtay daha geniş düşünerek kararını tekrar gözden geçirmeli, revize etmelidir.
İnsanlar kiminle yaşarlarsa yaşasınlar, buna da karışılmasın artık. Kimse kimsenin namus bekçisi olmasın. Ahlak vicdanlardadır.
Prof. Dr. Siber GÖKSEL
İki ‘paralel’ toplum olduk
-BİR tarafta düzenlenen lüks törenler, makam kutlamaları, davul-zurnalı tebrikler, tebrik kokteylleri... Diğer tarafta ise şehit acıları, IŞİD katliamları, 49 tutsak diplomat, denizde boğulanlar, Atatürk heykellerine saldırılar, bölünme süreci, kazalar, cinayetler vs. Bence biz gerçekten iki (paralel) toplum olduk! Artık tek ulus (yumruk) değiliz? Çok endişeliyim.
Metiner DOĞAN
İki ‘paralel’ toplum olduk
-BİR tarafta düzenlenen lüks törenler, makam kutlamaları, davul-zurnalı tebrikler, tebrik kokteylleri... Diğer tarafta ise şehit acıları, IŞİD katliamları, 49 tutsak diplomat, denizde boğulanlar, Atatürk heykellerine saldırılar, bölünme süreci, kazalar, cinayetler vs. Bence biz gerçekten iki (paralel) toplum olduk! Artık tek ulus (yumruk) değiliz? Çok endişeliyim.
Metiner DOĞAN
Türköne’nin iddiası
-FETHULLAH Gülen’e yakınlığı ile bilinen Zaman yazarı Mümtazer Türköne, Samanyolu TV’de katıldığı programlarda sık sık Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini ‘korumak’ için Çankaya’ya çıktığını öne sürüyor.
Türköne, önceki akşam Gülen cemaatine yakın Mehtap TV’deki programda bazı iddialarda bulundu. Erdoğan hakkındaki suçlamaların 2 yıl içinde ‘zamanaşımı’na uğrayacağını iddia etti. Türköne, Davutoğlu’nun ‘para konularında titiz’ olduğunu belirtti ve akçeli işlerde Erdoğan ile ters düşmesinin de mümkün olabileceğini söyledi.
Türköne’den bu konuda söylediklerinin dışında aydınlatıcı bir yazı bekliyoruz.
CHP’nin ‘alaylısı’ CHP’nin büyük abilerine bindiriyor
KAMBER Doğan, CHP’nin ‘alaylı’ politikaların en tanınmıdır. İsmet İnönü’den başlayarak bugünlere gelmiştir; her liderine saygılı olmuştur. Herkes tarafından bilinmektedir. Geçen gün aradı, Kurultay öncesinde bir yazı hazırlıyorum, iddialı bir şekilde yazıyorum, tanzim ettikten sonra göndereceğim” dedi.
Ve gönderdi: CHP’yi ‘Medeniyetler karması’ olarak nitelendiren Doğan, yazısına şöyle başlıyor:
“CHP’nin, yerel seçimlerde genel seçimlerde son olarak da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ki hezimetinin geçmişe dayalı olduğunu düşünüyorum.
Şöyle ki; CHP’de son dönemlerde girilen her seçimden sonra alınan başarısızlığın muhasebesi yapılamaz oldu. Yapılan yanlışlıklar da irdelenmez masaya yatırılmaz, bu sonuca neden olan sebepler düşünülmez oldu. Örgüt bilgilendirilmez ve alışılageldiği üzere, alelacele Kurultay Toplantısı yapılır oldu. Korkunç bir yanlıştır bence…
Milli Şef’ten bu yana bu iç kanama asla durmadı. Ne acıdır ki; bu kanamada bir çok başkanın başını yedi. Bu benim en dayanamadığım olaydır.
Rahmetli Ecevit, Milli Şef’ten 1974 de Genel Başkanlığı devraldığında, ilk seçimde 185 Milletvekili, 1977 de yine aynı başarıyı gösterip 213 Milletvekili çıkarmıştır. Bu başarılara imza atılırken CHP Beyin Takımı, asla ama asla ‘Hizipçi Zihniyet’lere kapı açmamıştır.
Ne yazık ki bu ‘hizipçi zihniyet’in başı Ali Topuz’dur.
Ali Topuz, devşirme usulü CHP’ye adamlar getirmiş ve ‘medeniyetler karması’ olan CHP’yi kaynatmaya başlamıştır.
1977 seçimlerindeki başarının Hükümet kurmak için yeterli olamaması Ali Topuz ve ekibine büyük bir oyunu sahneleme fırsatı vermiştir. Yeterli olmayan Milletvekili sayısını artırmak için ‘Transfer’ adı altında CHP’nin içine (bakanlık vaadiyle) 11 kişi transfer etmiştir. Bu 11’li, CHP’yi hem yıprattı, hem CHP içindeki yolsuzlukların da başı oldu.
Sahnelenen bu trajikomik oyunla CHP’nin düşüşünün başlamış olduğu kanaatindeyim
Bu Ali Topuz zihniyeti hali hazıirda CHP’de devam etmektedir. Bu zihniyet daha önce de kullandığım ifadeyle ‘Medeniyetler Karması’ olan CHP’nin Kürt ve Alevi katılımcılarını ‘oy deposu’ olarak görüp, iktidar ve yönetimde söz sahibi olmalarını kesinlikle istemeyen, faşist bir algıdan başka bir şey değildir.
Ama ne var ki Ali Topuz’un bu faşist zihniyeti bir ölçüde de başarılı olmuştur. Kürt katılımcılarımızı partimizden soğutmuş, uzaklaştırma çabasında kendi açısından müspet bir sonuca ulaşmıştır.
(Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bunu çok net görüp, algılamış olmalıyız...)
Bu zihniyetin oluşturduğu Kurultay Toplantısı geleneği, devamlılığı olan bir hal almış durumdadır. Bu da takdir edersiniz ki; o partinin sorunları olduğunu gösterir aynı zamanda, halk üzerinde de, bu sorunların aşılamaz bir hale geldiği algısını körüklemektedir.
Rahmetli Erdal İnönü’nün Kürt-Alevi gözetmeksizin kucaklama çabaları ile SHP’nin oy oranını %30’lara çekmesine rağmen, SHP bünyesindeki bu zihniyet ard arda yapılan Kurultay Toplantıları sonucunda hiç olmaması gerekirken, HADEP ve CHP’ye siyasi arenanın kapılarını açmıştır. Kaldı ki; rahmetli İnönü kapanmış olan CHP’yi ‘müze’ anlayışı çerçevesinde değerlendirmekteydi. Ali Topuz zihniyeti, bu bölünmenin başmimarıdır; benim gözümde... Çünkü yıllar önce şahsıma: “Parti de esmer pos bıyıklı adamlar olmayacak, CHP yeni vizyonu ile tam bir Kollejli Talebeler görüntüsünde yol alacaktır” demişti.
Sosyal demokrat çatısı altında, farklı düşünce ve eylemlere tahammülü olmayan liderler bu mozaiği bir arada tutamıyorlar. Doğrusu pek işlerine de gelmediğini düşünüyorum.
Erdal İnönü’nün gidişinden sonra partimizde ideoloji de kalmadı. Zaten ‘Transferler Misyonerliği’ni üstlenen Ali Topuz’un zihniyeti de partimiz içerisinde iyice kökleşti.
ÇEVİKÇE-ERDEM VE TOPUZ
Partimizde ‘Çıkarlar Gözetilen’ bir sistem anlayışı, hakimiyetini her geçen gün biraz daha güçlendirdi.
Erol Çevikçe, Tarhan Erdem, Ali Topuz destekli ‘hizipçi ağabeylerin’ mantığı, içimiz de yeni yetişen nesil tarafından da devam ettirilmektedir.
Gelelim günümüz CHP ile ilgili düşüncelerime:
Ben Genel Başkanımın yerinde olsam ilk Başkanlık söylemlerimi harfiyen devam ettirir ve uygulardım.
Geçmişte; ”Korku imparatorluğunu yıkıp, özgürlüklere ne kadar kapı aralarsanız, bu parti o kadar büyür” söyleminiz, herkesin dilinde parola olmuşken, şimdiler de tamamen ‘Korku imparatorluğu ve özgürlüklerin’ kısıtlandığı anlayışının hakim olduğu bir hava esmektedir, CHP içinde...
YANLIŞ YÖNLENDİRİLDİNİZ
Çünkü sizin çalıştığınız kadro, beraber yürüdüğünüz arkadaşlarınız sizi hep yanlış yönlendiriyorlar.
Örneğin; Ankara, Hatay, Bursa, Balıkesir ve İstanbul Belediye başkanlıklarını alırken, Fatih Belediye Başkanımızı alırken, örgüte yada il başkanlarına, Parti Meclis Üyelerine danışılmamıştır.
Kurumlar işlevselliğini yitirince, Kararlar sorgulanır hale geliyor. Bu cümlemin ardından yine kendi şahit olduğum bir olaya yer vermeden yapamayacağım. İstanbul İl Başkanımızı, koridordaki bir merdivende yaşlı gözlerle oturmuş, elinde sigarasını yakmış gördüğümde durdum kaldım.
Gözümün önünden ışıklı neonlarla şu iki cümle geçti:
- İl Başkanımız bu mücadeleyi bırakmış!..
- CHP Büyükşehirde kaybetmeyi baştan kabullenmiş...
Ardından da hafif bir gülümsemeyle kendime geldim. Baktım aklımdan şu düşünceler geçiyor:
“Belediye Başkanı yaptırım gücünde İl Başkanını geride bırakırsa, işte şu anda seyretmekte olduğum manzara da kaçınılmazdı zaten...”
Sonuç olarak ben derim ki;
Solda kaybettiği değerleri, sağdan transfer ederek CHP’nin iç bünyesini darmadağın eden ‘Günü Kurtarma’ ayak oyunları artık kimseye Özellikle de CHP’mize hiçbir prim sağlamaz...”
Bakalım, Kamber Doğan kendisine yönelik eleştirileri nasıl karşılayacak?
Şarköy’ün ünlü ‘Cardinal’ üzümü üzerinde İBB Hali’nde oynan oyunlar
Sizden önemli bir konuyu gündeme taşımak için aşağıdaki konuyu paylaşıyorum.
Ben İstanbul da yaşamaktayım. Ailem ise Tekirdağ ili Şarköy Gaziköy mahallesinde yaşamaktadır. Burada üzüm yetiştiriciliği yapmaktadırlar. Bundan bahsettim çünkü olayın iki tarafıyız aslında. Ben tüketici ailem üretici tarafında.
Ağustos ayı bizim oralarda Kardinal (Cardinal) ‘siyah üzüm’ün hasat dönemidir. Bu üzüm hasat edilip İstanbul Yaş Sebze ve Meyve halindeki komisyonculara gönderilmektedir. Bu şekilde İstanbul market ve pazarlarına dağıtımı sağlanmaktadır.
Kardinal (Cardinal) siyah üzümü biz tüketiciler İstanbul’un gelir seviyesi en düşük ilçelerinde marketlerde minimum 4,95 TL ye alabiliriz. Aynı ürünün pazarlarda görebileceğimiz minimum fiyatı 3 TL’dir. Fiyatlar ayın ilk günlerinden itibaren aynı seviyesini korumaktadır. İlk hafta ürün pazarlarda bulunmuyordu. Bu taraftan bakıldığında bu işte iyi para var üretici iyi kazanıyor diye düşünebiliriz.
ÜRETİCİYE KOMİSYONCU DARBESİ
Gelelim üretici tarafına; ürün hasadı sofralık üzüm olduğundan zahmetli ve vakit alıcıdır. Yani işçilik maliyeti yüksektir. Hasat öncesi ve sonrasında bu kadar zahmetli olan bir üründen üreticide emeğinin karşılığını almak istemektedir. Maalesef ki üreticiye komisyoncular ilk günlerde gönderilen ürünlerin faturalarını göndermiş. Sonrası içinde fatura gönderimi yapılmamıştır. İlk günlerde ürün 2-3 TL satılmış gözükmektedir. Bu fiyat piyasadaki satış fiyatına göre kabul edilebilir rakamlardır. Ne yazık ki faturalar devamında böyle değildir. 80-60-50-25 kuruşlara ürün satılmış gözüküyor. Ve hatta bazı ürünler için 0,01 kuruşa faturalama yapılıp üreticiden artı para istenmiştir. Artı talep edilen tutarın nedeni ürün kaça satılırsa satılsın 1,5 TL taşıma ve navlun ücreti ödenmesi gerekliliğidir. Üretici 8 kg ürün kapasiteli bir kasayı ortalamada 1,80 – 3,5 TL arasında satmış gözükmektedir. Bu bedelden ayrıca 1 TL boş kasa bedeli düşüleceğini varsayarsak üretici nerdeyse hayrına üzüm üretmiş durumdadır.
Üretici ve tüketicinin durumu böyleyken kazanan kimdir.
İBB Hal idaresine şu soruları sormak isterim;
- Ürün fiyatlarıyla ilgili herhangi bir denetim yapılmakta mıdır. Hal idaresi bu ürünün fiyatını internet sitesi üzerinden 3,5-6 TL olarak referans fiyat açıklarken komisyoncuların satış fiyatları üzerinde bir denetimi söz konusu mudur.
- Hal de komisyonculuk yapan kişilerin kimlere satış yaptığı denetlenmekte midir.
- Ürünlerin hal çıkış fiyatları faturalar üzerinde bu kadar düşük seviyelerde iken bu ürünlerin satışının aynı oranda düşük fiyattan yapılması gerekmemekte midir.
- Pazarcının ve marketçilerin bu kadar yüksek karlarla yaptıkları satışlar vergilendirilebilmekte midir?
Konuyu köşenize taşıyıp emeğinin karşılığını alamayan üreticinin ve gereksiz fahiş fiyatlarla parası cebinden çalınan tüketicinin sesi olmanızı dilerim.
Bülent MERİÇ
05327334950
Adalar ‘Yavaş Şehir’den ‘Hızlı Şehir’e’ dönüşemez
DEĞERLİ adalılara...
“Hukuka ve özgürlükçü demokrasiye sonuna kadar bağlı bir yerel yönetim anlayışı” sloganı ile Adalar Belediye Başkanlığı” görevine gelen Atilla Aytaç’ın ilk işi motor iskelesinin karşısındaki meydanda bulunan ve Gezi Parkı Direnişinin adamızdaki simgesi olan dilek ağacını kesmek olmuştur.
Sürdürülebilir Turizm adı verilen, içeriği ve altı tamamen boş olan bir kavramın esiri olunmuş, bu suretle tüm adalar kapasitelerinin kat be kat üzerinde günübirlik misafir ağırlamak zorunda kalmışlardır. Bu olgunun yaratmış olduğu ziyaretçi yığılması nedeni ile adalarımız gerek yerli halkı gerekse ziyaretçileri için her geçen gün daha da yaşanmaz hale gelmektedir.
Sayıları hızla artan akülü binek araçları, bir türlü kontrol altına alınamayan bisiklet ve fayton terörü nedeni ile ölümlü trafik kazaları gözle görülür biçimde artmaktadır.
Kendi doğasında “yavaş şehir” niteliğinde olan adalarımız süratle hızlı şehir görünümü almaya başlamış, yetersiz altyapı ile birleşen bu görünüm ziyaretçilerin ve ada halkının tepkisine yol açan bir kaos ortamı yaratmıştır.
YASADIŞI İMAR HAREKETLERİ
Adalarımızın temizlik sorununun çözümüne yönelik bir tek olumlu adım bile atılamazken, Çınar Meydanı’nda bulunan harap binada, Adalar Belediyesi’ne temizlik hizmeti veren şirketin işçileri insanlık dışı koşullarda barınmaya mecbur bırakılmışlardır.
Kaçak inşaatların sayısı hızla artmakta, hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen Büyükada’da Seferoğlu Sitesi, Heybeliada çam limanında futbol sahası tribünü inşaatı kanunsuz bir biçimde sürdürülmektedir.
Yakın gelecekte Adalar ilçesine ait 1/1000 uygulama planları yürürlüğe girdiğinde Adaların talan edileceğine yönelik büyük kaygılarımız bulunmaktadır ve gelişmeler bu kaygımızı doğrular mahiyettedir.
Adalar sahipsiz eğildir. Özgürlükçü, demokrasiye ve hukuka bağlı denetlenebilir bir belediye için sokaklardayız.
Forum Büyükada
Paylaş